Edebiyat
Nazım Hikmet’in Putları Kırıyoruz Kampanyası (Yakup Kadri Karaosmanoğlu)
Cumhuriyetin ilk yıllarında bu kavgaya taraf olan bir kısmı İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin artığı Hamdullah Suphi, Yakup Kadri Karaosmanoğlu gibi kişilerdi. Diğer grup ise, başını NAZIM HİKMET’in çektiği ve ülkeye, sosyalizm ve işçi hakları perdesi altında komünist bir rejimi getirmenin peşindeydiler. Fakat tartışmanın düzeyi öyle bir noktaya vardı ki, hakaretin bini bir para halini aldı
EKLENDİ
-:
Yazar:
Şakir Diclehan, Dr.Uzun bir yazı serisi halinde işlediğimiz “Nazım Hikmet’in Putları Kırıyoruz” tartışmasını Yakup Kadri Karaosmanoğlu ile noktalıyoruz. Nazım, önce halk tarafından sevilen ve Necip Fazıl’ın ilk zamanlarda takdir ettiği Abdülhak Hamid, ardından Mehmet Emin Yurdakul, Peyami Safa, Hamdullah Suphi Tanrıöver derken sıra Yakup Kadri Karaosmanoğlu’ndadır.
“Putları Kırıyoruz” başlıklı eleştiriler, üç yazarın Nâzım’ı karalamaya ve jurnale varan eleştirilerine yol açmış; Nâzım da üçünün portrelerini birer yergi ile cevap vermiş ve hakarete varan ifadeler kullanmıştır.
Nâzım Hikmet, kalem savaşının en önemlilerinden birini de Peyami Safa için yapmıştır. Peyami Safa, bir süre Nâzım’la birlikte yeni sanat akımını savunmuş, Yakup Kadri’lere, Hamdullah Suphi’lere ve hatta onlarla birlikte olan Yusuf Ziyalara (Ortaç) karşı çıkmıştı. Ama Nâzım’ı komünist bildiği ve onların bir yerlerden parasal destek gördüğü kanısını da taşıdığından, o çevreden bir şeyler görmek, yararlanmak arzusundaydı Peyami Safa… Ayrıca kişisel yapısı, orijini, sınıfsal köken bakımından olduğu kadar kokain ve benzeri zehirlere olan tutkunluğu bakımından da Nâzım’ın yanında ve safında uzun süre kalması pek olağan sayılamazdı. Bireysel ün düşkünlüğü ve iyi bir fıkra yazarı olarak tek kalmak tutkusu, onda Orhan Selim takma adını kullanan Nâzım’la sürtüşme isteğini uyandırdı. Peyami Safa, Nâzım’la olan kalem savaşını “ Hafta” ergisinde şöyle sergiliyordu:
“ Tan Gazetesi’nin karşılıklı sütunları, Orhan Selim imzası ile yazan Nâzım
Hikmet’le benim aramda kısa bir ima harbine sahne olmuştu. Ben kendisine verdiğim cevapta, yalnız onu değil, herhangi bir fikre taassupla bağlanarak şahsiyetlerini kaybeden bütün sürü adamlarını kastettim ve bunların sayılan azaldıkça bir cemiyetin nüfusunun artabileceğini, çünkü fertlerden değil, şahıslardan mürekkep bir sosyete kurmak lâzım geldiğini yazdım.
Nâzım’a karşı sesini en üst perdeden yükselten yazarlar Ahmet Haşim, Yakup Kadri ve Hamdullah SuphiYdi. Putları Yıkıyoruz No 1 ve No 2’nin ardından hedefte Hamdullah Suphi ve Yakup Kadri vardı. Bu nedenle her iki yazar Nâzım’a ateş püskürüyordu. Yakup Kadri, yazdığı bir dizi makalede doğrudan şairin kişiliğine saldırıyor, “Bunlar ipten ve kazıktan kurtulmuş kaşarlı sabıkalılardır” diyordu. Bunların aralarında öyleleri vardı ki, daha yirmi beş yaşına basmadan hayatlarının en güzel çağını zindan köşelerinde çürütmüşlerdi. Bir kısmı ise komünist Çakalların Türk ırkdaşlarının kanı ile bulanmış ellerini öpmeyi ve onlara dair kasideler terennüm etmeyi bir geçim vasıtasına dönüştürmüştü.
Yakup Kadri’ye göre Nâzım, Milli Mücadele yıllarında düşmana karşı çıkmaktan ürküp, Maarif Vekâleti’ni dolandırarak çaldığı parayla Karadeniz’i aşıp Bolşeviklere ilhak eden bir vatansızdı. İşte bunu üzerine Nâzım, Resimli Ay’ın Temmuz 1929 sayısında, üç şiirden oluşacak “Cevap”larının ilkini, başlık koymaksızın, sadece “Cevap” diyerek ve adını da gizlemeksizin yayımlayacaktı.
Nâzım’ın “Apis başlı adam” olarak nitelediği kişi, Yakup Kadri Karaosmanoğlu’ydu.
“Behey !/Kara boynuz gibi kaşlı/Mukaddes Apis başlı adam/Behey!/ Kara maça bey/Sen, şiirin asıl kamusuyla konuşuyorsun,/Ben asaletten anlamam,/Şapka çıkarmam konuştuğun dile/Düşmanıyım asaletin /Kelimelerde bile/Behey!/ Kara maça Bey!/Ben bilirim/bu tehevvür bu şikâyet niçin?/bilirim/beni uykumda boğmak için/bekliyorsun geceyi/ben ki bileklerinde tel kelepçeyi/bir altın bilezik gibi taşımışım/ben ki ilmikleri sabunlu iplere bakıp/kıllı kalın ensemi kaşımışım/tehdidine papuç bırakır mıyım hiç?/ Behey kara boynuz gibi kaşlı/ mukaddes Apis başlı adam/Behey kara maça bey/Behey yüzü kara/Ruhunu zenci bir esir gibi çıkardın pazara/Bir orospu odasını yaptın kafatasını/Hâki ceketli ölülerin ceplerinden/çalarak parasını/Satın aldın kendine/ İsviçre dağlarının havasını/Ve bundandır ki bugün/Ablak sarı suratında senin/Kanlı altınların kızıllığı var/Acayip rüzgârlar esmesin başımdan/Yoksa musahhih maaşımdan/Haftada üş papel taksite bağlayıp seni/Bir şamar oğlanı gibi kullanırım/ Beyimin böyle işlerle ülfeti var sanırım/Mükemmel yapar vazifesini/Behey!/Kara maça bey/Halka ahmak diyen sensin/ Halkın soyulmuş derisinden/sırtına frak giyen sensin/ Yala bal tutan beş parmağını/beş çürük muz gibi/homurdanarak dolaş besili bir domuz gibi/Meydan senin/mi dersin/hata edersin/bizde o göz var mı baksana a/Ben içirmek için sana/kendi kara kanımı/bir ateş çemberle çevirdim dört yanımı/sağa git/yok geçit/sola git/yok ileri/geri/yok/Kıvır kuyruk kalemini kalbine sok/Bir akrep gibi intihar et.” Şiirin altındaki tarih 1929’u gösteriyordu.
Özetlemek gerekirse “Putları Kırıyoruz“ kampanyası Selanik’te başlayan bir sürecin son halkasıydı. Sadri Etem bu noktaya dikkat çekmek için Yakup Kadri’nin Selanik’te Genç Kalemler hareketi başladığı tarihte Rebap dergisinde yer alan bir yazısını Resimli Ay’da tekrar yayımlama gereği duydu. Yakup Kadri şöyle diyordu yazısında: “Yeni… Satıyorlar. Kaça? Nasıl? Bilmiyorum, fakat satıyorlar. İki senedir gazetelerde ilânlarını görmediniz mi? Yeni Lisan, Yeni Fikir, Yeni Hayat, Yeni bayramlık elbiselerin vakit vakit size temin ettiği zevki, saadeti dudaklarınıza verdiği hande-i neşati (sevinç gülümsemesini) daha ziyade genişletmek isterseniz –şüphesiz istersiniz– gidiniz, koşunuz, satıyorlar: Selanik’te Yeni Fikir, Yeni Hayat, Yeni Lisan.
… Biz Osmanlıyız ve bu Osmanlı lisanıdır. İstiyorlar ki biz Çağatay olalım ve Çağatayca söyleyelim. Hayır, bu kabil olamayacaktır. Hayır… Zavallı yenilik, zavallı bayramlık elbiselere benzeyen yenilik…”
Cumhuriyet’in ilk on yıllarında yeni – eski kavgası, toplumun hemen her katmanında kendisini göstermişti. Bu tür bir tartışmanın edebiyata da yansıması kaçınılmazdı. Nâzım Hikmet bu kavgada önemli bir rol oynadı. Kısa ömürlü olsa da “Putları Kırıyoruz” kampanyası Türkiye’de toplumcu gerçekçi bir sanat anlayışı için önemli bir ortam hazırlamıştı fakat başarılı olamadı.
Cumhuriyetin ilk yıllarında bu kavgaya taraf olan bir kısmı İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin artığı Hamdullah Suphi, Yakup Kadri Karaosmanoğlu gibi kişilerdi. Diğer grup ise, başını NAZIM HİKMET’in çektiği ve ülkeye, sosyalizm ve işçi hakları perdesi altında komünist bir rejimi getirmenin peşindeydiler. Fakat tartışmanın düzeyi öyle bir noktaya vardı ki, hakaretin bini bir para halini aldı.
-İki taraf da samimi olmadıkları için pek bir varlık gösteremediler ve başarılı da olamadılar…