Hayatın beklenmedik acılarını, önlenemeyen kırıklıklarını eritmeye, ötekileştirmeleri sonlandırıp bencillikleri onarmaya ve uzaklıkları yakın etmeye muhtaç olduğumuz günümüzde, bölüşecek onca şey olmasına rağmen, her türlü paylaşıma sırt çevirerek; “Ben kendime yeterim. Kimseye ihtiyaç duymayacak kadar güçlüyüm!” gibi düşüncelere kapılmak ne kadar da aldatıcı…
Bizi bizden uzaklaştıran sınırsız dünyevileşme, maddileşme, hırs ve ihtirasın esiri olup, bireyselliğin ve bencilliğin girdabında, nemelazımcılığın kıskacında kalmak, haset ve kıskançlık hastalığına tutulmak ne kadar da hazin…
Oysa paylaşmak, gerçekte karşısındakinden bir şey istemek değil, ona bir şey vermeyi dilemektir. Bazen doğal bir güzelliği birlikte izlemektir paylaşmak… Yeri geldiğinde korkuları, endişeleri, yeri geldiğinde yetkileri ve yükümlülükleri birlikte sırtlayabilmektir.
Sevgiyi, mutluluğu, sevinci, acıyı, kederi, hüznü paylaşmak… Bir ekmeği ikiye bölüşmek…Sevgi dolu bir yüreği, bir fikri ve düşünceyi birbirimize açmak ne kadar da önemli…
Paylaştıkça nasibi çoğalır en kıt zamanların… Zaman kurtulur zamansızlığın yüklediği cezalardan… Kağıtlar dürülür gecenin koynuna… Kelimeler çoğalır biz paylaştıkça… Kelam susar, hitabı başlar sevenin sevdiğine… Israrlı sevmelerin başı ve sonudur paylaşmak…
Yetim bir çocuğun gözlerindeki ürkekliği sıcak bir okşayışa teslim etmek… Gözlerimizin ferini paylaşmak bütün yetimlerle…
Paylaşmak… Kardeşliği, dostluğu, hayalleri paylaşmak… Özlemi, özgürlüğü, aldığımız havayı paylaşır gibi sabrı paylaşmak …
Suretimizin gönül aynasına yansıdığı şu Ramazan ayında kazandığımızı paylaşmak… İmsak vakitlerinde veya iftar sofralarında sıcacık bir aş ile duayı paylaşmak… Tesellisi kalmamış olan biçarelerle kucaklaşmak; evini, evladını, tüm sevdiklerini kaybeden yaralı yürekleri şefkatle sarmak…Yekvücut olup, bir olmanın, birlik olmanın, dayanışmanın en güzel örneklerini sunmak… Paylaşmak… Özveri, fedakârlık ve bütün güzellikler adına ne varsa harmanlayıp gönülden gönüle sunmak…
Paylaşmak… Karşımızdaki insanın derdi ile dertlenip, hüznünü ve acısını bütün azalarımızda hissedebilmek, sevinçlerine kendi sevinçlerimizden daha coşkulu çığlıklar atabilmek…
Paylaşmak… Hayatın bütün zorluklarına karşı bir cephede savaşan askerlerin edasıyla omuz omuza verebilmek, ipek böceği hassasiyeti ile ezelî ve ebedî kardeşlik bağını örebilmek…
İçinde bulunduğumuz şu mübarek ayda paylaşımı imanımızla temellendiren, “Ben”i “Biz” yapan dinimizin, rahmet kaynaklı şu çağrılarına kulak verelim:
“Sevdiğiniz şeylerden Allah için harcamadıkça iyiliğe eremezsiniz, her ne harcarsanız Allah onu hakkıyla bilir!” (Âl-i İmrân, 3/92)
“Sizden biri, kendisi için istediğini mümin kardeşi için de istemedikçe mümin olamaz.” (Tirmizî, “Sıfatü’l-kıyâme”, 59)
“Müminler birbirlerini sevmekte, birbirlerine acımakta ve birbirlerini korumakta bir vücuda benzerler. Vücudun bir uzvu hasta olduğu zaman, diğer uzuvlar da bu sebeple uykusuzluğa ve ateşli hastalığa tutulur, hasta uzvun ızdırabını paylaşırlar.” (Buhari, “Edeb”, 27; Müslim, “Birr”, 66 )
“Komşusu açken kendisi tok yatan gerçek mümin değildir.” (Müslim, “İman”, 74)
İşte Ramazan ayı, kardeşliktir, dayanışmadır, paylaşmadır. Kimsesizlerin kimsesi olma, rızkı bölüşme, Allah rızası için karşılıksız vermenin mutluluğunu derinden hissetme, fakirlere, kimsesizlere, yetimlere ve darda kalanlara gönüllerimizi açma vaktidir. Bir garibin duasından nasip alma, olma, Kırık bir kalbe merhem, mahzun bir gönle derman olma mevsimidir. Bir muhtacın sofrasında iftar sevinci, bir yetimin başına dokunan şefkat eli, bir mazlumun aşına katık olma anıdır. Zekâtlarımızı, fitre ve sadakalarımızı ihtiyaç sahipleriyle buluşturma anıdır.
O halde fert ve toplum olarak merhamete, sevgi ve saygıya ve birbirimizi anlamaya muhtaç olduğumuz günümüzde, içinde bulunduğumuz bu ayı yalnız kendi dünyamızda, kendi hanemizde, kendi sofralarımızda yaşadığımız bir neşe olarak görmeyip güzellikleri yoksullarla, yetimlerle, kimsesizlerle ve yüreği yaralı insanlarla paylaştığımız bir ay olarak değerlendirelim.
Bencilliği, menfaati ve çıkarcılığı frenleyip, yardımlaşmayı, dayanışmayı ve diğerkâmlığı çoğaltalım. Unutmayalım ki, paylaştıkça sevinçler artar, acılar azalır.
“Gitme ey yolcu, beraber oturup ağlaşalım
Elemim bir yüreğin kârı değil, paylaşalım” (M. Akif Ersoy)
mısralarıyla yeniden yankısını bulsun duygularımız gönüllerimizde…
Öyleyse haydi paylaşalım… Şimdi paylaşma zamanı…