Edebiyat
Orman Yurdunda Karınca Misali
Kendi küçük görünse de yüreği gövdesine sığmayan karınca su taşımak için çıkmış yola. Yapar ya da yapamaz; yolda olmak bir başlangıçtır. Yolda kalmamak için uğraşıyor. Kendine düşen görevi yerine getirmek adına sadece görev bilinciyle yapıyor bu işi. Tıpkı ebabil kuşları gibi… Bir kuş deyip geçmeyin gerektiğinde bir orduyu yok edebilir, gerektiğinde karınca misali dünya yangınını söndürebilir. Yeter ki kendimize inanalım
EKLENDİ
-:
Yazar:
Zekiye KahramanOrman; içinde tüm hayvanların yaşadığı büyük şehir… Kendilerini güvende hissettikleri yaşam alanları ve insanların yaşamları için en önemli nefes kaynağı…
Dünya çapında bir salgın henüz bitmemişken, yaz mevsiminin ortalarında ülkemizde orman yangınları başladı. Daha doğrusu kendini bilmez, insanlıktan çıkmış ama insan görünümlüler hiç düşünmeden ne uğruna bilmiyoruz ama alacağımız nefesin kaynağını yaktılar. Bu işten başkaları kadar kendileri de zarar göreceklerini bile bile…
Bazen içimizin yangınları olur. Günlerce etkisinden çıkamayız. Yollar bulmaya çalışırız. Öyle çaresiz kalırız ki yaşam sevincimiz içinden çıkılmaz hal alır. Bazen de yılmadan denemelerle hayata tutunmanın yollarını arar, buluruz. İç yangınlarımızı uğraşırsak, kimseye zarar vermeden, kendi irademizle sonlandırabiliriz. Böyle bir durumda ne yaşadığımızı sadece kendimiz biliriz. İrademizi kullanamıyorsak ve bu durumdan kurtulmak istiyorsak bir bilenden yardım almalıyız. Bütün suçu ve günahı içimizdeki yangınlara yüklemeden kendi çıkmazımızdan kurtulabiliriz.
Dışımızda gelişen yangınlar; kaza değil de özellikle yapılmış bir eylem olduğunu öğrenmişsek, bizzat o kişilerin insanlığından, tüm dünya da şüphelenir, doğal olarak şüpheleniriz. Nasıl bir ruh hali yaşıyorlarsa yaşasınlar, bu durumun asla affedilir bir gerekçesi de yoktur. İç yangınını daha da alevlendirip, tüm insanlığa ve canlılara zarar vermenin kabul edilebilir bir ruh hali olamaz. Böyle insanlar sık sık kendileri dışında herkesi kafalarında sorgularlar. Bir tek kendilerini asla sorgulamaz ve sorgulatmazlar. Onlar her daim haklıdırlar…
Çaresizlik içinde nereye gideceğini bilemeyen canlıların koşuşturmasını, hangi gözle izliyor olacaksınız? Ve göz göre göre sığınmışlığı görmezden gelmek de hem maddi hem manevi insanlık üstü suç olduğunu hangi gerekçenize ve değerlerinize sığdıracaksınız? Bir hesap günü olduğunu bilmiyorsanız yaşamış olduğunuz günlere yazık. Biliyorsanız da o günde vay halinize…
Bir ağaç kolay yetişmiyor. Bir fidan toprakla buluştuktan sonra günler aylar ve yıllar geçiyor, büyümesiyse on yılda bir iki metreyi geçmiyor. Herhangi bir sebepten dolayı yanmaya başlayınca iki üç dakikada yanıp kül oluyor.
Bir şeylerin ortaya çıkması için büyük emekler harcanır. Fakat yok etmek için saniyelerden bahsedilir.
Orman sadece ağaç topluluğu değildir. Ağaçların dallarında kuşların eğleştiği, köklerinde temizlik yapan böceklerin oluşumu ve toprak altında binbir türlü canlıyı barındıran, en az insanlar kadar kalabalık bir topluluğa ev sahipliği yapan bir yaşam dünyası vardır ormanın. Ormanı yok ederek birçok şeyden mahrum kalacağımız, gün gibi ortada…
Yangının tam ortasında kalmış bir sincap, bir tavşan, bir kaplumbağa en fazla nereye gidebilir ki… Bir canlının çaresizliğini izlemek hangi insanın hoşuna gider? Cevabınız var mı bilmiyorum ama kendini bilen hiçbir canlı bundan hoşnut değildir. Kayıtsız kalamayan karıncanın yüreği kadar bile değilse yürekleriniz, boşu boşuna bir kalp taşıdığınızı sakın söylemeyin!
Kendi küçük görünse de yüreği gövdesine sığmayan karınca su taşımak için çıkmış yola. Yapar ya da yapamaz; yolda olmak bir başlangıçtır. Yolda kalmamak için uğraşıyor. Kendine düşen görevi yerine getirmek adına sadece görev bilinciyle yapıyor bu işi. Tıpkı ebabil kuşları gibi… Bir kuş deyip geçmeyin gerektiğinde bir orduyu yok edebilir, gerektiğinde karınca misali dünya yangınını söndürebilir. Yeter ki kendimize inanalım.
Bir orman yanıyorken, küçücük bir karıncanın ormana su taşıdığını gözlerimizle gördük. Kendi iç yangınlarından kurtulup, önce kendiyle barışıp, daha sonra bütün yaratılmışları kabullenmiş yürekli insanlardan bazıları bu olaya şahit oldular. Karıncaya bu halinle nereye diyorlardı. Karınca ağzında su damlasıyla “Yolumdan çekilin, geç kalıyorum!” diye sitem ederek tüm gayretiyle yollara düşmüştü. Bir damla da olsa su taşıma işine devam edeceğini hem söyledi hem de çabalarıyla insanlığa gösterdi.
Art niyeti olmayan karınca; insanlığın gözü önünde bu davranışıyla ne demek istiyordu. Gerisini gören gözlere, işiten kulaklara, en önemlisi de kalplerin hissedişine bıraktı. Gören gördü, duyan duydu. Ben götürüyor olduğum sudan sorumluyum. Sizler benim yapabileceklerimi sorgulamadan, kendinizin ne yapabileceğinizi düşünürseniz sönmemiş hiçbir yangın, çözülmemiş sorun kalmaz. Herkes kendine düşen görevi yerine getirdiği sürece tüm canlılar özgürce yaşamlarını sürdürmeye devam ederler.
Karınca deyip geçmeyin. Birçok insana ilham kaynağı olmuş, büyük bir sabırla pes etmeyerek, küçücük varlığıyla insanlığa örnek olmuş bir canlıdır o. Bizim görebildiğimiz en küçük böcek olması, yüreğindeki yüceliği değiştirmiyor. Duygularını kaybetmiş birçok insana davranışıyla yitirdiklerini hatırlatmaya yardımcı oluyor.
Dışımızdaki yangınlar bizden olmadığı sürece yardımlaşarak söndürülebilir. İçimizde yangınlar varsa ki mutlaka her insanın kendine göre sönmemiş yangınları vardır. Bunlar verdikleri zararı, izin verdiğimiz ölçüde bizlere yansıtırlar. Düştüysek kalkarak, kalkarken gerekirse tutunarak kalkmayı öğrendiğimizde, iç yangınlarımıza da okkalı bir cevap olur… Her yangın; içimizde ya da dışımızda olsun, hiç fark etmez, ayrışmamış güçlere eminim tesir etmez…
Yangına körükle gidilmeyeceğini bilmezsek hem içimizde hem de dışımızda oluşan olayları durduramayız. Karıncanın davranışı bir insana abartı gelebilir fakat “Biz insanlar kendi yangınlarımız için ne yapıyoruz?” o, önemli. Birini eleştirmek yerine “Biz ne yapabiliriz?” sorusunun derdine düşmeliyiz. İnsan o zaman diğer canlılardan farklılığını hisseder ve yaşar.
Beğenebileceğiniz Gönderiler


Çok Okunanlar
- Genel-
Öğretmenliğimin Üşüdüğü Günler
- Şahsiyet-
Vefatının 40 Yılında N.F. Kısakürek ve Son Mısraları
- Edebiyat-
Sürgün Çekirdek
- Düşünce-
Tuzu Eksik Aforizmalar
- Düşünce-
Procrustes’in Hayaleti: Anlamak mı Yargılamak mı?
- Tarih-
Feth-i Mübîn ve Fetih Rûhu
- Din ve Hayat-
Hz. Lût’un Fıtrat Çağrısı ve Kavminin Helak Sebebi
- Düşünce-
Bana Yüreğimi Tarif Et