Bizimle İletişime Geçin

Şahsiyet

Orta Asya Zâhid ve Erenlerinin Öncüsü: Abdullah B. Mübârek

Abdullah ibn Mübârek, dostlarıyla birlikte yükler dolusu erzakla Horasan’ın Merv şehrinden çıktığı bir Hac yolculuğu sırasında yolu üzerindeki bazı şehirlere uğramıştır. Yolculuk sırasında dostları önde, Abdullah İbn Mübârek ise kafilenin gerisinde yürümektedir. Kûfe’ye geldiklerinde hizmetkârlarından birisinin yolculuk sırasında yanında kafes içinde getirdiği bir kuş (muhtemelen keklik ya da papağan) ölünce, hizmetkâr kuş ölüsünü şehrin bir çöplüğüne atar. Abdullah İbn Mübârek oradan geçerken çöplüğün yakınında bir küçük kulübenin olduğunu, kulübedeki küçük bir kızın da başını uzatıp uzatıp geri çektiğini fark eder. Kız çocuğu üzerindeki tek parça peştamalla kimsenin görmeyeceği bir anı kollayarak kulübeden çıkar ve bu kuş ölüsünü alıp döner.

EKLENDİ

:

Orta Asya coğrafyası sadece büyük bir toprak parçası değil, aynı zamanda insanoğlunun yaşadığı en eski merkezlerin bulunduğu ve medeniyetlerin ortaya çıktığı bölgelerden birisidir. Çünkü insanlığın en görkemli sanat eserleri ile donatılan ve adlarından tarihi-coğrafi eserlerde bahsedilen o meşhur şehirler bu coğrafyada ortaya çıkmıştır. Bu coğrafyanın Müslüman olmasıyla ilgili önemli bilgilere sahip olunmakla birlikte, bölgenin İslamlaşmasında etkili olan unsurlar arasında yer alan zâhid, sûfi ve erenler de yer almaktadır. Zâhid, sûfiler ve erenler bu etkiyi hem yaşantılarıyla hem de düşünceleriyle ortaya koymuşlar, ayrıca bölgedeki insanların hayatlarına yön veren örnek şahsiyetler olarak kabul edilmişlerdir.

İşte bu noktada örnek alınabilecek şahsiyetlerden biri de, ortaya koyduğu anlayışlarla zihinlerimizde devrim sayılabilecek etki yapan Abdullah İbnu’l-Mübârek el-Mervezî’dir (ö.181/797). O muhaddis¸ müfessir¸ fakih¸ edîb ve zâhid kimliğiyle bilinmektedir. Babası ve annesi Türk’tür. İlimlerin her çeşidinde asrının bilgini kabul edilir. Ayrıca zengin hadis ve fıkıh kültürüne sahiptir. Zühde dair olan Kitâbu’z-Zühd ve’r-Rekâik adlı eseri sahasında en önemli eserlerden birisidir. Kitabu’s-Sünen fi’l-Fıkh, Kitabu’l-Cihâd, Kitâbu’l-Birr ve’s-Sıla Hadisle ilgili diğer eserleridir. Yine Divân adlı eseri de meşhurdur. Bunlarla birlikte kaynaklarda tefsir ilmiyle ilgili Kitâbu’t-Tefsîr ya da Tefsiru’l-Kur’ân eseri olduğu da zikredilmektedir. Bu yönüyle Türkistan coğrafyasının ve bilhassa Horasan bölgesinin ilk eser yazan müelliflerinden ve hadis ilminin özü sayılan fıkhu’l-hadisin önde gelen âlimlerinden biri olduğu zikredilir.

Abdullah İbnu’l-Mübârek’in bu dünyadan göçeli yaklaşık on iki asır gibi uzun bir zaman olmasına rağmen¸ bu asırda hâlâ ondan bahsediliyor olmasının zâhid bir kişi ve bir İslâm âlimi olması yanında¸ yaşadığı toplumun sorunlarına duyarlı olması ve bu bağlamda geliştirdiği anlayışla toplumun sorunlarına çözüm sunmasıyla ilgili olduğunu söylemek mümkündür. Çünkü gerçek âlimin toplumun sorunlarından uzak durması düşünülemez. Şimdi de Abdullah İbnu’l-Mübârek’in bugün için de ihtiyaç duyduğumuz fikirlerini ve düşüncelerini anlamaya çalışalım:

Abdullah İbnu’l-Mübârek zühd edebiyatının en meşhur ve en önemli temsilcilerin biri, aynı zamanda ilk dönem zühd anlayışını ortaya koyan eserin sahibi olmakla beraber¸ geliştirdiği zühd anlayışı da üzerinde durulması gereken özellikler taşır. Ona göre zühd¸ dünya ile alâkayı kesmek değil¸ dünya hayatını yaşamak¸ ancak yaşarken dünyaya ve dünyalığa bağlanmamaktır. Nitekim o¸ hayatı boyunca ticaretle meşgul olmuş¸ savaşlara katılmış¸ seyahatler yapmış ve ilim öğretmeye çalışmıştır. Onun¸ “İlmi dünya için öğrendik¸ ama ilim bize dünyaya değer vermemeyi öğretti.” sözü¸ bu konudaki görüşünü açıkça ortaya koymaktadır. Günün belirli bir bölümünü zikir ve tefekküre ayırdığı¸ bu süre içinde hiç kimseyle konuşmadığı¸ insanlarla sürekli bir arada bulunmayı ve onlarla içli dışlı olmayı ilim ehli için uygun görmediği rivâyet edilir. Ancak onun bu tavrı uzleti tercih ettiği anlamına gelmez. Çünkü o¸ sürekli uzleti doğru bulmazdı. Ona göre kişi daima Allah’ın murâkabesinde olduğunu hatırından çıkarmamalıdır. Yüz şeyden sakınıp bir şeyden sakınmayan kişi muttaki sayılmazdı.

Arap asıllı muhaddis imam Sufyân-ı Sevrî (ö.161/778) bu örnek Müslüman Türk’ün zühd derecesini: “Abdullah İbnu’l-Mübârek’in sene boyu yaşadığı hayatı ben üç gün olsun yaşamaya kalksam beceremem.” şeklinde anlatmaya çalışmıştır. İbnu’l-Mübârek bilindiği üzere¸ kendi devrinin âlimlerini de hayran bırakan ilim ve ahlakının yanı sıra¸ Anadolu cihadına katılmış¸ pehlivan yapılı bir muhârip ve büyük servet sahibi bir tüccardı. Kazancını ilim adamı yetiştirmek ve onların geçimine yardımcı olmak yolunda harcıyordu. Sefîlâne bir hayatın ona göre Müslüman zühdüyle bir alakası yoktu. Aşağıda nakledeceğimiz ibretâmiz hâdise bu büyük zâhidin günümüz için bile rehberliğini sürdürdüğünü gösterecek tazeliktedir:

Abdullah ibn Mübârek, dostlarıyla birlikte yükler dolusu erzakla Horasan’ın Merv şehrinden çıktığı bir Hac yolculuğu sırasında yolu üzerindeki bazı şehirlere uğramıştır. Yolculuk sırasında dostları önde, Abdullah İbn Mübârek ise kafilenin gerisinde yürümektedir. Kûfe’ye geldiklerinde hizmetkârlarından birisinin yolculuk sırasında yanında kafes içinde getirdiği bir kuş (muhtemelen keklik ya da papağan) ölünce, hizmetkâr kuş ölüsünü şehrin bir çöplüğüne atar. Abdullah İbn Mübârek oradan geçerken çöplüğün yakınında bir küçük kulübenin olduğunu, kulübedeki küçük bir kızın da başını uzatıp uzatıp geri çektiğini fark eder. Kız çocuğu üzerindeki tek parça peştamalla kimsenin görmeyeceği bir anı kollayarak kulübeden çıkar ve bu kuş ölüsünü alıp döner.

Abdullah İbn Mübârek onu takip ederek kulübeye gelip durumlarını sorunca kız çocuğu içler acısı ve yürek parçalayıcı şu bilgileri vermiştir:

Ben ve kardeşim burada yaşıyoruz. Şu peştamaldan başka hiçbir şeyimiz yok. Bu çöplükten topladıklarımızın dışında bir yiyeceğimiz de yok. Günlerdir bu leşleri yemek zorunda kaldık. Aslında bizim babamız zengin biriydi. Zulme uğradı, malı elinden alındı ve öldürüldü. Biz de böyle kimsesiz kaldık.

Abdullah İbn Mübârek bunun üzerine yüklerin indirilmesini emreder ve muhasebecisinden (vekilharcından) ne kadar paraları olduğunu sorar. Bin (1000) dinar kadar paraları olduğunu öğrenince kendilerine Merv’e dönüş yolculuğu sırasında lazım olacak yirmi (20) dinarını ayırmasını, geriye kalanı da bu çocukların ihtiyaçları için harcamasını söyledikten sonra:

Bu yaptığımız, bu seneki yapacağımız haccımızdan daha sevaptır, (İbn Kesir, el-Bidâye ve’n-Nihâye, c. X, s.192) diyerek Kûfe’den geri döner. Yalnız burada bahsedilen Abdullah İbn Mübârek’in hac yolculuğu farz olan hac değil, nafile hac olduğu anlaşılmaktadır. Ancak devamında;

Merv’den onunla birlikte gelen kafile yoluna devam ederek hac vazifesini ifa edip ülkelerine döndüklerinde Abdullah İbn Mübârek’e selam verip onun da haccını tebrik etmişlerdir. Her ne kadar o:

Benim başıma bir iş geldi ve bu sene hac yapamadım, dediyse de hiç kimse onun cevaplarıyla ikna olmamıştır. Aralarından bazısı:

Sübhânellah! Sen yolda bizim yiyeceklerimizi temin etmedin mi? Mina ve Arafat’ta bizimle beraber değil miydin? Derken bazıları da:

Sen bana şunu almadın mı? deyip o sene hacca gidenlerin her biri onunla ilgili Hac sırasındaki bir hatırasını anlatmaya başlamıştır. Bunun üzerine Abdullah İbn Mübârek:

Ben sizin dediklerinizden bir şey anlamıyorum. Ancak şunu iyi biliyorum ki, ben bu sene hac yapmadım.

Abdullah İbn Mübârek o gece rüyasında şöyle bir ses duymuştur:

Ey Abdullah! Müjde! Allah Teâlâ senin gerçekten doğru söylediğini biliyor. Ama onlar da yalan söylemiyor. Çünkü Allah Teâlâ’nın senin suretinde yarattığı bir melek senin adına hac yaptı.

Abdullah İbn Mübârek’in bu davranışı, Hz. Peygamber’in “Komşusu aç iken tok yatan bizden değildir.” (Buhârî, Edebü’l-Müfred, c. I, s. 125; Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. I, s. 55) hadisinin hayata geçirilişidir. Bu kıssanın bizler için ibret olmasını umuyoruz. Yine bunun yanında insaniyetimizi yeniden gözden geçirmemiz gerektiğini ve dindarlık anlayışımıza rehberlik edecek bu anlayışa çok muhtaç olduğumuzu beyan etmek istiyoruz. Belki bu anlayışlar vesilesiyle bireysel ve toplumsal buhranlarımıza çözüm sunulabilir.

Kaynakça

1. Ahmet Yıldırım, Din, Dünyevileşme ve Zühd. Ankara 2014.

2. Necmeddin Bardakçı, Abdullah İbn Mübârek. İstanbul 2016

3. Raşit Küçük¸ Abdullah b. Mübârek¸ DİA¸ I¸ 123-124

Çok Okunanlar