Bizimle İletişime Geçin

Şahsiyet

Osmanlı Yani Biz Söz Konusu Olunca: Mehmet Genç

EKLENDİ

:

Abdullah Mesut Küçükkalay’ın kaleme aldığı “Bir Âlimin Hayat ve İlim Serüveni” alt başlıklı Mehmet Genç[1] adlı kitapta Genç’in hem hayatı hem de ilim konusundaki tutumu en ince ayrıntılarıyla anlatılıyor. Hayatını Osmanlı iktisadının künhüne varmaya adayan Genç’in, tatmin olduğu bir sonuca ulaşamadığı için doktora çalışmasını gerekli yerlere sunamadığı, ama pes etmediği, bir ömür boyu çalışarak sonunda problemi doğru bir şekilde çözdüğü ifade ediliyor. Hayatı ve çalışmaları dikkatle incelendiğinde ilmî bir çalışmanın nasıl yapılması gerektiği konusunda da bir ilim adamı olarak çok önemli tespitlerde bulunuyor.

Çalışma konusu Osmanlı ile ilgili olunca, Batılıların ve onları kendilerine örnek alanların, ancak Batı tipi toplumlarla ilgili araştırmaların arkasına takıldıkları için, bizim geçmişimizle ilgili doğru tespitlere ulaşamamaları çok doğaldır.

Mehmet Genç, uzun bir çalışma hayatının daha başlarında, bu, doğru olana ulaşamama tıkanıklığını bir şekilde aşmış ve kendi çalışma yöntemini belirledikten sonra da yoğun bir araştırma faaliyetine girişmiştir. Araştırmalarının merkezinde konu ile ilgili literatür değil, Osmanlının bizzat kendisinin ürettiği arşivlerdeki materyaller vardır. Çünkü bir varoluşun gerçeği, sadece kendi bünyesinde gizlidir. Dolayısıyla bu, bir alan çalışması olacaktır. Osmanlı sahasında bulunan kayıtlar, Mehmet Genç’in çalışmalarında kendisine yol gösteren önemli işaret taşları olmuştur.

Her medeniyetin işleyiş tarzı; sanatı, yönetimi, maliyesi, mimarisi kendine özgüdür. Ele geçirdikleri topraklardaki evleri, köy ve şehirleri yakıp yıkan, tarlaları talan eden bir toplumla, geçtiği yolda önüne çıkan bağdan üzüm yiyen ama yediği üzümün parasını üzüm kütüğüne bağladığı kese içine koyan bir toplum aynı olabilir mi?

Eğer medeniyet sayılacaksa, Batı toplumlarının gerçeklikleri o medeniyetin oluşturduğu bir dünyayı kurar. Ama öncelikle onların kurdukları yapıda dünyanın geri kalanının terleri, kanları ve gözyaşları vardır. Afrika, Amerika ve Asya’nın gerçek sahiplerinin öldürülerek, köle yapılarak elde ettikleri servet, onların göz kamaştırıcı bir yapı kurmalarını sağlamıştır. Bu yüzden Sezai Karakoç, “Uygarlık mı; ne uygarlığı! O çamur uygarlığı bile değil.” der.

“Ekmek elden, su gölden” geçinip giden toplumların mali yapılarının incelenmesi sonucu elde edilmiş bilgileri ihtiva eden literatürle, ekmeğini taştan çıkaran bir toplumun mali yapısını çözmek elbette mümkün olmayacaktır.

Mehmet Genç, bu gerçeği gördükten sonra piyasadaki mali yapı ile ilgili literatürü bir kenara bırakmış ve ancak ondan sonra uzun süren araştırma çalışmaları sonrası doğru hedefleri yakalayabilmiştir.

Dikkatimi çeken çok önemli değerlendirmeleri, ilmî çalışma yapmakta olanlar için birer ufuk açıcı düstur olarak kabul edilmelidir. Birçok ayrıntıya yer verilen kitapta bunlardan birisi benim için fevkalâde önem arz etmektedir.

Genç, kendi doktora konusuna benzer konularla ilgili olarak çalışan ve alanında önemli eserler de ortaya koyan iki araştırmacı yazarın, bir yöntem yanlışlığından dolayı nasıl bir hataya düştüğünü anlatıyor. Bu iki ilim adamı, Niyazi Berkes ve Sabri Ülgener’dir. Onlarla ilgili değerlendirmeleri kendi ifadesiyle şöyledir:

Niyazi Berkes ile tanıştım, bir ya da iki kere karşılaştık. Enteresan bir insandı. İktisat Tarihi kitabını da okudum. Niyazi Bey’in arayış tarzına sempati duyduğumu ifade edebilirim. Ancak katıldığım fikirleri olmasına rağmen, ulaştığı sonuçları tatmin edici bulmadım. Sabri Ülgener de aynı şekilde. İkisi de çok saygı duyduğum parlak insanlardı. Sabri Bey’i de yakından tanıdım. Fakat onlarla aynı çizgide görmedim kendimi. Benim yolum ampirik oldu. Niyazi Bey’le aynı problemle uğraştık, ama Niyazi Bey çok büyük bir haksızlığa uğradı ve memleketi terkedip yurt dışına çıktı. Tabi orada literatürden Osmanlı’yı anlamaya çalıştı ve şunu gördü ki Osmanlı bu şablonlara uymayan garip bir yapıdır. Bu garip yapıyı kendi ampirik tezahürleri içinde düşünmek ve araştırmak imkânını bulamadı. Aslında ikisi de bulamadı. Sabri Bey de bulamadı ve o da literatürden, Osmanlı literatürünü analiz ederek bazı teorik sonuçlara ulaşmaya çalıştı. Ben bunu Osmanlı bürokrasisinin hayatla karşılaşmalarını ortaya koyan belgeler üzerinden ampirik yoldan aramaya çalıştım.”[2]

Mehmet Genç, bu iki örneği verirken onların da önemli çalışmalara imza attıklarını vurguluyor. Onlar da birer iktisat tarihçisi olarak Osmanlının iktisadî yapısı ile ilgili bazı tespitlerde bulunmuşlardır. Ama Genç’in ifadesine göre, Osmanlının yapısını onun kendi dinamiklerine ve gerçekliklerine dayanarak değil, başka iktisat tarihçilerinin oluşturduğu literatüre dayanarak çözümlemeye çalıştıkları için doğru sonuca ulaşamamışlardır.

Aslında bu hassas konu, sadece iktisadi yapı ile alakalı da değildir.

Osmanlı, her bakımdan kendine özgü bir yapı oluşturmuştur. Osmanlı dönemi ile alakalı ilmî çalışma yapacak olanlar, bu gerçekliği göz ardı etmemelidir. Sözgelimi Batı’nın ortaçağına son veren bir Osmanlının tarihinde ortaçağ yoktur.

Şeyh Galib’in Hüsn ü Aşk’ı üzerine çalışan Victoria Holbrook, Osmanlı edebiyatı konusunda çalışmaları olan Gibb’i, kendisi için önemli bir engel olarak görür. Çünkü ona göre Gibb olaya bir Batılı olarak bakmaktadır. Holbrook ise Hüsn ü Aşk’ta bir metinlerarasılık bulmakta ve onu postmodern roman tekniği ile ele almaktadır. Çalışmanın sonunda Aşkın Okunmaz Kıyıları[3] adlı kitabını oluşturur. Gibb’i esas alan Osmanlı dönemi edebiyatı ile ilgili literatürse, böyle bir bakış açısına izin vermez; Hüsn ü Aşk’a mesnevî der geçer. Hâlbuki Hüsn ü Aşk ve benzeri eserler bizim romanlarımızdır.[4]

Mehmet Genç, Osmanlı iktisat yapısını tespit etmek için önce mevcut literatürü tarar. Bunun için İngilizce, Fransızca ve Almanca öğrenir. Kaynakları kendi dillerinde okur. Ama Oralarda kendini tatmin edecek bilgiler bulamaz. Sonunda Osmanlı arşivine müracaat etmeye karar verir. Arşiv Osmanlıcasını öğrenir. Zamanla aradığı kaynakların onlar olduğunu fark eder. Arşiv belgeleri, Osmanlı toplumunun nasıl bir mali yapıyla asırlar boyu ayakta kaldığını anlamaya katkı sağlayacaktır. Onun tespitlerine göre ekonomik göstergeler birkaç yüzyıl neredeyse hiç değişmez. Mali yapının en önemli ayağını ‘mâlikâne’[5] ve ‘mukataa’[6] adı verilen sistemler oluşturur. Vergilerin toplanmasının ve kullanılmasının özünü oluşturan bu sistemler üzerine uzun yıllar araştırma yapar. Bulabildiği arşiv belgelerine dayanarak sistemlerin nasıl işlediğini çözümler.

Kendisi, bu çalışma sistemini ‘ampirik’ olarak adlandırır. Ampirik, bir takım teorilere ve kuramlara değil, araştırmaya, deneylemeye, tecrübeye dayanan bir çalışma şeklidir. Genç, çalışmalarının yönünü ve yöntemlerini belirledikten sonra Osmanlıya ait birçok konuda makaleler üretir. Diğer iktisat tarihçilerinin aksine Osmanlıyı kendi gerçekliği içinde değerlendirir. Sözgelimi on sekizinci yüzyılı Osmanlının gerileme dönemi olarak niteleyenlerin aksine, arşiv belgelerine göre bu yüzyıl mali göstergelerinin hiçbir değişiklik göstermeden devam ettiğini tespit eder. Yani ortada mali anlamda bir gerileme yoktur.

Çalışmalarında en önemli dayanak noktasını oluşturan Osmanlı arşivi konusunda bir makalesinde şu değerlendirmelere yer verir:

İslam medeniyeti hakkında edebî-fikrî eserlerden sağladığımız çok kere şeklî ve nazarî bilgilerin ötesinde, bir İslam toplumunun nasıl bir sosyal ve iktisadî düzeni gerçekleştirdiğini, ne gibi problemlerle karşılaştığını, bu problemleri çözmek üzere ne tür zihnî ve maddî kaynakları seferber ettiğini, hangi kurumları geliştirdiğini, İslam’ın ideal tasavvurlarını ne ölçüde gerçekleştirebilmiş olduğunu ve zaman içinde nasıl bir değişme süreci sergilediğini araştırmak, analiz etmek ve anlamak için başvurulabilecek yegâne kaynağı oluşturması, Osmanlı arşivinin değerini evrenselleştiren belki en önemli özelliğidir.”[7]

Genç, bu titiz çalışmaları ve ulaştığı sonuçlar bakımından ilmî çalışma yapacaklar için önemli bir rehber olarak karşımıza çıkmaktadır. Bizim toplum olarak doğru yapılara ulaşmak için kendimize özgü gerçeklikleri öğrenmemiz gerekmektedir. Bizim varoluşumuzun temelleri Osmanlı’dan sürüp gelen kökenlerdir. Onları doğru belirlemek, toplum olarak kimliğimizi inşa ederken doğru belge ve doğru bilgilere dayanmak gerekir.

Mehmet Genç, nasıl bir yol izlersek doğru temellere ulaşabileceğimizi göstermek bakımından önemli bir ilim adamıydı.

Bu vesileyle kendisine ulu Yaradan’ımdan rahmet diliyorum.

——————————————————–

[1] Abdullah Mesut Küçükkalay, Mehmet Genç, -Bir Âlimin Hayat ve İlim Serencamı-, Ötüken Neşriyat, İstanbul, 2022.

[2] Serhat Toker, “Tarihsel Sosyoloji Üzerine”, Tarihsel Sosyoloji, (Ed. E. Özdalga), Doğu-Batı yayınları, Ankara, 2009, s. 63-97.

[3] Victoria Holbrook, Aşkın Okunmaz Kıyıları, İletişim Yayınları, İstanbul, 1998.

[4] Mehmet Kahraman, Leylâ ve Mecnun Romanı, 3. Baskı, Akademik Kitaplar, İstanbul, 2020.

[5] Bir vergi toplama sistemi olan iltizamın, ömür boyu mültezime ihale edilmesine mâlikâne denir. Bu yolla vergiler hızlıca tahsil edilir.

[6] Mâlikâne sistemiyle toplanan yıllık gelirlerin, peşin para karşılığında kiraya verilmesine mukataa denir.

[7] Mehmet Genç, “İktisat Tarihi Bakımından Osmanlı Arşivlerinde kısa bir gezinti”, Sosyoloji Yıllığı, Baykan Sezer’e Armağan, İstanbul, 2004, s. 292-294.

Daha Fazla Yükle

Yorum Bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Çok Okunanlar