Bizimle İletişime Geçin

Edebiyatımızda Ramazan

Oruç Tuttu Beni

Bu heyecan arasında bir duraklama anı yaşamadan dahi bir de baktım ki sahiden gelmiş oruç hazretleri. Niye gelmiş, neden gelmiş, nedeni neymiş falan derken gelip oturdu hanemizde.

EKLENDİ

:

Aslında ben bir şey yapmadım ona. Ne yerimden kımıldadım ne bir hareket yaptım ne de ileri geri bir koşu tutturdum ona kavuşmak için. Hiç ama hiçbir şey yapmadım. Bekledim desem o da değil. Zaten duruyordum durduğum yerde. Evden çarşıya, evden işe, işten eve… Sonradan tekrar yazının başına, tekrar bilgisayarın başına… Yok, şu şiir olmuştu da bu diğer şiir iyi olmamıştı faraziyeleri arasında ömrün kıvılcımlarını çakmaya devam ederken geçinip gidiyordum işte. Bütün bu tahayyüller arasında dolaşırken Şaban ayı hazretleri son yıldızlarını dökmüştü üzerimize.

*

Vaktaki Ramazan ayı geldi ve o gün gelip çattı, ayın on dördüydü zahir; derken ipince bir hilal göründü ve o muhterem akşam yıldızı belirdi asumanda. Biz faniler hâlâ ah ile vah ile yok geldiydi, yok gelmediydi münakaşaları arasında bocalamaya dururken, böyle veya buna benzer şeylerle dakikalar arasında sıkışıp kalmışken kendisi hiç şaşırmadan bütün şaşaasıyla bütün haşmetiyle gelmişti bile.

*

Bu heyecan arasında bir duraklama anı yaşamadan dahi bir de baktım ki sahiden gelmiş oruç hazretleri. Niye gelmiş, neden gelmiş, nedeni neymiş falan derken gelip oturdu hanemizde. Eh böyle olunca da haydi kalk git denmez ya gelene! Amanın onda bir keyif bir keyif sanki ben onu allı pullu mektupla çağırmışım kadar öyle bir sevinç yoluna giriverdi hemen. Cezbeye tutulmuş gibi dönüp durdu. Ben de “Bila kaydı şart bu sevince katılmaktan başka bir çarem yok” dedim ve peşinden de gönül rahatlığı içinde “Eyvallah!” dedim. Zaten başka yapacak bir şey de yoktu. Ne yapabilirdim ki! Öyle bir keyifle gelmiş, beni yakalayıvermişti bir gece vakti.

*

Gece diyorum çünkü o kendini hep gündüzlere saklıyordu. Geceyle öyle fazla bir derdi yoktu ama ne yapıp ediyor gece vakti geliyordu gene de. Varsa yoksa gün ışımaya başlarken ki zamandan akşam namaz vaktine kadardı bütün derdi. Gün kararacak ve de gün ışıyacak en büyük kural buydu. Demek ki aydınlığın çekilip kaybolacağı bir ana kadardı işi gücü. Mesai yapar gibi hep o vakitler içinde kaldı. Zaten vakanüvislerin yazdıklarına bakılırsa hiç vaki değilmiş bu dediğim vakitlerin dışına taşması. En büyük sevincini en büyük mutluluğunu bu iki vakit arasında yaşıyormuş meğer oruç hazretleri.

*

Öyle işte bana bir şey kalmıyor artık. Geldi mi geliyor. Engellenemiyor ki mübarek. Öyle bir gelişle arzıendam ediyor. Gelmesi falan neyse de bir bakıyorsunuz ki öyle bir sevdirmiş kendini öyle bir sevdirmiş ki şaşıp kalıyorum. Yahu bu mübarek nasıl hemen geldi de bana yapıştı da ve ardından sevdirdi kendini bana. Beni yemeden içmeden alıkoydu hemen. Çocuklara bile geçti sevgisi ki ufacık tefecik ve üstelik minnacık çocuklar dahi öyle yarım gün falan onunla oluyorlar ve amanın nasıl da yüzlerinde o saf ve masum gülücüklerle “Ben bu gün oruç tuttum yaa!” diyerek seviniyorlar. Yaa amcası öğleye kadar oruç tuttu Elif. “Yaaa bende tutacağım!” diyor minnacık biri. Beyza da tutacakmış dedesi, iyi mi? Demek ki o küçücük, minnacık dünya güzeli çocuklara bilerek isteyerek kendini tutturuyor, kendini onlara tutturmuş oluyor yani…

*

Ne kadar hoş ne kadar güzel bir davranış ki o küçücük, minnacık çocuklar onu tutuyorlar da ben niye tutamıyorum diye hayıflanıp duruyorum. Kaç gündür aklımı karıştırıp durdu bu düşünce. Yahu tamam da ben onu çağırmadım ki o kendisi geldi oturdu zaten başım gözüm üstüne. Geldi bana tutuldu mu desem beni tuttu mu desem? Öyle bir durum işte… Yani karışık… Şaştım kaldım öylece. Biraz da aklım başımda değil gibi oldu ama gene de bir acaba ile kalakaldım yolda yürürken. Yani ben onu tutmuyorum demek ki dedim birden kafamda bir şimşek çakar gibi. Bunun böyle olması lazım gelir herhalde. Bu olsa olsa onun beni tutması anlamına geliyor. Yani o beni tutuyor.  Oruç beni tutuyor. Biraz rahatlamış gibi oldum bu kanaate vardıktan sonra ama gene de şüphe ve tasdik hakkımı bir kenara koydum ki ne olur ne olmaz diye bir tedbir olsun elimde.

*

“Mademki oruç acıkıyor” dedim beni tuttuğu için acıkıyordur mutlaka. Eğer ben onu tutmuş olsam niye acıksın ki acıkan ben olurdum o vakit. Ama nedense baktım ki ben de acıkıyorum. Sahi neden acıkıyorum ki? Burası da biraz karışık gibi geliyor bana. Doğrusu biraz da ortada kalmış gibi hissediyorum kendimi.

*

Sonra Ramazan ayının bütün sıcaklığı ile birlikte bir şeyler tekrarından düşünmeye çekti beni. Bu defa daha sarih olarak hiç öyle çalım atmaya, öyle caka satmaya falan lüzum yok, düpedüz “O mübarek oruç hazretleri beni tutuyor” dedim. Bu doğrudan doğruya ORUÇ TUTTU BENİ oluyor. Evet, evet mübarek oruç hazretleri hiçbir art niyet taşımadan bütün sevgisiyle birlikte kucaklayıp tutuyor beni. Bunun başka lamı cimi yok. Aslında lafı fazla uzatmaya da lüzum yok. Vaziyet artık belli olmuştur ki ben orucu tutmuyorum, oruç resmen, alenen, güpegündüz gelip tuttu beni. Ben zavallı kim, orucu tutmak kim? Bu mübarek Ramazan ayında; bu Kur’an ayında muhakkak bir ulvi taarruz altında kalacaktım. Kalmalıydım. Yoksa o beni yakalamasa ben hiç onu yakalamak için gayret eder miyim? Düşündüm taşındım iyicene bu kararda kaldım. Bunu da daha çok çarşıda pazarda, sahildeki restoranlarda masalarına kurulmuş, ellerinde çatallarıyla denizi de seyrederek yemek yiyenleri görünce anladım. Yani orada o vaziyetlerde aklım başıma geldi. Demek ki oruç beni tutmuştu, eğer beni tutmamış olsaydı ben de o masalardan birine kurulur, bir şeyler atıştırırdım elbette. Meğer ben zavallı bir kul olarak oruç tuttuğumu zannediyormuşum. “Hay sen sağ olasın oruç hazretleri, sana binlerce teşekkür ediyorum ki sen geldin de sıkıca tuttun beni. Ya sen beni tutmasaydın benim hâlim nice olurdu? Sağ olasın emi, berhudar olasın, mübarek olasın ey oruç hazretleri. Sen ne iyi ettin de geldin ve tuttun beni… Mübarek olasın emi!”

*

“Ramazan ayı öyle bir aydır ki, insanlara doğru yolu gösteren, hak ile batılı ayıran Kur’an, o ayda indirilmiştir. Sizden kim bu aya ererse, oruç tutsun… (Bakara–185)”

 31 Ekim 2004

“Gül ile Bülbül Meseli, s. 26”

 

 

Daha Fazla Yükle

Yorum Bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Çok Okunanlar