Dünyanın Renkleri
Pakistan Zindâbâd (2) – Quetta Maceramız Bitiyor
Yol boyunca çekilen sıkıntılar bir tarafa, geçtiğimiz yollardaki enfes manzaralar benim için güzel ve kaçırılmaması gereken manzaralardı. Öylesine tehlikeli ve derin uçurum kenarlarından geçiyorduk ki bunlara başka yerde rastlamak zordu. Yol açmak için kayalıkları uçuruma taraf olan kısımları açık yarı tünel gibi kazmışlardı.
EKLENDİ
-:
Yazar:
Osman Nuri BayrakGri renkli, yeşilliksiz dağlarla ve yalçın kayalıklarla çevrili Quetta’nın dört bir yanı. Şehir, bu dağların arasında düz bir plato görünümünde. Yakın köylerde uçsuz bucaksız elma bahçeleri mevcut. Elması çok güzel ve en önemli ihracat ürünü… Eyalet başkenti olması ve ticaret merkezi olması dolayısıyla küçük de olsa uluslararası bir havaalanı var. Şehir içi ulaşım genellikle “rikşa/rakşa” adı verilen üç tekerlekli motosikletlerle ve “uber”e benzeyen “carem” adlı uygulamadan taksi çağrılarak yapılıyor ve bu oldukça güzel ve ucuz bir imkân, toplu taşıma yok denecek kadar az. Öğrencilerimizin geneli kasası yolcu taşımaya göre dizayn edilmiş süslü kamyonetlerle ulaşım sağlıyorlar. Şehirde bu tarz servis yapan kamyonetler oldukça fazla. Yine bunun dışında toplu taşıma diyebileceğimiz küçük minibüslerle ve kamyondan dönüştürülmüş süslü otobüsler de mevcut…
Pakistan’ın birçok bölgesinde olduğu gibi Quetta’da da periyodik olarak elektrik kesintisi oluyor. İklim koşulları nispeten daha serin olduğundan klima kullanma ihtiyacı asgari düzeyde bu sebeple günlük dört ila sekiz saati bulan elektrik kesintileri günlük hayatımızı çok fazla zorlaştırmamıştı ama kışın yaşanan gaz kesintileri bayağı zor oluyordu. Evlerde şehir şebeke suyu yok, her evin su deposu bulunuyor ve su tankerleri akarsulardan veya başka su kaynaklarından aldıkları suları ücreti mukabilinde evlerin alt katındaki depoya boşaltıyor. Oradan motorla evin çatısındaki plastik depoya basılıyor ve buradan eve dağıtılıyor. Bu su içilmediği için içme suyunu marketten şişe suyu olarak almak zorundasınız.
Quetta halkının en büyük zevki hafta sonları uçsuz bucaksız dağların arasından akan ırmak boylarına gidip oralarda piknik yapmak. Öğrencilerimizin de bizden en çok istedikleri sosyal faaliyet buydu. Bu vesileyle birçok kez bu mekânlara öğrencilerimizle beraber gittik. Bir keresinde de bir baraj gölüne gittik. Buralar her ne kadar ağaçsız olsa da enfes tabiat manzaralarıyla dolu.
Pakistan’ın genelinde olan Türkiye sevgisi Quetta’da bir başka boyuta ulaşıyor. Arabaların arkasında ya da camında Pakistan bayrağının yanında Türk bayraklarına rastlamanız burada olağan bir durum. Hatta bazen Azerbaycan bayrağını görmeniz bile mümkün. Bir de bahsettiğim süslü kamyonların arkasında Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan’ın portresini de sıkça görebilirsiniz. Çokça denk geldiğim bir durum ise taksi şoförlerinin Türk olduğumuzu öğrendikten sonra bir türlü para almak istememesi. Diğer birçok Müslüman ülke gibi Pakistan da ülkemiz Türkiye’yi Müslüman ülkelerin lideri olarak görüyor. Bu durum bizim gibi yurt dışında görev yapan Türkleri hem gururlandırıyor hem de ayrı bir sorumluluk hissi uyandırıyor.
Quetta maceramız Covid 19 pandemisinin başlamasıyla 8 aylık bir sürenin sonunda ilginç maceralar, anılar ve güzel dostluklarla nihayete eriyordu. Okullar pandemi nedeniyle tatil edildiği için tahliye uçağı ile Türkiye’ye yola çıkmamız gerekiyordu. Quetta izim için farklı bir tecrübeydi. Hem Pakistanlı hem de bizimle aynı görevlerle gelmiş Türk arkadaşlarla burada güzel dostluklar kurduk… Yunus Hoca vardı mesela… Genç ve idealist bir öğretmen, mesleğini severek yapıyor, öğrencilerine sevgiyle yaklaşıyordu. Bu yönleriyle kendime yakın hissetmiştim. Kalıcı dostluklar kurduk, maalesef çoğu idealist insan gibi gereksiz yıpratıldığı için oradan ayrılıp Türkiye’ye MEB’deki görevine döndü, yurt dışı sınavını kazandı ve şimdi Almanya’da görevini sürdürüyor.
Yine iki öğretmen arkadaş vardı, Nejla ve İlknur hoca… İkisi de renkli simalardı, güzel zamanlar geçirdik. Sıkıntıları olduğunda bizi abileri gördükleri için konuşmaya, dertleşmeye gelirlerdi. Biz de elimizden geldiğince sıkıntılarına ortak olmaya, çözüm bulmaya çalışırdık. Şimdi biri Afrika’da; diğeri Pakistan’ın diğer şehirlerinde görevlerine devam ediyorlar.
Raz Muhammed’i anmadan geçemem… Yarım yamalak Türkçesiyle o kadar naif, kibar, yardımsever bir insanla daha sonraları Pakistan’da hiç karşılaşmadım. Her işimize koştu ne istediysek canla başla yardım etti. Okulumuzun iki şoföründen biriydi. Diğer şoför Nedim, satın almacı Usman Khan, İngilizce öğretmenim Juma Hoca, Müdür yardımcılarımız Adnan hoca ve Zafer Hoca… Hepsiyle güzel dostluklar kurduk.
Alınan karar doğrultusunda tahliye uçağına binmek için İslamabad’a gitmemiz gerekiyordu. İç hat uçak seferleri de pandemi nedeniyle yapılmıyordu. Biz de dört öğretmen ve okul yöneticisinin bir kızı olmak üzere beş kişi iki otomobil kiraladık ve İslamabad’a doğru yola çıktık.
Filmleri aratmayacak 30 saatlik bir maceraya çıktığımızın henüz farkında değildik. Bizi götürecek olan şoförler, henüz büyük bölümü tamamlanmamış olan Quetta – İslamabad yolundan götüreceklerdi. Bu yol 600- 700 kilometrelik bir yolmuş. Diğer bir yol ise 1500 kilometreye yakın daha uzun ama düzgün bir yolmuş. Yakın olduğu için zor olan yolu tercih etmişlerdi. Ama herhâlde onlar da bu yolu tercih ettiklerine pişman olmuşlardı. Çünkü yolun hemen tamamı topraktı ve derin vadilerden, uçurumlardan ve kayalıkların arasından giden oldukça kötü bir yoldu.
Yola koyulduk nihayet… İlkin Quetta şehir çıkışında askerler durdurdu… Elçilikten gönderilen yazılı izin belgemiz bulunmasına rağmen bizi 2 saate yakın beklettiler. Umduklarını bulamayınca devam etmemize izin verdiler. Sonrasında henüz yola çıktığımızın 3. saatiydi ki bir uçurumun kenarından geçerken yol tıkandı. Zar zor biraz ilerleyince gördük ki yukarıdan yola doğru küçüklü büyüklü kayalar yağmur gibi akıyordu. Heyelan oluyordu. Yaklaşık 2 saat tepemizdeki uçurumdan yola düşen taş yağmurunun dinmesini bekledik. Yol, düşen irili ufaklı taş parçalarıyla kapanmış, yolda 1-2 metre yüksekliğinde bir tepecik oluşmuştu.
Benim devam edebileceğimize dair bir ümidim yoktu ve şoföre geri dönmemiz gerektiğini söyledim ama o beklememizi, yolun açılacağını söyledi. Taş yağmuru dindikten sonra on dakika daha bekledik. Bizim gibi yüzlerce insan daha bekliyordu. Sonra kırk elli kişilik grup, birden yoldaki taş birikintisine doğru koşup el yordamıyla taşları temizlemeye başladılar. Gerçekten ilginç bir manzaraydı, yarım saat içerisinde yol geçilebilecek duruma geldi. Önce motosikletler sonra arazi araçları ve kamyonlar ve sonunda bizim de bulunduğumuz otomobiller kısmen düzeltilmiş taş yığınından geçip yola devam ettik. Fakat çilemiz bitmemişti…
Yol boyunca çekilen sıkıntılar bir tarafa, geçtiğimiz yollardaki enfes manzaralar benim için güzel ve kaçırılmaması gereken manzaralardı. Öylesine tehlikeli ve derin uçurum kenarlarından geçiyorduk ki bunlara başka yerde rastlamak zordu. Yol açmak için kayalıkları uçuruma taraf olan kısımları açık yarı tünel gibi kazmışlardı. Uçurumun dibindeki akarsu kimi zaman sakin kimi zaman köpürtülü bir şekilde çağlayarak akıyordu. Yer yer küçük şelaleler görülüyordu. Yolun üçte ikisini geçene kadar çok fazla yerleşim yerinden geçmedik. Zorlu tabiat şartları taşıyan bu güzergâhta, Belucistan’ı en kısa olarak İslamabad’a bağlayacak bir otoyolun henüz çok az bir kısmında çalışma devam ediyordu.
Bir süre yola devam ettikten sonra önümüzde çamurdan bataklığa dönmüş yola onlarca tır ve kamyon saplandığı için yol yine tıkanmıştı. Bir kepçe karşı yoldan gelenlerle beraber batan tırları ve kamyonları tek tek çekerek kurtarmaya çalışıyordu. Saatlerce bu şekilde yolun açılmasını bekledik ama açılan her bölüme yeni arabalar doluşup tekrar çamura batıyorlardı. Uzunca süre bekledikten sonra oldukça uyanık bir tip olan bizim arabanın şoförü aralardan, boşluklardan bir sürü kişinin hakkına da girerek çamurlu bölümden karşıya geçmeyi başardı. Lakin diğer araba geçemedi ve orada kaldı. Ben geçtikten sonra diğer arabayı beklememizi söyledim ama şoför diğer şoförün bir şekilde geçip bize yetişeceğini söyledi ve yola devam etti.
Gece yarısı olmuştu, çamurlu yolda beş altı saat daha kaybetmiştik. Böylece sabahın ilk ışıklarına kadar düşük hızda devam ettik, ancak arkadakilerden hala haber yoktu. Beklemeye karar verdik. Yaklaşık dört beş saat de onları bekledik. Nihayet bizim yanımıza geldiklerinde İslamabad’a 4-5 saatlik yolumuzun daha olduğunu söylediler. Yola çıktığımızdan beri 24 saati geçmişti ve yaklaşık otuz saatte İslamabad’a varabilmiştik.
O gün okullarımızın yurdunda kalıp ertesi günü tahliye uçağıyla Türkiye’ye geldik. Başta bir iki ay sonra döneceğimiz söylense de yaklaşık on ay Türkiye’de kalıp uzaktan eğitim sürecini yürüttük. 2021 Ocak ayında artık Pakistan’daki görev yerimize dönebileceğimiz söylendi ancak dönüş hazırlığı yaptığımız esnada, ihtiyaçtan dolayı yerimizin değişeceği ve Sind Bölgesi’nde bulunan Khairpur şehrine atandığımızı haber aldık ve böylece Khairpur’da “Talih Hoca”yla yolumuz kesişmiş oldu…
Beğenebileceğiniz Gönderiler
Çok Okunanlar
- Düşünce-
Zafere İman: İsmail Heniyye
- Din ve Hayat-
Türkiye Diyanet Vakfı ve Projeler
- Düşünce-
Haksızlık Karşısında Dilsiz Şeytan Ol(Ma)Mak
- Edebiyat-
Aliya’nın Gölgesinden Yükselen Işık: el-Fatih Ali Hasaneyn Muhammed Şerif-I
- Edebiyat-
Bir Devrimcinin Ardından
- Edebiyat-
Gezgin: Burada Olmayan
- Edebiyat-
Ahmet Haşim ve Frankfurt Seyahatnamesi
- Edebiyat-
Aliya’nın Gölgesinden Yükselen Işık: el-Fatih Ali Hasaneyn Muhammed Şerif-II