Müzik
Mehmed Âkif’in Mûsikî Yönü
Âkif; Tanburi Ali Efendi’nin “Şimşîr-i nigâhınla vuruldum ciğerimden”, Kazasker Mustafa İzzet Efendi’nin “Doldur getir ey sâkî-i gül-çehre piyâle”, sözleri Yunus Emre’ye ait ilahilerden “Seni ben severim candan içeru”, “Ben yürürüm yâne yâne”, “Bu akl ü fikr ile Mevlâ bulunmaz”, sözleri Nesîmî’ye ait “Ben melâmet hırkasını kendim giydim eğnime”, Saffet Efendi’nin “Gözüm ki kâne boyandı” ve nice eserleri meftun olarak dinlerdi.
EKLENDİ
-:
Yazar:
Mehmet Öncel, Doç. Dr.Milli şairlerimizin önderlerinden üstâd, hâfız, muallim, meal sahibi, dava adamı, güreşçi, ödüllü yüzücü, din adamı, edîb, veteriner Mehmed Âkif’i hakkıyla anlamak bir mesele onu anlatmak ise daha büyük bir mesele…
Bu yazımızda Âkif’in hayat hikâyesi ve edebî yönüne değinmeyeceğiz. Bu konuda tafsilatlı bir şekilde pek çok kıymetli çalışma ele alındığından bunu onlara havale ediyoruz. Biz özellikle İstiklâl şairimizin mûsikîye dair yönünü irdelemeye çalışacağız.
Fatih Medresesi müderrislerinden babası Mehmed Tâhir vesilesiyle gözünü ilim meclislerinde açan Âkif, hem aklının ve dahi ruhunun gıdasına cevap verecek önemli üstâdların rahle-i tedrisinde neşvünemâ bulmuştur. Hem doğuyu hem batıyı hakkıyla idrak edebilmek için başta Arapça olmak üzere Farsça ve Fransızcayı çok iyi derecede öğrenmiştir. Alet ilimlerini küçük yaşta tahsil eden Âkif artık medeniyetimizin inceliklerinin ilmek ilmek işlendiği edebiyat ve mûsikîye merak salmıştır. Çocuk denilecek yaştan itibaren nazım türü ve şiire ilgisini vefat edene kadar sürdüren Âkif, başta Türk Mûsikîsi olmak üzere Batı Müziği’nin de inceliklerini öğrenecek geniş bir müktesebata sahiptir.
Mûsikîye dair iyi bir dinleyici olan Âkif, aynı zamanda evladı gibi sevdiği sonrasında uzun müddet beraber olduğu Neyzen Tevfik’ten ney dersleri almıştır. Bu sazı tam olarak icra edememenin ümitsizliğine ara ara kapılsa da gösterdiği sebat sonucu hem notayı öğrenmiş hem de Türk Mûsikîsi’nin inceliklerinin kendini gösterdiği saz ve sözlü eserleri ney sazıyla meşk etmiştir. Bugün çoğu musikişinasın dahi tam olarak bilmediği 28 zamanlı devr-i kebîr usulünü vurabilmekteydi.
Mûsikî meclislerinde özellikle ses üstadların bulunduğu ortamlarda okumaktan ziyade mırıldanarak eşlik etmeyi tercih etmiştir. İcrası gibi mûsikîyi dinlemek te Âkif’e göre bir sanattı. Hatta bu meclislerle icra esnasında dinleme adabına oldukça riayet eder buna uymayanları da uyarırdı.
Âkif, İstiklal harbi yıllarında bir dönem Ankara’da Taceddin Dergâhı’nda ikamet etmiştir. Bu dergâh Âkif’in hayatında mühim bir yere sahiptir. Kendi tabiriyle buradaki zamanı oldukça istifadeli ve bereketli geçmiştir. Bu bereket mûsikî cihetinden de kendini göstermiştir. Dergâh o dönemin önemli şâir, mûsikîşinas, şeyh, ilim adamları, sanatkârların biraraya geldiği merkez haline gelmişti. Milli ve ilmi meselelere ilaveten şiirlerin, ilahilerin, naatlerin, kasidelerin, şarkıların okunduğu adeta bir gül bahçesi hükmündeydi.
Âkif’in bu ilgisi ve merakı onu mûsikî sahasının üstâdlarıyla hemhal olmaya sevk ediyordu. Özellikle zikredilmesi gereken kişilerden bazıları şunlardır: Neyzen Tevfik, Hafız Sami, Şerîf Muhiddin Targan, Bursalı Hafız Emin Efendi, Tanburi Ali Efendi’nin oğlu Tanburi Aziz, Ali Rıfat Bey, Hafız Kemal, Sadeddin Kaynak, Sadi Işılay vd.
İsmi geçen mûsikîşinaslardan Neyzen Tevfik ile Âkif arasında çok sıkı bir dostluk vardı. Âkif, Neyzen Tevfik’i evladı gibi görür onunla özel olarak ilgilenirdi. Ney üfleme tarzı, Âkif’e müthiş bir rahatlık ve sürur verirdi. Neyzen Tevfik, Âkif’i adeta manevi mürşid olarak telakki eder ve ona göre hürmet ederdi. Bu muhabbet tabiki karşılıklıydı. Öyle ki Âkif, bazen neyzen Tevfik’in içki içmesine ve onun sarhoş haline çok üzülür hüngür hüngür ağlar ve ona dua ederdi.
Hz. Peygamber’in soyundan gelen, terbiyesi, duruşu, nezaketi, tevazuu ve her açıdan mükemmel bir sanatkâr olan Şerif Muhiddin Targan’ın yeri Âkif’in dünyasında bambaşka idi. Dostu İzmirli İsmail Hakkı Bey’in tavassutu ile tanışan bu ikili muhtelif vesilelerle çoğu zaman bir araya gelmiş ve aralarında güçlü bir manevi bağ oluşmuştu. Özellikle Targan ailesinin Çamlıca’daki köşklerinde cumartesi günleri tertip edilen mûsikî meclisleri Âkif’in müdavimi olduğu toplantılar arasındaydı. Âkif şiirler okur; Şerif Muhiddin ise ona uduyla eşlik ederdi.
Mehmed Âkif, aynı zamanda Darülfünûn’dan talebesi olan bu mûsikî dehası dostuna çok büyük hürmet gösterir onu hep tazimle yâd ederdi. Buna misal olarak Targan’a yazdığı bir mektubun bir bölümünde şu ifadelere yer vermiştir: “Cedd-i muazzamınızın mukaddes nâmına yemin ederim ki hayatımda kalıcı, maddiyattan uzak bir zevk duydumsa, onu sizinle geçen âlemlerimde duydum…” Aynı şekilde Şerif Muhiddin de Âkif hakkında Eşref Edîb Bey’den naklen şöyle anlatır: “Bazen saatlerce oturur ancak birkaç kelime konuşurduk. Fakat ayrıldığımızda sanki günlerce konuşmuş gibi kalplerimiz dolu olarak ayrılırdık. Ben çalardım o dinlerdi. O şiirlerini okurdu, ben ağlardım. Diyebilirim ki ben ondan gördüğüm alakayı, muhabbeti yeryüzünde kimseden görmedim. Ben Amerika’da gurbet ellerinde kimsesiz kaldığım zamanlarda yalnız ve yalnız o beni unutmadı. Âkif, Âkif… O anlaşılmaz bir yaratılış sırrıdır!” Bu muhabbetin nişanesi olarak Âkif Safahat’ın yedinci kitabındaki Gölgeler’i ona ithaf eder. Aynı şekilde Şerif Muhiddin ise Hüzzam Saz Semaisi’ni Âkif’e ithaf eder.
Âkif’in bir diğer mûsikîşinas dostu ise Bursalı Hafız Emin Efendi’dir. Gür ve davudî sesiyle kendisine hayran bırakan Bursalı Emin, Âkif’in sık sık görüştüğü kişiler arasındaydı. Hafız Emin’in Kuruçeşme’de okuduğu gazelin Laleli Camii’nden işitildiği anlatılır. Neyzen Tevfik, Bursalı Hafız Emin ve Âkif bir araya geldiğinde uzun uzun süren fasıllar icra ederlerdi. Bunlar arasında özellikle “Boğaziçi Faslı” olarak nam salan bir meşk vardır ki boğazdaki tüm sandalların bu fasla eşlik ettiği ve sabaha kadar devam ettiği rivayet edilir.
Âkif’in diğer bir mûsikîşinas dostu Süleymaniye Camii Başmüezzini Hafız Kemal’dir. Hafız Âsım Şakir aracılığıyla tanışan bu iki zât aynı zamanda Şerif Muhiddin Targan’ın Çamlıca’daki cumartesi meşklerinle beraber olmuşlardır. Âkif, Hafız Kemal’in okuyuşunu pür dikkat dinler. Gördüğü eksiklikleri tashih ederdi. Hafız Kemal de bu tashihatı kemâli edeble kabul eder ve düzeltirdi.
Âkif çok iyi bir sazende veya hanende değildi ancak çok iyi bir dinleyiciydi. Mısır’da kaldığı süre zarfında dahi gramafon aracılığıyla Türk Mûsikîsi’nin önemli mûsikîşinaslarından Şerif Muhiddin Targan, Tanburi Cemil Bey, Hafız Kemal ve Mısırlı Şeyh Mahmud’un plaklarını dinlemekten geri kalmamıştır. Mısır’da bulamadığı plakları İstanbul’dan getirtmeyi ihmal etmemiştir.
Âkif yukarıda da zikrettiğimiz gibi mûsikîyi can kulağıyla dinler ve o esnada dikkatini başka bir şeyin dağıtmasına müsaade etmezdi. Tanburi Ali Efendi’nin “Şimşîr-i nigâhınla vuruldum ciğerimden”, Kazasker Mustafa İzzet Efendi’nin “Doldur getir ey sâkî-i gül-çehre piyâle”, sözleri Yunus Emre’ye ait ilahilerden “Seni ben severim candan içeru”, “Ben yürürüm yâne yâne”, “Bu akl ü fikr ile Mevlâ bulunmaz”, sözleri Nesîmî’ye ait “Ben melâmet hırkasını kendim giydim eğnime”, Saffet Efendi’nin “Gözüm ki kâne boyandı” ve nice eserleri meftun olarak dinlerdi.
Son olarak Âkif’in şiirlerinin bestelenmesi hususuna gelince burada da hatırı sayılır bir külliyat oluştu diyebiliriz. Tespit edebildiğimiz kadarıyla Âkif’in şiirlerine dair 100’ün üzerinde beste bulunmaktadır. Yaklaşık 60 farklı şiiri muhtelif sanatkârlar tarafından bestelenmiştir. Bu sayınının özellikle günümüzde daha da arttığı ve artacağı kanaatindeyiz. “Asım’ın Nesli” ancak bu hikmetli mücevherlerle irşad edilebilir.
12 Mart 1921 tarihinde yüce meclisimize gönderilen 724 şiir arasından seçilen ve üstad Âkif’in ümmete hediyesi olarak takdim ettiği İstiklal Marşı’na yaklaşık 20 beste yapılmıştır. Bununla beraber diğer şiirlerine Ali Rıfat Bey (Çağatay), İsmail Hakkı Bey, Lemi Atlı, Sadeddin Kaynak, Abdülkadir Töre, Giriftzen Asım Bey, Mehmet Zati Arca, Şerif İçli, Yıldırım Gürses, Osman Zeki Üngör, Cinuçen Tanrıkorur, Süleyman Erguner, Mehmet Kemiksiz, Amir Ateş, Mustafa Kılıç, Mustafa Sunar, Yahya Soyyiğit, Osman Nuri Özpekel, Ömer Karaoğlu vd. mûsikîşinaslar bestelemiştir.
İstikbalin yalnızca göklerde değil aynı zamanda köklerde olduğu hakikatini hiçbir zaman unutmamamız gerekir. Bu vesileyle kutlu mazimizin hazinelerine canla başla sahip çıkmamız ve onu hayatımıza tatbik etmemiz icap eder. Âkif’in mûsikî hatıratlarına dair daha fazla malumat sunulabilirdi. Biz şeker tadında olması adına bu kadarıyla iktifa ediyoruz. İlgilisi arzu ederse Nuri Özcan, Mustafa İsmet Uzun, Beşir Ayvazoğlu, Osman Öksüzoğlu hocaların yazılarına müracaat edebilir.
Beğenebileceğiniz Gönderiler
Çok Okunanlar
- Düşünce-
Zafere İman: İsmail Heniyye
- Din ve Hayat-
Türkiye Diyanet Vakfı ve Projeler
- Düşünce-
Haksızlık Karşısında Dilsiz Şeytan Ol(Ma)Mak
- Edebiyat-
Aliya’nın Gölgesinden Yükselen Işık: el-Fatih Ali Hasaneyn Muhammed Şerif-I
- Edebiyat-
Bir Devrimcinin Ardından
- Edebiyat-
Gezgin: Burada Olmayan
- Edebiyat-
Ahmet Haşim ve Frankfurt Seyahatnamesi
- Edebiyat-
Aliya’nın Gölgesinden Yükselen Işık: el-Fatih Ali Hasaneyn Muhammed Şerif-II