Bizimle İletişime Geçin

Şahsiyet

Orta Asya’da Gezginci Bir Şeyh: Hâce Yûsuf El-Hemedânî (Ö.535/1140)

Hâce Yusuf Hemedânî Orta Asya tasavvufunun öncülerinden olan Hoca Ahmed Yesevî’nin yetişmesinde büyük etkisi vardır. Menâkıb kitapları Hoca Ahmed Yesevî’nin Arslan Baba’nın işaretiyle bir aralık Buhâra’ya giderek oranın en tanınmış mürşidi Şeyh Yusuf Hemedânî’ye intisap ettiğini ve onun ölümünü müteakip bir müddet Buhâra’da halkı davete meşgul olduktan sonra, bütün ashabını Hoca Abdülhâlik-ı Gucdüvânî’ye ısmarlayarak manevî bir işaret üzerine Yesî’ye geldiği müttefiken zikreder.

EKLENDİ

:

Hâce Yusuf Hemedânî, Orta Asya ve Anadolu’daki tasavvuf yolunun ve düşüncesinin oluşmasında ve gelişmesinde çok önemli rol oynamış önemli bir şahsiyettir. Orta Asya ülkelerindeki tasavvufi düşüncenin temelini atan, bu alanda pek çok zatı yetiştiren ve Horasanlı sûfî olarak da bilinmesine rağmen Hâce Yusuf Hemedânî, fazla tanınmamış ve bilinirliği biraz da geri planda kalmıştır. Görülen bu eksikliği az da olsa giderme adına bu önemli şahsiyeti tanıtmaya hayatı, tasavvuf düşüncesi ve etkisi hakkında bilgi vermeye çalışacağız.

Hâce Yusuf Hemedânî, 442/1050 yılında Hemedân Havalisi’ndeki Bûzenecird köyünde doğdu. İlk tahsilini memleketinde yaptıktan sonra on sekiz yaşındayken (yani 460/1067-68 yılında) Bağdat’a giderek o zamanın en önemli eğitim kurumu olan Nizamiye Medresesi’nde eğitim aldı. Orada Şâfî âlimlerinin büyüklerinden olan Ebu İshak Şirazi’den Usûl-i Fıkıh, Hilâf ve Nazar ilimlerinde ileri derecede ders aldı ve meclisine devam etti. Daha sonra Nizamiye Medresesi’nde ders ve vaazlar vermeye başladı. Fıkıh ve ilm-i nazarda geniş vukûfu vardı. Sonra gerek Bağdat’ta gerekse İsfehan ve Semerkand’de Hatîb el-Bağdâdî (ö.463/1073) gibi zamanın büyük muhaddislerinden hadis öğrendi. Nihayet şer’i ilimlerde (bilhassa Hadis, Usûl-u Fıkıh, Hilâf ve Nazar) büyük bir vukûf ve ihata kazandıktan sonra, sûfiyane mizacın sevkiyle ilim yolunu bıraktı. Büyük İslam düşünürü Gazzâlî’nin de hocası ve Ebu’l-Hasen Ali b. Ahmed Harakanî’nin (ö. 425/1034) talebesi olan Ebû Ali Farmedî’den (ö. 477/1084) el aldı. Onun ayrıca Şeyh Abdullah Cüveynî ve Hasan Simmanî ile de sohbet ettiği rivayet edilir. Yûsuf Hemedânî, deyim yerindeyse “gezginci bir şeyh” olarak bilinir. O, çoğunlukla Buhara’da ikâmet etmekle beraber Merv, Semerkant, Herat gibi önemli merkezleri dolaşarak halkı Allah yolunda olmaya çağırmış; onları dinî açıdan aydınlatmış ve özellikle dinin özünün ve temel amacının, insanın ahlâkî açıdan olgunlaşması demek olduğunu anlatıp bunun yollarını göstermiştir.

Fuat Köprülü; Yusuf Hemedânî’nin devamlı Kur’ân’la meşgul olması ve ağlaması yanında, her ayın başında Semerkand mollarını davet ederek onlarla sohbetler etmesi, Türk, Tacik bütün köylülere gidip dinin farzlarını öğretmekten üşenmemesi, daima öğreticilik ve hocalıkla meşgul olması, her an riyazat ve mücadele halinde bulunması, Hz. Peygamber (s.a) ve ashabın yoluna uymayı müridlerine tavsiye etmesi, kalbi bütün mahlukât için derin bir sevgiyle dolu olması, Hıristiyan ve Zerdüştler’in evlerine kadar gidip onlara İslam’ın büyüklüğünü anlatması, hidayete vasıta olmak için, bütün irşad usullerini kullanması, Ehl-i kıble’yi tekfir etmemesi, fakra meyilli olması, fakirlere zenginlerden daha çok sevmesi gibi pek çok hasletini zikreder.

Hanefî mezhebine mensup olan Hemedânî, Merv’de bulunan dergâhına ilmi, fazileti ve kerametlerinin yayılması sebebiyle akın akın gelen insanlar yanında, kötülük yapanlar ve yol kesenler de gelirdi. Sade bir yaşantıya sahipti; odasında hasır, keçe ibrik, iki yastık ve bir tencereden başka bir şey bulunmazdı. Hemedanî, yetmiş kusur yaşında 535/1140 yılında Herat’dan Merv’e dönerken Bâmiyin kasabasında vefat etti. Bir rivayete göre, müritlerinden İbnu’n-Neccâr, Hoca’nın cesedini daha sonra Merv’e kaldırtmıştır ve kabri oradadır. Merv şehri bugün Türkmenistan sınırları içinde bulunmaktadır. Tarihi kaynaklarda kaydedildiğine göre Yusuf Hemedanî’ye devrin Selçuklu Hanı Sultan Sencer bağlılığını her vesileyle göstermiştir. Bu bağlılık ölümle bile sona ermemiştir; bugün hem Sultan Sencer’in kendi kabri hem de Şeyh Yusuf Hemedanî’nin kabrinin aynı yerde bulunması bunun göstergesidir. Hâce Yusuf el-Hemedânî’nin bir sûfî gözüyle hayatın yorumunun yapıldığı, hayatın iman, İslâm ve ihsanla yaşamak şeklinde üç dereceye ayrıldığı Rutbetu’l-ḥayât adlı eseriyle birlikte tarikat adabı ve benzeri konulara dair eser risaleleleri bulunmaktadır.

Hâce Yusuf el-Hemedânî Türk tasavvufu ve bilhassa çok Yesevîliğe çok şeyler kazandırmıştır: Bu konuda Fuat Köprülü şunları der:

Yesevîlik, yani Türk Sûfiliği, Acem kültürünün hüküm sürdüğü bir sahada ve büyük bir Acem mutasavvıfının te’siri altında doğdu; lâkin üç göbekten beri İslamiyet’i kabul etmiş Hemedanlı bir Mecûsî ailesinin çocuğu olan Şeyh Yusuf Hemedânî, eski Hind ve İran akidelerini İslam’ın esaslarıyla te’lif ve te’vil’e çalışan o geniş ve serbest düşünceli Acem mutasavvıflarından değildi. Kelimenin bütün manasıyla, şer’î ilimlerde çok derinleşmiş bir Hadis alimi olduğu için, Kitap ve Sünnet’i herşeyin üstünde tutuyor ve te’vil’i ancak din alimlerinin kabul edecekleri daireden ileri götürmüyordu.

Hâce Yusuf Hemedânî Orta Asya tasavvufunun öncülerinden olan Hoca Ahmed Yesevî’nin yetişmesinde büyük etkisi vardır. Menâkıb kitapları Hoca Ahmed Yesevî’nin Arslan Baba’nın işaretiyle bir aralık Buhâra’ya giderek oranın en tanınmış mürşidi Şeyh Yusuf Hemedânî’ye intisap ettiğini ve onun ölümünü müteakip bir müddet Buhâra’da halkı davete meşgul olduktan sonra, bütün ashabını Hoca Abdülhâlik-ı Gucdüvânî’ye ısmarlayarak manevî bir işaret üzerine Yesî’ye geldiği müttefiken zikreder.

O zamanlar Buhâra Medreseleri, İslam âleminin ve bilhassa Türkistan’ın dört bir tarafından gelen talebelerle doluydu. Şehri idare edip hüküm sürenler zengin, âlim ve Hanefî mezhebine mensup bir aile olduğundan maiyetlerinde 600.000 fakîh olduğu belirtilmektedir. İşte böyle bir çevreye gelen Ahmed Yesevî, bu şehirde bulunan devrin önde gelen âlim ve mutasavvıflarından Şeyh Yûsuf el-Hemedânî’yi bulur. Önce zâhirî ilimleri tahsilden sonra, ona intisap ederek irşad ve terbiyesi altına girer ve seyr u sülûkünü tamamlar. Kısa zamanda şeyhinin teveccühünü kazanıp onun yanında kemale eren Hoca Ahmed Yesevî, her bakımdan Yûsuf el-Hemedânî’nin tesiri altında kalmış, onu ilmi, fazlı ve takvasıyla kendisine bir muktedâ bilmiştir.  Şeyhi gibi şer’î esaslara, nebevî sünnete ve Hanefi fıkhına bağlılık göstermiştir.

Hâce Yusuf el-Hemedanî’nin Hoca Ahmed Yesevî’nin yetişmesinde etkisi o kadar büyüktür ki adeta şahsiyeti onun nüfuzu altında teşekkül etmiştir. Tasavvuf yolunun inceliklerini ve daha sonra kendi adıyla bilinen Yesevîlik tarikatının usullerini ondan öğrenmiştir. Şeyhi ile beraber Türkistan’ın çeşitli yerlerini dolaşmıştır. Hoca Ahmed Yesevî olgunluk döneminde Şeyh Yusuf Hemedanî’nin yanında devrin bütün ilimlerinde kendini en iyi şekilde yetiştirmiş önemli mesafeler kat etmiştir. Bunun tezahürlerini Ahmet Yesevî’nin şeyhinin yolundan giderek İslam’ın zahiri esaslarına uygun hareket etmesinde ve tarikatının esaslarını belirlerken İslam’ın hükümlerine ters düşebilecek hususlardan şiddetle uzak durmasında görmek mümkündür. Ahmed Yesevi’nin bu konuda ne denli titizlik gösterdiği dile getirdiği hikmetlerin analizi ile kolayca anlaşılabilir. Sonuçta Yusuf el-Hemedanî’yi anlamadan Ahmed Yesevî’yi anlamanın mümkün olamayacağı söylenebilir.

Talebeleri, Yusuf Hemedâni’ye: “Bu devir geçer ve gerçek şeyhler âhirete göçerse selâmete ulaşmak için ne yapalım?” diye sorduklarında, “Onların eserlerinden her gün sekiz varak okuyun.” diye cevap vermiş, bu söz Ferîdüddin Attâr’ın Teẕkiretü’l-evliyâʾı kaleme almasına vesile olmuştur.

Bir gün müridi Abdülhâlik-ı Gucdüvânî’ye nasihatte bulunarak: “Oğlum, İki kapıyı kapat, iki kapıyı aç! Şeyhlik kapısını kapat, hizmet kapısını aç, halvet kapısını kapat, sohbet kapısını aç!” diyerek belki de günümüzde normal karşılanan ama o dönem çerçevesinden baktığımızda tasavvuf aleminde yeni bir dönemi başlatmıştır.

Abdülhalik Gucdüvânî hocasının faziletlerinden bahsederken şöyle der:

“Bir kişiden az bir iyilik görse, karşılığını iki kat verirdi. Yanında daima ikram adına bir şeyler bulundurur, onlardan her gelene verirdi. Büyüklerinin yanında konuşmazdı. Başkasının tarlasından yürümezdi. Namazı uzatmazdı. İşlerini kendisi yapar, değirmene kendisi gider ve çok seyahat ederdi. İşrak, Duha, Evvabîn ve Teheccüd gibi nafile namazları asla aksatmazdı. Hep şehit olmak isterdi. Sadaka ve zekâta çok önem verir, itikâfa girer, kurban üzerinde önemle durur, köle azat ederdi. Allah’tan çok korkar ve tir tir titrer, ancak Allah’ın rahmetinden de hiç ümidini kesmezdi. Gönülden seven ve sevilen bir insandı…” Bazı sözleri;

 “Haram lokma ve şüpheli şeylerle gönül nuru hâsıl olmaz, haram giysi ile ibadetin safası ve zevki gerçekleşmez.”

“Salikin, zikirde son noktaya ulaşması, diliyle birlikte yedi uzvunun hatta tüyleri ve tırnaklarının da zikre iştirak etmesidir. Kalp, uzuvların zikrini duyar ve görür. Bu duyuş sebebiyle ısınır, kuvvetlenir, zikre muvafakat ve iştirak eder.”

“Öfke ve gazap ateşi, gafil ve aklı karışık insanlara şeytanın attığı bir şeydir.”

 “Zahirinizi dağınıklıktan kurtarın. Zira zahiri dağınık olanın batını ve gönlü daha da dağınık olur.”

Sonuç büyük bir âlim ve mutasavvıf olan Hâce Yusuf Hemedânî, günümüze kadar uzanan Sünni tasavvufun şekillenmesinde ve zamanın önemli mürşitlerinin yetişmesinde önemli rol oynamıştır. Özellikle daha önceki asırlarda yaygın olan zahidane tasavvuf yerine insanlardan ayrılmadan, insanlar arasında da hiçbir ayırım yapmadan dini öğretmesi, güzellikle nasihatte bulunması ile pek çok gayr-ı müslimin ve putperestin İslam’la şereflenmesine sebep olmuştur. Hâce Yusuf Hemedânî o zamanın en güzide ilim merkezlerinden olan Bağdat Nizamiye Medresesi’nde eğitim almış, Orta Asya ve Anadolu’da İslam’ın yayılmasında önemli rol oynayan iki büyük sufi (Hâcegan-Nakşibendîlik ve Yesevîlik) tarikatının önderlerini yetiştirmiş ve her iki tarikat silsilesinde yer almıştır. Daha çok talebe yetiştirmek ve insanları irşat etmekle meşgul olan Hemedânî, birkaç küçük risale dışında fazla eser bırakmamıştır. Yusuf Hemedânî irşat faaliyeti boyunca hep halkın içine karışmayı ve insanlara hizmet etmeyi tavsiye eden bir anlayışa sahip olmuştur. Bu anlayış, Gucdüvânî tarafından daha da geliştirilmiş ve Hâcegan’ın temel düsturu olmuş, Bahaüddin Nakşibend döneminde zirveye ulaştırılmıştır.

Kaynakça

Ahmet Yıldırım, Hoca Ahmed Yesevî’nin Hadis Kültürü. Ankara 2012.

Mansurov, Fatkhiddin – Faudzinaim Hj. Badaruddin, “Hace Yusuf Hemedani: İki Büyük Sufi Tarikatının İlham Kaynağı”, Harran Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, 2011, cilt: XVI, sayı: 26, s. 159-173

Fuad Köprülü Türk Edebiyatında İlk Mutasavvıflar, Ankara 1984

Necdet Tosun¸ “Yûsuf el-Hemedânî”, DİA¸ XLIV, ¸ 12-13

Daha Fazla Yükle

Yorum Bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Çok Okunanlar