Genel
Öğretmenliğimin Üşüdüğü Günler
EKLENDİ
-:
Yazar:
Yıldırım Alkış1995-96 ve 97 yılları öğretmenliğimin ustalık dönemi oldu. Böyle söylememi mübalağa sanmayın. Rabbim hayal ettiğim, yapmayı arzu ettiğim birçok şeyi gerçekleştirme imkânı verdi.
Bir özel okul hayalimiz vardı. “Devlet okulunda yapmaya çalıştıklarımızdan daha fazlasını yapar mıyız?” ümidiyle böyle bir çalışma planlıyorduk. Rabbim özel okul açmayı da nasip etti ama ne var ki devlet okullarında yaptıklarımız kadarını dahi yapamadık. Özel okul nimetini iyi kullanamadık. Sadece biz mi? Bizim gibi iyi niyetlerle özel okul açan çoğu kimsenin de özel okulun hakkını veremediğini gördük. Özel okul açmak için ne kadar gayret sarf ettimse, özel okuldan kurtulmak için de o kadar gayret sarf ettim. Neden başarılı olamadık? Bu başka bir yazının konusu olsun.
Okul dışı faaliyetlerimizden bize en çok heyecan veren şey belki de mahalli bir radyo kurmamız oldu. “Kahraman Radyo” isminde dostlarımızın maddi ve manevi destekleriyle kurduğumuz radyo, bizde müthiş bir sinerji oluşturdu. Gece yarılarına kadar radyoda programlar yapıyor ve arkasından yeni programların da hayaliyle yatağımıza uzanıyorduk. “Gençlerle Baş Başa” ismiyle yaptığım programda gençlerin sorularını cevaplıyordum. “Peygamberler Tarihi”, ve “Yarışma Programı” gibi programların hazırlanması ve sunum görevi bana aitti. Peygamberler tarihini özet olarak bitirdik. Bu programda Mustafa Asım Köksal’ın “Peygamberler Tarihi” isimli kitabından çok istifade ettim.
Asım Köksal’dan söz açılmışken bir hususa burada değinmekte fayda mülahaza ediyorum. Şöyle ki, son zamanlarda okuduğum bazı hatırat kitapları benim üzerimde çok büyük etki yaptı. Başta M. Ertuğrul Düzdağ’ ın hazırladığı “Ali Ulvi Kurucu Hatıralar”, Ahmet Muhtar Büyükçınar’ın “Hayatım İbret Aynası”, Ahmet Davutoğlu’nun “Ölüm Daha Güzeldi”, Muhammet Emin Er’in “Hatıralarım”, Asım Cüneyt Köksal’ın hazırladığı M. Asım Köksal’ın Hatıraları gibi eserleri… Bunların şöyle de bir çıktısı oldu. Bu kitapların bende bıraktığı izler, Erdoğan Muratoğlu kardeşimin teşvikleriyle birleşince hatıralarımı yazma iştiyakı uyandırdı. Okuduğum hatırat kitaplarından benim etkilendiğim kadar olmasa da yazdığım hatıralar, benden sonra gelenlere az da olsa bir etki ederse kendimi bahtiyar hissedeceğim.
Yalnız ben değil imam hatip lisesinden bazı öğretmen arkadaşlarım da Kahraman Radyo’da programlar yapıyor, bu vesile ile okul dışında da öğrencilerimizle irtibatımız devam ediyordu. Sadece öğretmenlerimiz değil bazı öğrencilerimiz de programlar yapıyordu. Kahraman Radyo, kısa zamanda Kahramanmaraş’ın en çok dinlenen mahalli radyosu olmuştu.

Ders dışı faaliyetlerimizin A takımı
Kurulmuş olan bazı sivil toplum kuruluşlarına aktif katkı verirken ihtiyaç duyduğumuz derneklerin de kuruluşuna vesile olduk. “Memur Sen” ve bağlı sendika olan “Eğitim Bir Sen” yeni kurulmuştu ama aktif değildi. Bir grup arkadaşla sorumluluk bize verildi, bendenizi de başkan yardımcısı yaptılar. Neredeyse hiç üyesi olmayan sendikamızın bir yıl içinde binleri aşan üyesi oldu. Zor şartlarda, imkânsızlıklar içinde bir şeyler yapmaya gayret ettik. O zaman devletin sendikalara maddi katkısı yoktu, masrafları kendi aidatlarımızla karşılamaya çalışıyorduk. Samimi bir hava içinde ziyaretlere devam ettik. Allah rahmet etsin, sendikanın kurucu başkanı Mehmet Akif İnan, hayırlı bir çığır açmıştı. Bize de bu çığırı devam ettirmek düştü. Sendikanın elde ettiği toplumsal organize güç, daha önce yapmak isteyip de yapamadığımız birçok şeyi gerçekleştirmeye vesile oldu. Her ne kadar tasvip etmediğimiz bazı durumlar olsa da oralara takılmadık. Devlet, sendikalara maddi destek vermeye başlayınca yönetime de talepler arttı. Talip çoğalınca ilk kongrede affımı istedim.
“KAMİMDER” (Kahramanmaraş İmam Hatip Lisesi Mezunları ve Mensupları Derneği) ismiyle bir dernek kurduk, mütevazı ve samimi faaliyetler icra ettik. Kahvaltılar, paneller, seminerler ve geziler, faaliyetlerimizin sadece bir kısmıydı. Başkanı ve yönetimin çoğunluğu mezun hanım kızlarımızdan oluşmaktaydı. Biz mezunlarımızla, mezunlarımız da bizimle ve okullarıyla irtibatlarını kopartmazlardı.
Yine ülkenin ve milletin yararına kurulmuş ve onlarla barışık olan birçok sivil toplum kuruluşunda aktif görevlerim oldu. Doğruluğuna inandığım organizelere mümkün olduğunca dâhil oldum. “Ya bana veya çocuklarıma bir zararı dokunursa” endişem hiç olmadı.
Kahramanmaraş’ta dillere pelesenk olan meşhur bir isim vardı: Müftü Hafız Ali Efendi… Eskilerin bu şahsiyet hakkında az çok bilgileri vardı ama benim yaşlarımda olanlar sadece ismini biliyorlardı. Bizden sonraki nesilse ismini bile duymamışlardı. Kahramanmaraş’ın dindarlığında çok önemli rolü olan bu âlim zatla ilgili bir çalışma yaptık, sunumlarımız oldu. Daha sonra da bu çalışma Serdar Yakar beyin gayretleriyle “Müftü Hafız Ali Efendi ve Mücadelesi” ismiyle kitaba dönüştü.
Kahramanmaraş ve ilçelerindeki imam hatip liseleri olarak her ay, bir okulun ev sahipliğinde istişare toplantıları yapıyorduk. Toplantıya okul müdürlerinin yanı sıra okul aile birliğinden, okul idarecilerinden ve ilgili bazı öğretmen arkadaşlardan katılım olurdu. Hem bilgi ve tecrübe alışverişi hem de muhabbet oluyordu. Bazen de Önder İmam Hatipliler Derneği organizesi ile bölge toplantıları yapardık.

2. Kahramanmaraş imam hatip liseleri istişare toplantılarımızdan biri
Bizim en güzel Kurban bayramlarımız, bayramların ilk üç gününde, okul aile birliği üyeleriyle birlikte köyleri ve mahalleleri dolaşarak deri topladığımız bayramlardı. Ne kadar çok deri, o kadar çok derslik demekti.
Yıllardır özlemini çektiğimiz namaz kılan, dindar başbakan hasretimiz bitmiş; 28 Haziran 1996 tarihinde Necmettin Erbakan’ın Başkanı olduğu Refah Partisi ile Tansu Çiller’in Başkanı olduğu Doğru Yol Partisi birlikte Refahyol Hükümetini kurmuş ve Erbakan Başbakan olmuştu. Çok da güzel başlamıştı. İçeride memurlara umduklarının üzerinde maaş
artışı verilmiş, ekonomik toparlanma başlamış ve dış politikada da güzel şeyler oluyordu. Bilhassa İslam ülkeleriyle iş birliğinin artırılması bazı mihrakları rahatsız etti. Ülke güvenliğinden sorumlu generaller, asıl işlerini unutarak inançlı, ibadetli Müslümanları ülkenin güvenlik sorunu olarak görmeye başladılar.
Dönemin Deniz Kuvvetleri Komutanı Oramiral Güven Erkaya “İrtica, PKK’dan daha tehlikeli” diyor, 28 Şubat 1997’de olağanüstü toplanan Milli Güvenlik Kurulu da okullardaki başörtüsünü, İmam Hatip Liselerini devletin bekası için tehlike olarak görüyordu. Kimin yaptırdığı belli olmayan bazı provokatif hadiseleri de bahane ederek dönemin cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’in de destekleriyle, dönemin MGK’sı, anlamsız ve akılsız bazı kararlar aldı. Bu kararlarda; “Kamu kurum ve kuruluşları, özellikle üniversite ve diğer eğitim kurumları ile bürokrasinin her kademesinde ve yargı kuruluşlarında irticai faaliyetlere fırsat verilmemeli.” deniyordu.
“Batı Çalışma Grubu” diye oluşturulan bir de takip ve denetim ekibi oluşturdular. Devletine ve milletine hizmet etmekten başka gayesi olmayan bazı arkadaşları götürüyorlar, günlerce sorguluyorlar ve epeyce hırpaladıktan sonra geri getiriyorlardı. Bazen de getirmeyi unutuyorlardı. Beni götürmediler ama o süreçte, nice gece “Her an gelip götürecekler” diye beklediğim oldu. Sivil toplum kuruluşlarının çoğunu değişik bahanelerle kapattılar. En popüler stk ADD (Atatürkçü Düşünce Derneği) oldu.
Refahyol hükümeti, kuruluşuyla daha da güzel günlere ve güzel faaliyetlere zemin hazırlayacak diye beklerken, umduğumuz dağlara karlar yağdı. “Öğretmenliğimin Ustalık Dönemi” dediğim günlere ayaz attı.
O zor günler, bazı güzelliklere de vesile olmadı değil. Müslümanlar her zamankinden daha fazla birbirlerine yakın durdular, birbirlerini dinlediler ve birlikte faaliyetler icra ettiler.
Kahramanmaraş İmam Hatip Lisesi’nin erkek öğretmenlerinden bir kısmı. Başörtülü öğretmenlerimiz fotoğraf karesine girmeye bile korkar olmuşlardı.
28 Şubatçıların zulümleri saymakla bitmez. Üzerinde fazla konuşarak gönül huzurunuzu da kaçırmak istemem. Unutulmasın, güzel günlerin kıymeti bilinsin diye bir iki hususa değinip kapatalım bu bahsi. Erbakan’ın istifa etmesi ve hükümetin dağılması da kinlerinin bitmesine yetmedi, zulüm süreci devam etti.
İmam Hatip Liselerinin orta kısımları kapatıldı, İmam Hatip Liseleri de dâhil olmak üzere tüm orta, lise ve üniversitelerde, kamu kuruluşlarında başörtüsü yasaklandı. Hatta kamudan hizmet almak için dahi başın açık olması gerekiyordu. Nüfus cüzdanlarına ve pasaportlara, yetmiş yaşındaki ninelerin başı açık fotoğraf vermesi gerekiyordu. Bazı hastanelerde başörtülüler, muayene edilmiyordu. Nerdeyse üç kişinin bir araya gelmesi suç sayılıyordu. Yıllardır devam ettirdiğimiz ev sohbetlerine ara vermek zorunda kaldık. Tehdit edildik, “Sizi de götürürüz” dediler.
İmam hatip lisesi mezunlarının üniversitelere girişleri, katsayı oyunuyla engellendi. Sadece az sayıda mezun, ilahiyat fakültelerine gidebiliyordu. Ulusal ve uluslararası mahkemeler, ağız birliği etmişçesine zulümleri onaylayan kararlar alıyorlardı. Daha önce bizim okulda öğretmen olan bir arkadaş, siyasetin gücüyle millî eğitim müdürü olmuştu. Bizim ve bizim gibilerin millî eğitim müdürlüğüne girişi bile sakıncalı görülüyordu. Değil faaliyetlerimiz için izin almak, dilekçelerimizi verecek muhatap bulamıyorduk.
Fişlenmek pahasına “El Ele Zinciri” ve bazı salon toplantılarıyla tepkilerimizi ortaya koyduk ama sesimizi Allah’tan başka duyan olmadı.
İmam Hatip Liselerine üniversite engeli getirilince erkek öğrencilerimizi okulda tutmak mümkün olmadı. Onlara söyleyecek sözümüz de kalmadı. İlahiyat fakültesine gidebilmek için bile tıp fakültesini kazanacak kadar puan almaları gerekiyordu. Kız öğrencilere gösterdiğimiz ilginin semeresi olarak, fen lisesini kazanan öğrencilerimiz de okuldan ayrılmadılar, okullarına devam edip mezun oldular.

Kahramanmaraş Anadolu İmam Hatip Lisesi’nin ilk mezunlar töreni
Biz asla pes etmedik, doğru bildiğimiz faaliyetlerimize devam ettik. Sadece tedbirlerimizi artırdık. Eskiden izinli yaptığımız faaliyetleri izinsiz yapmaya başladık. Anlamsız baskı ve zulümlere karşı pasif direniş içinde olan, aldıkları her emri bize yansıtmayan bazı valilerimiz ve idarecilerimiz de olmadı değil. Kim ne yaptıysa kendine yaptı. Peygamberimiz (sav): “Küfür devam eder, zulüm devam etmez,” buyurmuştur. Hiç ümitsiz olmadık, dualarımızın kabul olunacağı günleri sabırla bekledik, vesselam.