Aziz Dost!
Muharremiyye’leri okudum.
Teşekkür ederim.
Mektubunuzu okurken aklıma ne geldi? Kabz ve bast halleri geldi..Bildiğiniz gibi dervişler bu iki halin birbirine üstünlüğü var mı yok mu konusunda da konuşmuşlar,yazmışlar.
Siz de her ikisi de tecelli ediyor. Her ikisinde de bulunurken yazabiliyorsunuz. Ne güzel..
Size lütfedilen nimetlerden biri de okuyup, anlamak ve biraz da yazmak..
Biraz diyorum, çünkü henüz yazmanın hakkını tam ver(e)mediniz..
Yazıyorum, yazamıyorum .. Ben yazdım, sen yazmadın derken yıllar gelip geçiyor.
Kaçıncı mektubunuzdu hatırlamıyorum, o da bendenize Tevbe suresinin 24. ayetini hatırlattı.
Malum, Muhyiddin İbn Arabî’nin en büyük talebesi Sadreddin Konevî. Konevî’nin en büyük talebesi Cendî, Cendî’nin en büyük talebesi Kâşânî, Kaşânî’nin en büyük talebesi..
Bu Cendî’yi Türkistan topraklarından alıp Anadolu’ya, Konya’ya getiren hal, bu ayeti okuduktan sonra meydana gelmiş..Terk-i diyar etmiş..
Çağın putları bir bir sayılmış o ayette….”..Babalarınız, oğullarınız, kardeşleriniz, eşleriniz, kabileniz, kazandığınız mallar, durgun gitmesinden korktuğunuz ticaret, hoşlandığınız evler size Allah’tan Resul’ünden, ve onun yolundaki cihaddan daha sevimli ise artık Allah’ın emri gelincele kadar bekleyin..”
Cendî’den bir menkıbe daha.
Konya’dan Bağdat’a gitmiş, burada İbn Arabî’nin Mevâkıu’n-nucûm isimli eserini şerhetmiş. Daha sonra Sinop’a doğru yola çıkmış.
Orada Farsça bilen ve tasavvufî derinliklere hakkıyla âşina olan bir hanımefendi’nin ricası üzerine, tasavvufî halleri anlatan bir eser kaleme almış: Nefhatu’r-ruh ve tuhfetu’l-fütuh.
Fütuhât-ı kalbiyyelerinizi bekliyoruz.
Mudanya
1 Muharrem 1445