Bizimle İletişime Geçin

Din ve Hayat

Namazın Felsefesi

Namaz kulun her an Allah’ın gözetiminde olduğu bilincini veren bir aydınlanma, bir tefekkür, bir muhasebedir. Günde beş defa huzuruna çıkacağımız âlemlerin Rabbinden utanacağımız bir davranış sergilediysek hemen tövbe ederek o hâlimizi düzeltmeye, yanlışı bir alışkanlığa, karaktere dönüştürmeyeceğimize dair söz vermeliyiz.

EKLENDİ

:

Namaz Muhammed ümmetine farz kılındığı gibi önceki ümmetlere de farz kılınmıştı. Yani Oruç gibi kadim bir İslam geleneği ve Allah’ın kullarının tanınması için onların duygu, düşünce ve davranışlarını şekillendiren bir nişandır.

Bu hususu Medyen halkının Şuayb Peygambere yaptıkları hitapta görebiliyoruz. Onlar da Hz. Şuayb’ın kendilerine yaptığı uyarı ve sosyal hayatta adaleti tesis edecek ölçü ve tartıda doğruluk uyarılarına karşılık onun namazını gündem etmişlerdi.

“Dediler ki: Ey Şuayb! Babalarımızın taptıklarını (putları), yahut mallarımız hususunda dilediğimizi yapmayı terk etmemizi sana namazın mı emrediyor? Oysa sen yumuşak huylu ve çok akıllısın!” Hud/87

Sen iyi hoş bir insansın ama senin şu namazın yok mu namazın! İşte seni bu hâle o getirdi, demek istiyorlar. Aslında bu yaklaşım önceki dönemlerden beri namazın felsefesine ışık tutması açısından önemlidir. İslam inancına göre iyi bir Müslüman aynı zamanda iyi bir insandır.

Yani adaletli, dürüst ve güvenilirdir.

Bunun için konumuzun başında şu tespiti rahatlıkla yapabiliriz: Namaz, imanın Müslüman birey üzerinde cisimleşmiş hâlidir. Çünkü kıblenin değiştirilmesi sürecinde inananlar, önceki kıbleye doğru kıldıkları namazların hükmünü sorduklarında Kur’an bize bu hususu şöyle açıklamaktadır: “Allah imanınızı asla zayi edecek değildir.” Bakara/143

Zayi edilmeyecek olan iman önceden kılınan namazlardır.

Peki böylesine önemli bir eylemin felsefesi, hikmeti, kılınmasındaki murat nedir? Rabbimiz birtakım şekillerden ibaret olan namazı salt ritüel ve görüntü şovmenliği için mi emretmiştir? Bunu Alîm ve Hakîm Allah’ın, insanlara doğru ile yanlışı, iyi ile kötüyü ayırt edebilecek bir kitap olarak indirdiği Furkan’da bulabiliriz. Çünkü temel kaynağımız Kur’an ve onun açıklayıcısı Hz. Muhammed’dir.

Özünü ıskaladığımız değerlerin şekilce yerine getirilmesinin bir kıymet-i harbiyesi yoktur.

Öz-şekil dengesini kaybeden namazlı kişi; dışı süslü, içi kof ve kokuşmuş bina gibidir. Bu beraberinde inancın, fasık birinin üzerinden saldırıya açık bir cepheye dönüşmesini getirecektir.

Bu tehlikenin önünün alınması için namazın felsefesini anlamaya çalışmak önemlidir.

Kavramların kimliğini bilmek, onun, bize ne anlatmak istediğini ve onunla nasıl bir kişiliğe bürüneceğimizin ipuçlarını verecektir.

Rağıp el Isfahani namazla ilgili değerlendirmeyi yaparken bir hususa dikkat çeker. Kur’an’da namaz kılmayı öven ve teşvik eden yerlerin hepsinde “namazı ikame etmek” ifadesi kullanıldığını belirtir. Münafıkların namazlarından bahseden yerlerdeyse sadece, namaz kılanlar ifadesi kullanıldığını ifade etmektedir.

“Yazıklar olsun o namaz kılanlara ki namazlarından gaflet içindedirler.” (Maun/4-5)

“(Münafıklar) namaza üşenerek gelirler.” (Tevbe/54)

İkame lafzının namazla birlikte zikredilmesi, namaz kılmaktaki amacın sadece şekil olarak değil, onun rükun ve şartlarının da tam olarak yerine getirilmesi gerektiğine işarettir. Bunun için şöyle rivayet edilmiştir:

“Namaz kılanlar çoktur, fakat onu ikame edenler azdır.” [1]

Kur’an’dan ilhamla yapılan bu açıklama bize, namazın felsefesiyle ilgili bir yön çizmektedir. Mesele sadece şekli ifa etmek değildir. Ayet ve hadislerle konuyu anlamaya, hikmetini kavramaya çalıştığımızda namazın felsefesini de anlamış oluruz.

“Sana vahyedilen kitabı (onu hayatına rehber kılacak şekilde) oku ve namazı kıl. Muhakkak ki namaz fahşadan ve münkerden alıkoyar. Allah’ı anmak ise elbette en büyük ibadettir. Allah yaptıklarını bilir.” (Ankebut/45)

Ayette geçen fahşa kelimesini Rağıp el Isfahani şöyle açıklar: Çok çirkin ve çok kötü olan fiil ve sözler anlamında kullanılır. [2]

Münker kavramıyla ilgili şunları söyler: Akl-ı selimin kötü ve çirkin gördüğü ya da sağlam akılların iyi mi kötü mü olduğuna hükmedemediği durumda dinin çirkin ve kötü olduğuna karar verdiği meseledir. [3]

Bu iki kavram namazın ikame edilmesinin ne anlama geldiğini açıkça ifade etmektedir. Allah’ın, bizden istediği salt ritüelden ibaret olan ve insanı toplum nezdinde kötü, ahlaksız, zalim, yalancı, fitneci, bozguncu, sahtekâr olarak tanınmaktan alıkoymayan bir eylem değildir.

Namazı ikame eden kişi kendisinin Allah adamı olduğunu ve O’nun rehberliğinde yaşayacağını deklare etmiştir.

Namazı ikame etmek, insanı emin, dürüst, adaletli, iffetli kılmak zorundadır. Çünkü namazın hikmeti de felsefesi de insanın toplumda bu özelliklere sahip olarak yaşamasını gerektirir.

Namazın gayesinden uzak bir şekilde eda edilmesiyse insanı Allah’tan uzaklaştıran bir eyleme dönüşür. Kavramların felsefesini biz ümmetine açıklayan Hz. Muhammed (as) şöyle bir değerlendirmede bulunur:

“Kim bir namaz kılar da o namaz kendisini açık ve gizli kötülüklerden alıkoymazsa, o namazla Allah’tan uzaklaşmaktan başka bir şey arttırmış olmaz.” [4]

Namazın felsefesini belirten ayette; “Allah’ı anmak, hatırlamak en büyük ibadettir.” buyrulmaktaydı. Bu ayetin açıklamalarında bir insan herhangi bir duygu, düşünce ve eylemde bulunurken Allah’ı hatırlar ve bu hatırlamayla yanlış ve zulüm olacak davranışlardan kaçınırsa, Allah katında bir değer ifade eder ve bu değer onun Allah tarafından anılmasına vesile olur. İşte Allah’ın insanı anması, insanın Allah’ı anmasından daha büyük bir değerdir. Bunun için şu söz önemlidir:

“Allah’ın yanındaki değerini mi öğrenmek istiyorsun, o halde Allah’ın senin yanındaki değerine bak. Allah, senin yanında ne kadar değerliyse, sen de en az Allah’ın yanında o kadar değerlisindir.”

Namazın felsefesi insanın bir bütün olarak kendisini Allah’a adayarak O’nun hoşlanmadığı eylemlerden kaçınıp hoşlandığı davranışlarla sıfatlanmasıdır.

Namaz kılan bir insan zulüm, yalan, hile, yolsuzluk, nankörlük, ihanet, iffetsizlik, gösteriş, kibir, narsistik, alay, lakap takma, fasıklık vb. kötü fiillerle anılacak şekilde bir davranış alışkanlığının içine giremez ve bu özelliklerde bir karaktere bürünemez. İnsan olarak hata,

günah, kusur gibi birtakım zafiyetlere düşebilir. Ancak böylesine bir yanlışın içine düşen kul yaptığının farkına varıp hâlini düzeltmelidir. İşte namazı ikame etmenin bir diğer önemli felsefesi de bunun farkındalığını sağlamaktır.

“Gündüzün bir ucunda, gecenin ilk saatlerinde namazı ikame et. Çünkü iyilikler kötülükleri giderir. Bu öğüt almak isteyenlere bir hatırlatmadır.” (Hud/114)

Namaz kulun her an Allah’ın gözetiminde olduğu bilincini veren bir aydınlanma, bir tefekkür, bir muhasebedir. Günde beş defa huzuruna çıkacağımız âlemlerin Rabbinden utanacağımız bir davranış sergilediysek hemen tövbe ederek o hâlimizi düzeltmeye, yanlışı bir alışkanlığa, karaktere dönüştürmeyeceğimize dair söz vermeliyiz. Aksi takdirde hiç utanmadan yaptığımız kötülüklerle O’nun istemediği bir ahlakla O’nun huzuruna çıkma cüreti gösterirsek bu büyük bir saygısızlık, terbiyesizliktir.

Bu şekilde namaz kılanlarla ilgili vurguysa bize Maun suresinde açıkça yapılmaktadır:

“Dini yalan sayanı gördün mü?” (Maun/1)

Ayet dikkat çekici bir hitapla başlamaktadır. Biz bu ifadeden sonra Allah’ı, ahiret gününü, melekleri, kitapları, peygamberleri inkâr edenler gelecek diye düşünürken çarpıcı bir şekilde sosyal hayat, toplumsal duyarlılıkla ilgili bir ifadeyle karşılaşıyoruz:

“İşte o, yetimi itip kakar, yoksulu doyurmaya teşvik etmez.” (Maun/2-3)

Dini yalan saymak, toplumda dezavantajlı durumda olanları görmezden gelmek, paylaşımcılıktan kaçınmak, Allah’ın verdiği nimeti ihtiyaç sahipleriyle paylaşmamak gibi toplumsal unsurlarla açıklanırken sonraki ayetle sarsılıyoruz. Çünkü bunların bağlandığı yer, durum ve eylem namazdır:

“Yazıklar olsun o namaz kılanlara ki namazlarından gafildirler.” (Maun/4-5)

Buraya kadar toparlarsak Allah’ın “yazıklar olsun” dediği namaz kılanlar sosyal adaleti, toplumsal duyarlılığı yok sayarak namazı salt ritüele indirgeyenlerdir. Surenin devamındaki iki ayetse Ankebut 45 ile uyum hâlindedir:

“Onlar gösteriş içinde olan ve hayrı, iyiliği engelleyenlerdir.” (Maun/6-7)

Samimiyetten, salt Allah için olmaktan uzak her eylem riyadır.

İblis, saptıramayacağı ve güç yetiremeyeceği kulları dile getirirken özellikle bu sıfata vurgu yapmaktadır.

“(İblis) dedi ki: Rabbim! Beni azdırmana karşılık ben de yeryüzünde onlara (günahları) süsleyeceğim ve onların hepsini mutlaka azdıracağım! Ancak onlardan ihlaslı kulların müstesna.” Hicr/39-40

Riyaya karşı ihlas

Günaha karşı takva

Bu iki kalkanla yaşama, ibadetlere sarılanlara İblis kötülüğü güzel gösteremeyecek ve onların ayaklarını kaydıramayacaktır.

Namazın felsefesini anlama yolculuğunda karşımıza Meryem 59. ayet çıkmaktadır. Namazı ikame etmekten uzaklaşmak kötülüklere karşı koruyucu kalkanımızın düşmesi ve görünmez düşmanlarımıza karşı savunmasız kalmamız anlamına gelmektedir:

“Nihayet onların peşinden öyle bir nesil geldi ki, bunlar namazı bıraktılar; nefislerinin arzularına uydular. Bu yüzden ileride sapıklıklarının cezasını çekecekler. Ancak tövbe edip, iman eden ve iyi davranışta bulunan kimseler hariçtir. Bunlar, cennete, girecekler. Ve hiçbir haksızlığa uğratılmayacaklardır.” (Meryem/59-60)

Namazla âlemlerin Rabbi Allah, kalbin sultanı ilan edilmektedir. Sultanın iradesiyse bütün cepheyi O’nun talimatları doğrultusunda korumayı ve beden ülkesinde O’nun yasalarıyla yaşamayı gerektirir.

Namazsız bir bedendeyse nefis, kalbin sultanı ilan edilmektedir. Nefis sürekli kötülüğü emrederek ateş yolcusu, kötülükler ayartıcısı, iyilikler engelleyicisi İblis’e lojistik destek verecektir.

İşte namazın felsefesini, hikmetini aramaya çalıştığımız yolculuğu şu tespitle sonlandırabiliriz:

Namazı kılanların ve kılmayanların kötülüklerde eşit olduğu bir yürek coğrafyasında, manevi ve toplumsal iklimde namaz, felsefesiyle birlikte Allah katındaki değerini de kaybederek salt ritüele kurban edilmiş, riya ile ihlas mertebesinden düşürülerek İblis’in ve nefs-i emmarenin oyuncağı olmuştur.

Namazı ikame, imanın cisme bürünmüş hâlidir. Bunun için namaz eylemini gerçekleştiren kulların davranışlarına ayrı bir özen göstermesi gerekmektedir. Çünkü onlarda ortaya çıkacak olası yanlış davranışlar, imanın yargılanmasına zemin hazırlayacaktır. Bunun için namazı felsefesine uygun kılmak önemlidir.

 

 

[1] Rağıp el Isfahani- Müfredat- Çıra Yayınları.

[2] Age- s. 75.

[3] Age- s. 80.

[4] Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır- Hak Dini Kur’an Dili- c. 6 s. 246- Azim Dağıtım.

Daha Fazla Yükle

Yorum Bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Çok Okunanlar