Bizimle İletişime Geçin

Düşünce

… Olmak

EKLENDİ

:

Olmanın kendisinden değil, bir şey (çocuk, yetişkin, adam, yönetici, baba ve Müslüman…) olmaktan ve (o şey üzere) kalmaktan = sadâkatten söz edeceğim.

‘Bir şeyin’ ismini almak veya ‘o şey’ ile isimlendirilmek”, olmak değildir; olmak, ‘o şeyi’ bizzat seçip-deneyimlemektir. Her ne kadar Kitâb “Hüve semmâkümül müslimîn min kablü ve fî hàzè… = O size daha önce de şimdi de Müslüman ismini verdi.” (22/78) dese de Müslüman olmayı biz seçiyoruz, biz deneyimliyoruz. (Herkes Müslüman olmuyor ve Müslümanca yaşamıyor.) Müslümanlığı yaşamadan (deneyimlemeden) Müslüman ismini almak, Müslüman olmak değildir.

Öyleyse Müslüman olmak nedir, ne demektir?

Her şeyden önce Allah’ı “bilmek” ve Allah’a söz vermektir.

Bu nasıl bir sözdür?

Bu, “Rabbim Sen’sin, Sana teslim oldum. Sana güvendim ve Sen’in emrini dinleyeceğim.” sözüdür. Bundan sonra beni Sen terbiye edeceksin (Rab) = (artık başka birinin değil, sadece) Sen’in terbiyene güveniyorum (iman/güven) ve kendimi sadece Sana teslim ediyorum. (Müslim, Allah’a teslim olmuş; Mü’min, Allah’a güvenmiş adamdır.)

Müslüman olmaya karar verince, Allah’la (= Rabbimizle) aramızda bir “sözleşme, mîsak” imzalıyoruz; “Lâ ilâhe illâ Allah”, İlâhımız ve Rabbimiz sadece Sen’sin, diyoruz.

Ne demek istiyoruz?

“Sen’in dışında (= min dûnillah) başka bir İlâh (ve Rab) tanımayacağız; Sen ne emredersen, ‘âmennâ, baş üstüne’ diyeceğiz; Sen’in emrinden çıkmayacağız” diye O’na söz veriyoruz.

Söz veriyoruz da, sözümüze “sadâkat” gösteriyor ve verdiğimiz sözde duruyor muyuz? Başka bir deyişle Müslüman oluyoruz da Müslüman kalıyor muyuz?

???

(Tehlikeli bir cümle kurduğumun, kuracağımın farkındayım.) ‘Günah işlemek ama işlediğimiz o günahın hemen farkına vararak tövbe etmek, Müslüman kalmanın test edilmesi; günahı alışkanlık hâline getirmekse, Müslüman olmaktan vazgeçmeyi göze almaktır.’ Günah, bizim kendimize gelmemizi, bizim Rabbimize verdiğimiz sözü hatırlamamızı sağlarsa ve de aynı günahı bir daha işlemezsek, Müslüman olduğumuzun farkına varırız ve Müslüman kalmaya özen gösteririz. Günahlar, ölene kadar bizim peşimizi bırakmayacaktır. Hiç günah işlemeseydik, insan değil melek olurduk; Müslüman bir insanın günah işlemesi kadar “doğal/tabiî” bir şey yoktur ama “iyi, samimî bir Müslüman”, aynı günahı bir daha işlemez; her geçen gün günahlarını küçültür, sevaplarını da büyütür.

Bu yazıyı yazmama Ahzâb Sûresinin 19. âyeti vesile oldu. Sıdk kavramı üzerinde çalışıyordum, pasaj (sûrenin neredeyse tamamı) Mü’minlerin sadâkatinden söz ediyordu ve 19. âyette de “onlardan bazıları iman etmemiştir, Allah onların amellerini boşa çıkarmıştır = ülâike lem yü’minû fe ehbetallahu a’mâlehüm.” deniyordu. Bu ibare beni çarptı, aynı zamanda da korkuttu, irkitti; bana Müslümanlığımı sorgulattı. Ben de, o zamanda ve orada, Medîne’nin tüm hiziplerce – Ahzab – kuşatıldığı Hendek savaşına katılma durumunda olsaydım, acaba onlar gibi korkar ve onlar gibi “uçuk ve absürt” mazeretler ileri sürer miydim?

Emin değilim.

Bu emin değilim sözü/m, Rabbimizin “lem yü’minû” (onlar iman etmemişlerdir) Söz’ünün içine dahil edilseydi, hâlim ne (nice) olurdu?

Müslüman (= Mü’min) olduğumuzu düşünüyoruz, öyle inanıyoruz, öyle söylüyoruz da gün gelince, Rabbimizin bizim de Müslümanlıktaki sadakatimizi sınayacağını; bu sınamada bizim (de) Müslüman kalıp-kalmayacağımızı düşünüyor muyuz?

Müslüman olmak elbet önemli, ama Müslüman kalmak bence ondan çok daha önemli.

Sizce?

Daha Fazla Yükle

Yorum Bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Çok Okunanlar

Pin It on Pinterest