Kültür Sanat
Nehri Yeniden Akıtmak: 2. Maveraünnehir Yaz Seminerleri
EKLENDİ
-:
Yazar:
Ahmet Yıldırım, Prof. Dr
Hasbelkader faydalı ve hayırlı bir faaliyeti tanıtmak maksadıyla kalem aldığımız yazımıza Endülüs’ten Bağdat’a yapılan bir ilim yolculuğuyla başlamak istiyoruz.
Endülüslü muhaddis Bakî b. Mahled (ö. 276/889), Ahmed b. Hanbel’den hadis dinleyip ilim öğrenmek için, yirmi yaşlarındayken Endülüs’ten kalkıp, Kuzey Afrika’ya geçmiş, oradan da Bağdat’a varmıştır. Devamını kendisi şöyle anlatır: Bağdat’a yaklaştığımda, Ahmed b. Hanbel’in başına gelen “mihne” olayından dolayı, etrafında toplanıp hadis dinlemenin yasaklandığını duydum. Bundan dolayı çok üzüldüm. Bir yerde konaklayıp hanlardan birinde kiraladığım odaya eşyamı indirdikten hemen sonra, hiçbir şeyle ilgilenmeden doğruca mescide, büyük camiye geldim. Ders halkalarına katılmak ve müzakere edilen dersleri dinlemek istiyordum. Bunun üzerine özel bir ilim halkasına götürüldüm. O sırada biri, halkaya katılanları kontrol ediyor, halkayı çoğaltıyor ve sıklaştırıyordu. Yanımdakine: “Bu kim?” diye sordum, “Yahyâ b. Ma‘în’dir” dedi. Yanına yaklaştım ve:“Ey Ebû Zekeriyya! Evinden uzak gurbette bir adamım, sormak istediğim şeyler var, ne olur beni küçümseme” dedim. Bana: “Söyle bakalım” deyince, hadis aldığım ehl-i hadisten bazı kimseleri ona sordum. Bazılarını tezkiye etti, bazılarını da cerh etti. Ben sormaya devam ederken halkadakiler:“Allah aşkına, bunlar sana yeter. Senden başka sorusu olanlar da var” diye seslendiler. Daha sonra Ahmed b. Hanbel’in evini görmek isteyerek çıktım. Evini gösterdiklerinde kapısını çaldım. Kapıyı açtı ve şaşkınlıkla bana bakınca kendisine: “Ey Ebû Abdillâh! Ben, evinden gurbete çıkmış biriyim. Bu, benim bu şehre ilk gelişim. Ben, hadis talebesiyim ve sünnetle ilgili kayıt tutmaktayım. Sadece sizinle görüşmek için yolculuğa çıktım” dedim. Bunun üzerine bana:“Biraz girişe gel, kimse seni görmesin” dedi. Ardından memleketimi sordu. Ben de: “el-Mağribü’l-Aksâ” deyince,“Afrikalı mısın” diye sordu. Ben: “Oradan da uzakta, Endülüs’tenim. Memleketimden Afrika’ya deniz yoluyla geçiyorum” dedim. Bunun üzerine: “Gerçekten uzakmış. Benim için, senin gibi birinin isteğine en güzel şekilde yardımcı olmamdan daha iyi bir şey olamaz. Fakat belki duymuşsundur, şu anda göz hapsindeyim” dedi. Ben de: “Evet, bu beldeye yaklaşırken haberim oldu. Ey Ahmed b. Hanbel! Ben buraya ilk defa geldim. Aranızda tanınan biri değilim. Şayet her gün dilenci kılığında gelmeme izin verirsen, kapına gelir dilenir gibi yaparım, sen de buraya çıkar, bana her gün yalnızca bir hadis de öğretsen bu bana yeter” dedim. Ahmed b. Hanbel de: “O zaman diğer hadis ehline ve ders halkalarına bunu söylememen şartıyla tamam” dedi ve ben de: “Tamam” dedim. Elime bir dal parçası alarak, başıma bir çaput bağlıyordum. Kâğıdımı ve hokkamı da elbisemin yenine sokuyor, sonra da Ahmed b. Hanbel’in kapısına gelerek: “Allah rızası için bir sadaka” diye sesleniyordum. Ahmed b. Hanbel de çıkıyor, evin kapısını kapatıyor ve iki, üç ya da daha fazla hadis rivayet ediyordu. Böyle böyle bende üç yüze yakın hadis toplandı. (Bkz. Zehebî, Siyeru A’lami’n-Nubelâ, c. 13, s. 292) Fazla yoruma gerek yok, aslında bu ilim yolculuğu her şeyi anlatmaktadır. Yine bu bağlamda Bakî b. Mahled’in hacda dünyanın farklı köşelerinden gelen alimlerle konuşmaları, bilgi ve kitap paylaşımıyla ilgili benzer anekdotu meşhurdur. Konumuza gelecek olursak;
Başlıktaki nehir metaforunun ayrı bir anlamı olsa gerek. Sözlükte Arapça nhr kökünden gelen nahr kelimesinden alınmış olan nehir, “akarsu, ırmak” manasındadır. Edebiyatımızda nehir kelimesi kullanılmış bilhassa Klasik Türk Şiirinde bir teşbih aracı olarak karşımıza çıkmaktadır. Bunun yanında gerek şiirleriyle Mevlânâ, Goethe, Mehmet Akif, Necip Fazıl ve Yahya Kemal, gerekse de felsefi düşüncede Herakleitos, Ghandi ve bunların yanında toplumu ve bir düşünceyi anlamaya çalışanlarda; nehir metaforu hep zamanın akışı ve değişim ekseninde bugünden geleceğe doğru bir anlamlandırma çabası içindeki bir teşbihin konusu olmuş ve bir anlatım aracı olarak kullanılmıştır. Nitekim başlıkta da nehir kelimesi teşbihin konusu ve bir anlatım aracı ortaya çıkmakta bununla da İslam düşüncesinin durumu ve temsili anlatılmaya çalışılmaktadır.
Son yıllarda ülkemizde resmî kurumlar yanında İslam düşüncesinin çeşitli alanlarında araştırma ve faaliyetlerde bulunan sivil kurumlar da ortaya çıkmıştır. Bu İslam Düşüncesinin geleceği ve gelişmesi adına çok sevindirici bir durumdur. Bu anlamda araştırma ve faaliyette bulunan sivil kurumlardan biri de Ankara merkezli uluslararası niteliği de olan İslâm Düşünce Enstitüsü’dür. İslâm Düşünce Enstitüsü, bir Akademi olma yanında “İslâm Düşüncesinde Metodoloji”, “İslâmî İlimlerde Usûl ve Makâsıd” ile “Ahlâk” ve “Estetik” alanlarında araştırmalar yapmak/yaptırmak, yaptığı araştırmaları farklı dillerde İslâm dünyasındaki ilim merkezleriyle paylaşan akademik platformdur. Bu manada bu enstitü kendini şöyle tanımlamaktadır: Fikirde Tecdîd, İlimde İhyâ, Bilimde Tevhîd, Usûlde Islâh, Ahlâkta Yeniden İnşâ.
İslâm Düşünce Enstitüsü beş yıldır yukarıda belirtilen gayeler çerçevesinde ulusal ve uluslar arası mahiyette pek çok faaliyetlerde bulunmakta, araştırmalar yaptırmakta, ilim âlemine ve akademik dünyaya pek araştırmacı kazandırmıştır. Bunların hepsini burada anlatmak bu yazının boyutlarını aşmaktadır. Biz burada bunlar arasında önemli olduğunu düşündüğümüz Nehri Yeniden Akıtmak: 2. Maveraünnehir Yaz Seminerleri faaliyeti üzerinde durmak istiyoruz. Geçen yıl başlayan bu faaliyetin amacının Türk Cumhuriyetleri ve bilhassa Orta Asya Türkistan Coğrafyasında bulunan ilmî ve bilimsel birikimin şahıs, eser ve tecrübe noktasında paylaşımı sağlama olduğu anlaşılmaktadır.
Başlıkta yer alan Maveraünnehir isminin bu anlamda hem tarihî, kültürel, literal hem de sembolik bakımından anlamı olsa gerek. Turan, İran, Hind ve Çin medeniyetlerinin kesiştiği bir kavşakta bulunan Mâverâünnehir, sadece büyük bir toprak parçası değil, aynı zamanda insanoğlunun yaşadığı en eski merkezlerin bulunduğu ve medeniyetlerin ortaya çıktığı bölgelerden birisidir. Çünkü insanlığın en görkemli sanat eserleri ile donatılan, adlarından tarihî ve coğrafî eserlerde bahsedilen o meşhur şehirler bu bölgede kurulmuştur. Sosyal, siyasal ve kültürel özellikleriyle bölgeye olan ilgi geçmişte olduğu gibi günümüzde de devam etmektedir. Bölgede var olan yeraltı ve yerüstü zenginlikleri bu ilgiyi sürekli kılmaktadır. Bu özellikleriyle bölge, hem İslâm’ın gelişmesinde hem de nüfusunun çoğunun Müslüman olması itibariyle din merkezli rölünü ön plana çıkarmakta ve tarihi süreçte bilhassa İslâm diniyle ilgili neler olduğu ve neler yapıldığıyla ilgili bilgilere hala ihtiyaç duyulmaktadır. Bu bağlamda tarihi verilere ve kaynaklara baktığımızda İslâm’ın yayılmasında düşünce ve eserleriyle rolü olan ve İslam dünyasında fıkıh, hadis, kelâm, tefsîr, tasavvuf gibi İslamî İlimlerde meşhur olan pek çok bilginin bu coğrafyalı olduğu ve bu ilimlerin gelişmesine çok emek ve gayret sarf ettiklerini görmek mümkündür. Bölgedeki İslamî İlimlerin her bir ilim dalıyla ilgili gelişmeleri baktığımızda: her bir ilim dalıyla ilgili pek çok şahsiyetin yetiştiği, eserleri yanında gerek yorum gerekse ortaya koydukları fikir ve anlayışlarıyla alanlarına katkılar sunmuşlardır. Bölgede zirve şahsiyetler ve çok değerli eserlerin çıkması genelde bölgeye ve İslam’a, özelde İslamî ilimlere çok önemli katkı sağlamış ve bu durum Orta Asya’yı İslami ilimlerin merkezi konumuna yükseltmiştir. Zaman zaman merkezi konumunu kaybetmiş ve arada kesintiler olsa da verdikleri katkının ve etkinin geçici olmadığı, bölgenin gelecek tarihi içindeki etkilerinin belirleyici bir mahiyet arz ettiği de dikkate alınması gereken önemli bir durumdur.
Bunun farkında olan İslâm Düşünce Enstitüsü 2. Maveraünnehir Yaz Seminerleri ile bölgenin tarihteki misyonunu canlandırmak istemektedir. Bu yıl bu anlamda 2. Maveraünnehir Yaz Seminerleri ile Kazakistan ve Özbekistan gelen ilim adamlarıyla buluşulmakta, bir ay boyunca devam eden yoğun ve dolu yaz seminerleri yapılmakta, böylece ilim adamları arasında bilgi, tecrübe ve birikim tecrübeleri paylaşılmakta, karşılıklı olarak çok güzel sohbetler oluşmakta ve çok güzel anlar yaşanmaktadır. Ayrıca hafta içi yoğun seminerleri yanında hafta sonra Bursa, Konya ve İstanbul gibi şehirlere ziyaretler gerçekleştirilmekte tarihi yerleri ziyaretler yanında o şehirlerde bulunan ilim adamlarıyla tanışılmakta, bilgi ve tecrübe aktarımı gerçekleşmektedir. Bütün bunlar İslam Medeniyetinin geleceği ve yeniden inşası adına çok güzel ve çok faydalı faaliyetlerdir. Bu yüzden İslâm Düşünce Enstitüsünün başarısını temenni ediyor, değerli yöneticilerini tebrik ediyor, hayırlı, güzel ve faydalı daha nice vesile olmalarını Yüce Allah’tan niyaz ediyoruz. Her daim hayırlarda ve güzelliklerde buluşmak dileğiyle…