1. Anasayfa
  2. Edebiyat

Mehmet Âkif, Değerlerimiz ve İstiklâl Marşımız

Mehmet Âkif, Değerlerimiz ve İstiklâl Marşımız
0

Yaşadığı dönemde kıymeti bilin(e)meyen insanların ve eserlerinin listesi oldukça kabarıktır. Böyle değerlerin ölümlerinin ardından “anısına” diye verilen ödüller, açılan müzeler, üniversiteler, yetiştirilen ormanlar vb. vefa duygusunu barındırsa da, yaşadıkları dönemde karşılaştıkları ve hak etmedikleri anlaşılan kötü muameleler, geride kalanlar için hüzün kaynağı olarak varlığını sürdürmektedir.

Bizim Tarihsel geçmişimizde de bu kabilden, sultanlar, devlet adamları, siyasetçiler, bilim insanları, sanatçılar gibi yüzlerce insan vardır.  Bunların ilk sıralarında –son zamanlarda biraz daha ön plana çıkarılsa da- Millî Marşımızın yazarı olması nedeniyle 12 Mart İstiklal Marşımızın Kabulü törenlerine hayat hikâyesi kısmen sıkıştırılan İstiklâl Şairi Mehmet Âkif Ersoy gelmektedir.

Mehmet Âkif sadece Millî Marşımızın yazarı değildir. Vaizdir, mebustur, amiridir, memurdur, diplomattır, şairdir, yazardır, müfessirdir, veterinerdir, sporcudur üç dilde çeviri yapabilecek seviyede bir münevverdir. Hayatı ve eserleri; bu milletin ve yaşadığı coğrafyanın dönüm noktalarından biri olan altı yüzyıllık Osmanlı Devleti’nin tarih sahnesinden çekilip Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulduğu; millet, ümmet ve vatan için olağanüstü değişimlerin, yenilgilerin ihanetlerin ve zaferlerin yaşandığı bir tarih kesitini kapsaması açısından bizim için ayrı bir değer taşır.  Âkif, böylesine önemli bir döneme şahitlik etmiş ve milletin derdine tercüman olmuştur. Mısraları günümüz için adeta vakanüvist kayıtları niteliğindedir.

Âkif’in fikir ve sanat hayatı incelendiğinde diğer eserlerinin; bir milletin geçmişinin özeti, geleceğinin planlaması olarak değerlendirebileceğimiz İstiklal Marşını yazmak için bir gerekçe olarak durduğunu görürüz. Sanat hayatını bir altın madenine benzetirsek İstiklâl Marşımız bu madenin en saf ve değerli halidir diyebiliriz.

Âkif adeta bir eliyle milletin nabzını tutmuş, diğer eliyle tespitlerini mısralara yansıtmıştır. Yazdıkları hayalleri değil, bizzat milletin, dolaysıyla da kendisinin yaşadıklarıdır.

Dört buçuk asırlık vatan toprağı olan Balkanların elimizden çıkmasına içerleyen Âkif şu dizelerle feryat edecektir:

 

“Üç beyinsiz kafanın derdine,  üç milyon halk

Bak nasıl doğranıyor? Kalk baba, kabrinden kalk!

Ne olurdun bunu kalkıp da göreydin acaba?

“Meşhed”in beynine haç saplanacak mıydı baba!

Ne felaket: Dönüversin de mesâcid ahıra,

Hırvatın askeri tepsin çıkıp üstünde hora!

Basacak mıydı, fakat göğsüne Sırp’ın çarığı?

Serilip yerlere binlerce şehidin sarığı”

 

Âkif sadece hüzünleri, kederleri değil, kahramanlıkları da doyumsuz mısralarla aktarmıştır milletine. Yazdığı sırada Anadolu’da olmamasına rağmen “Çanakkale Şehitlerine” şiirinde şehitlere öyle seslenmiştir ki adeta her şehidin yanındadır. Her mısrasını okuduğumuzda savaş alanı tablolar halinde karşınızda belirginleşir.  Okurken top, gülle tüfek sesleri, Fatihalar, Yasinler, tekbirler, dualar iniltiler, feryatlar… Kulağınızı çınlatır. Bu şiir dün olduğu gibi bugün de yarın da millî gönül coğrafyamızdaki bütün insanların yüreklerini titretmeye devam edecektir.

 

Vurulup tertemiz alnından, uzanmış yatıyor,

Bir hilâl uğruna, yâ Rab, ne güneşler batıyor!

Ey, bu topraklar için toprağa düşmüş, asker!

Gökten ecdâd inerek öpse o pâk alnı değer.

 

Çanakkale Şehitlerine adadığı şiirinde kaleme aldığı bu mısralar, adeta bütün hayatının özeti gibi duran İstiklâl Marşımızda şu dizelerle karşılık bulacaktır.

 

“Bastığın yerleri “toprak!” diyerek geçme, tanı:
Düşün altındaki binlerce kefensiz yatanı.
Sen şehid oğlusun, incitme, yazıktır, atanı:
Verme, dünyaları alsan da, bu cennet vatanı”

 

İstiklâl Şairinin bütün hayatı Türk-İslam kültürünün öne çıkardığı değerlerle bezelidir. Ayrılık sevdasına düşenlere, bölücülük yapanlara ya da vatanı işgal edenlere teslimiyeti dillendirenlere kurşun ağırlığında dizelerle sitem eder. İhanete ve menfaatperestliğe asla tahammülü yoktur.

 

“Zulmü alkışlayamam, zalimi asla sevemem; 
Gelenin keyfi için geçmişe kalkıp sövemem.
Biri ecdadıma saldırdı mı, hatta boğarım!…
-Boğamazsın ki!
-Hiç olmazsa yanımdan kovarım.
Üç buçuk soysuzun ardından zağarlık yapamam;
Hele hak namına haksızlığa ölsem tapamam.
Doğduğumdan beridir, aşığım istiklale;
Bana hiç tasmalık etmiş değil altın lale!
Yumuşak başlı isem, kim dedi uysal koyunum
Kesilir belki, fakat çekmeye gelmez boyunum!”

 

Bu duygular, milletimize istiklâlde istikamet çizen en önemeli değerlerimizden olan İstiklâl Marşımızda şu mısralarla karşılık bulacaktır.

 

“Arkadaş! Yurduma alçakları uğratma, sakın.
Siper et gövdeni, dursun bu hayâsızca akın.
Doğacaktır sana va’dettiği günler Hakk’ın…
Kim bilir, belki yarın, belki yarından da yakın.”

 

İnsan yığınını millet, milletleri devlet, toprak parçasını vatan,  ahireti cennet, atlası bayrak, şiiri İstiklal Marşı yapan ve kutsal emanetler diyebileceğimiz değerlerimize yapılan saldırılar karşısında Âkif’in mısraları adeta bir erken uyarı sistemi gibidir.

 

“Artık ey milleti merhume, sabah oldu uyan! 
Sana az geldi ezanlar, diye ötsün mü bu çan? 
Ne Kürtlük, ne de Türklük kalacak aç gözünü! 
Dinle Peygamber-i Zişanın İlahi sözünü.”

 

Ve günbegün Anadolu’da artan şehitlikleri görünce kendisiyle söyleşecektir.

 

“Gitme ey yolcu, beraber oturup ağlaşalım: 
Elemim bir yüreğin kârı değil paylaşalım:”

Ah! Karşımda vatan nâmına bir kabristan 
Yatıyor şimdi nasıl yerlere geçmez insan? 

Şu mezarlar ki, uzanmış gidiyor, ey yolcu, 
Nereden başladı yükselmeye, bak, nerede ucu!”

 

Bu tespitleri, bu yürek sızısı bütün sıkıntıları giderebilecek yegâne varlık olan Rab’dan niyazla İstiklâl Marşımızdaki şu mısralarda yer bulacaktır.

 

“Ruhumun senden, İlâhi, şudur ancak emeli:
Değmesin mabedimin göğsüne nâ-mahrem eli.
Bu ezanlar -ki şehadetleri dînin temeli
Ebedî yurdumun üstünde benim inlemeli.”

 

Bunlarla birlikte Âkif’in binlerce dizesi, vaazları, yazıları milleti ayağa kaldırmış ve bu uyanışla Maraş “kahraman” Antep “gazi” Urfa “şanlı” olmuştur.

İstiklâl Şairi sadece yazdıklarıyla ve söyledikleriyle etki yaratmamıştır. Ömür çınarını inandığı kaynaktan aldığı iksirle sulamıştır. Hayatını, Türk-İslam kültürünün ortak paydaları olan iman, şahadet, cennet, cehennem, Kur’an, ezan, Peygamber,  helâl, hilâl, yıldız, adalet, doğruluk, yardımlaşma, ahde vefa, sadakat, istikbal, vatan millet, bayrak, namahrem, haremgâh gibi temel değerler kozası içinde ipek gibi naif, ok gibi doğru, çelik gibi sağlam bir çizgide sürdürmüştür.  Bu toprakların değerleriyle yaşayan herkes de O’nun elmas gibi değerli hayat kesitinde daima iyi örnekler bulabileceklerdir.

Yolu doğru olanın yükü ağırdır. Âkif, Vatan, Millet İslam yükünün üstüne taş değil, kaldırmak için altına baş koymuştur. Hasımları, inandığı değerlerin de hasımları, hısımları da dava arkadaşlarıdır. Edebiyatta bülbül ve gül âşık ve mâşûka karşılık gelirken, Âkif’te hürriyeti temsil eder.    Böylesine tutarlı, özü sözü bir olan, güçlükler, yenilgiler, baskılar, zorluklar karşısında yılmadan, eğilmeden, yalpalamadan sürdürdüğü hayatın temel referansı asla taviz vermeden yaşadığı Kur’an ve Sünnettir. Kur’an ifadesiyle “…yapmayacağınız şeyleri niçin söylüyorsunuz? Yapmayacağınız şeyleri söylemeniz Allah katında büyük bir gazap nedenidir.”(Saf 61/2-3) ayetinde zikredilen gazaba uğramamak için söylediğini yapan, yaptığını söyleyen insandır Âkif. İnandığı ve doğru bildiği yolda Allah’ın ve Rasûlü’nün hatırını en önde tutmuştur. Başkalarının hatırı, süfli menfaatler ve dünyalık hesaplar için Allah’ın hatırını çiğnememiştir, çiğnetmemiştir.

 

“ Dorudan doğruya Kur’an dan alıp ilhamı,

  Asrın idrakine söyletmeliyiz İslâmı”

“İnmemiştir hele Kur’an şunu hakkıyla bilin

  Ne mezarlıkta okunmak ne de fal bakmak için

“Medyundur O masuma bütün bir beşeriyet

  Ya Rab, mahşerde bizi bu ikrar ile haşret”

 

Dizeleri gibi daha birçok şiirinde ve yazısında bu inancını sıklıkla ve kararlılıkla ifade edecektir. Hâsılı Akif’in hayatı eserleri, eserleri hayatıdır.”

Ancak günümüzün itibar gören ve büyük oranda Türk-İslam kültürünün temel değerlerine değil, gündelik hesaplarla menfaat merkezli yaklaşımları temel alan bir anlayışla Âkif ’i anlamak zordur. Liyakatli olsun – olmasın başkalarının yerinde olmak ya da haksız ve yanlış taleplerine boyun eğmediği için insanların konumları ve onurlarıyla oynama anlayışında olanların; siyasilerin, inandığı değerlerle uyuşmayan taleplerine boyun eğmediği için Üniversitedeki görevinden ayrılan Âkif’i anlamaları beklenemez. Devletin imkânlarından yararlanmak için her türlü yolu mübah sayıp helâli haramı birbirine karıştıranların; sadece maddi ödül konulduğu için Milli Marş yazmayı kabul etmeyen Âkif’in anlayışını benimsemeleri imkânsızdır.  Devletten alacakları üç beş gün gecikince her türlü hadsizliği yapanların; hak ettiği halde devlet tarafından emekli maaşı bağlanmayan Âkif gibi dirayet göstermeleri beklenemez. Hak ettiklerini düşündükleri payeleri alamadıkları için ihanet içine girebilenlerin; hayatını adadığı ideallerin göz ardı edilmesi, hatta bu ideallerle mücadele edilmesi nedeniyle çok sevdiği vatanından ayrılmak zorunda kalan ve hayatının belki de en verimli olabilecek son on yılını hemen hemen hiç eser vermeden, devlete ve millete de asla ihanet içinde olmadan Mısır’da geçirmek zorunda kalan Âkif’le duygudaşlık etmeleri mümkün değildir. Yetime sadaka verirse servetinin azalacağını düşünenlerin; arkadaşlarının yetimlerine fakirliğine rağmen ömrünün sonuna kadar bakan Âkif’in cömertliğini tatmaları mümkün değildir. Dini hayatlarını tekemmül ettirmek için iradelerini aracı efendilerinin insaflarına teslim edenlerin; Peygamberimize (sav) olan bağlılığı ve sevgisi nedeniyle 63 yaşını geçmemeyi arzulayan ve O’nun (sav) vefat ettiği yaşta çileli hayatına veda eden Âkif ’i anlamaları zor olacaktır.

Bütün bunlara rağmen, kendi kimlik değerlerimizin üzerinde ayağa kalkmanın yolu Âkif’in ve onun gibi derdi olanların değerlerini ve hassasiyetlerini iyi anlayıp başta gençlerimiz olmak üzere bütün topluma milli ve manevi değerler eğitimi kapsamında anlatmaktan geçmektedir. Bizim derdimizin dermanı yine bizim topraklarımızda yetişen değerlerimizdir. Bu toprakların goncaları, yine bu toprakların tohumlarından hayat bulacaktır.

Milli Şair hayatının sonlarına doğru gurbetteki yalnızlığın da verdiği ruh halini bir arkadaşına verdiği resminin arkasına şu mısraları yazacaktır:

 

“Toprakta gezen gölgeme toprak çekilince
Günler şu heyulayı da er geç silecektir
Rahmetle anılmak ebediyet budur amma
Sessiz yaşadım kim beni nerden bilecektir?”

 

Aslında hayatının son yılları ve vefatı bu mısraları doğrular niteliktedir. Son zamanları ve cenazesine gösterilen “resmi” ilgi “vefasızlık” teriminin tanımı ve uygulamasıdır adeta.  Tam anlamıyla “resmi” olarak yalnızlaştırılmıştır Âkif.

 

 “İhtiyar amcanı dinler misin, oğlum, Nevruz?

Ne büyük söyle, ne çok söyle; yiğit işte gerek.

Lâfı bol, karnı geniş soyları taklîd etme;

Sözü sağlam, özü sağlam adam ol, ırkına çek”

“Şudur cihanda benim en beğendiğim meslek;

Sözüm odun gibi olsun, hakikat olsun tek! …”

 

Dizelerindeki öğütleri tutan bir nesil bu milletin büyük şairini asla unutmayacak ve unutturmayacaktır. Böyle bir nesil yetiştirmek te vasiyetini de yerine getirmek demektir.  Âkifçe değerlerle yetişecek “Asım”ın nesline ihtiyacımız vardır. Din, vatan, millet, bayrak gibi değerlerin ete kemiğe bürünmüş hali olan Mehmet Âkif Ersoy’u minnet ve rahmetle anıyoruz.

1964 yılında Ordu’nun Gölköy ilçesinde doğdu. İlkokulu köyünde, orta öğrenimini Ordu İmam Hatip Lisesi’nde, Lisans Eğitimini U.Ü. İlahiyat Fakültesi’nde bitirdi. “Risaletten Hilafet’e Geçişte Hz. Ebu Bekir Dönemi” teziyle yüksek lisansını tamamladı. 2. Yüksek lisansını THK Üniversitesinde “İşletmelerde Etik Yönetin” çalışmasıyla bitirdi. Otuz yıl MEB taşra teşkilatının her kademesinde öğretmen ve yönetici olarak çalıştı. Kamu iştirakinde ve özel okulda yönetici olarak görev yaptı. Değerler Eğitimi ile ilgili çeşitli dergilerde,  internet sitelerinde yazıları ve  “İnsan ve Değer” adıyla bir kitabı yayımlandı.  Bir çok kurumda veli, öğretmen, yönetici ve öğrencilere yönelik Değerler Eğitimi ile ilgili  seminerler vermektedir.

Yazarın Profili

Bültenimize Katılın

Hemen ücretsiz üye olun ve yeni güncellemelerden haberdar olan ilk kişi olun.

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir