Bizimle İletişime Geçin

Şahsiyet

Prof. Dr. Seyit Bahçıvan Hocamızın Ardından

EKLENDİ

:

1 Mart 2023 itibariyle dünya imtihanını ikmal edip ebediyet alemine irtihal eden, 20 yılı aşkın bir süre aynı kurumda birlikte hizmet verme bahtiyarlığına erdiğim aziz dost, muhterem ağabeyim Seyit BAHÇIVAN’ın ilmi yetkinliği ve derinliği hakkında kelam etmek, benim için had bilmemek olur. Bunun idrakiyle, onun siretine dair bazı hususları ilim yolcusu genç kardeşlerimle paylaşmak isterim.

Öncelikle muhterem hocamız Osmanlı bakiyesi ilim, fikir ve dava öncüsü nice isme talebelik ve yoldaşlık etmiştir. Muhammed Kutub, Muhammed Ali Sabuni, Abdülfettah Ebu Gudde, Abdulmecid Zindanî, Ahmed Fehmi Ebu Sünne, Muhammed Avvâme, Erzurumlu Hattat Mustafa Efendi, Ali Yakup Cenkçiler, Mahmut Bayram, Emin Saraç bunlardan bazılarıdır. İlim ve sohbet meclislerinde sık sık bu zatların hayatından örneklere yer verir, ilmi titizliklerinden, öğrencileriyle ilişkilerinden, örnek ahlaklarından heyecanla söz eder, sonra da bugünkü durumun teessürüyle hasretle ve hayıflanarak derin iç çekerdi.

Yüzeysel okumalarla genel yargılara varılmasından çok rahatsız olurdu. İbare hataları, aceleye getirilmiş tahkik çalışmaları, ilmi emanet konusunda onu endişeye sevk eder, üzülürdü.

Merhumun en iyi bildiği şey okumak ve okutmaktı denilse yeridir. Camide, sınıfta, odasında, vakıf ve derneklerde, evlerde hep okur ve okuturdu. Ders halkalarının en müdavimi idi. Erken gelir, elinde kitabı ve kalemi ders vaktini beklerdi. Dikkatle ve sükunetle dersi takip eder, sırası geldiğinde ya da talepte bulunulduğunda okur, bunun dışında dinlemeyi yeğlerdi. Bir de sürekli okuturdu. İlahiyat camiinde Şifâ-i Şerîf okuttu. Odasında ders verdiği öğrenci grupları hiç eksik olmazdı. Başta Arapça ve Akaid-Kelam dersleri olmak üzere vakıf ve derneklerin özel okuma gruplarında akla ilk gelen hocalardan birisi hep merhum Seyit hocamız olur, o da, “hayır/okutamam” diyemez, birinden diğerine koşuştururdu.

İlmin izzetini her zaman korur, bu hususta zaman zaman rastlanan menfi örneklere çok hayıflanırdı.

Merhum adeta yürüyen tevazu idi. Başta gelen kişilik özelliği idi tevazu. Tepeden bakma, ders vermeye kalkışma, bilgiçlik taslama, ben bilirim edası onun esastan yabancı olduğu hallerdi.

Mütekebbirlerden hiç hoşlanmazdı.

Yüzünden tebessüm eksik olmazdı. Tevazu ve tebessüm onu birçok kişiden ayrıştırırdı. Bu özellikleriyle herkesin saygı duyduğu, hürmet ettiği, kolay ve çabuk ünsiyet kurup yanında rahat ettiği bir kişiliğe sahipti.

Seyit hocamız çok cömert idi. Hemen her vesileyle ikramda bulunurdu.

Akrabaları ve köylüleriyle yakından ilgilenir, işleri bitinceye kadar refakat ederdi.

Hesap gütmek nedir bilmezdi. Muhataplarının beyanlarına güvenir, işin içinde bir hinlik olacağına pek ihtimal vermezdi. İlerleyen günlerde bir hesabın güdüldüğü açığa çıkarsa, şaşkınlığını saklayamaz, insanın bu denli çıkar hesabı yapmasına bir türlü anlam veremezdi.

Bilinmek, tanınmak, makam-mevki ihraz etmek onun lügatinde yer almazdı. Kısa süreli dekanlık vazifesini hiç arzulamamasına rağmen ısrarlara dayanamayıp kabul etmek zorunda kalmış, görevi nihayete erince hissedilir şekilde rahatlamıştı.

Seyit hocamız güzel bir mümin idi. Erdemleri saymakla bitmez. O güzel yaşadı, güzel öldü. Binlerin gönlünde derin hüzne ve gözyaşlarına sebep oldu ufûlü. Kelimenin tam anlamıyla bir yıldız kaydı semamızdan.

Belki de en önemlisi, binlerce müminin samimi şehadeti idi. İyi bilirdik, ahlak-ı hamide sahibi mütevazi, mütebessim kamil bir mümin idi.

Ğarîki rahmetillah!

Daha Fazla Yükle

Yorum Bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Çok Okunanlar