Bizimle İletişime Geçin

Edebiyat

Sarı

EKLENDİ

:

Biz bununla kahvede karşılaştık. Tip tip baktı, güldü, öyle gözlerini dikti bir ara. Yanındakine beni işaret etti. Ayıp değil mi, lan, dedim. Güldü. Birdenbire çay uzattı. Önce şaşırdım, içmedim sonra. Kafamı çevirdim. Öyle dümdük çay uzatılır mı? Uzatılmaz. Ne içersin, diye sorulur. Denyo. Birdenbire, gel, dedi. Gelsene! Niye geliyim, oğlum? Hareketlere bak. Deli galiba. Kalktı hafiften bana doğru uzandı, ne oluyor demeye kalmadan kafamı okşadı. Hemen vurdum eline tabii. Sen hayırdır, oğlum, hayırdır ya sabahtan beri! Elini tutarak güldü. Fena vurdum tabii. Yanındaki “Elleme ağbi, boş ver!” dedi. Denyolara bak, mahallenin delisi miyim oğlum ben? Ellemeymiş. Dik dik baktım bunlara. Gülüyor hâlâ bizimki. Sempatik de bir tip. Kalktı gitti, bekle dedi yanındakine. Elinde poşetle geldi, poşette bir paket süt. Nasıl anladı sütü sevdiğimi. Süt zayıf noktam. Yine de hemen atlamadım. Ben içmedikçe önüme doğru uzattı. E hadi bir yudum alayım dedim. Hoşuna gitti manyağın. Ben içtikçe keyiflendi. Şöyle bıyıklarımı yaladım. İyice şeberdi. ‘Lan bana iş mi koyuyorsun?’ dedim. Ciddileşti. ‘Beğenmedin mi?’ dedi. ‘Beğendik lan, tamam!’

Ben süte dalmışım mı ne olmuş, kendimi bunun evinde buldum.  Ben Erhan dedi. Sonunda kendini tanıtmak aklına geldi. Ama bana ne isminden, başladım küfrede küfrede bağırmaya. Adam kaçırmak mı kaldı? Sağa sola saldırdım. Biri duyar da kurtarır belki. Çattık delinin tekine. Oymalı ahşap koltuğuna oturdu, beni izledi. Baktım, duyan eden yok, sindim bir köşeye. Kendimi de korumaya aldım. Kalktı hızlıca odadan çıktı. Elinde bir paket salamla geldi. Bu nasıl bir zoraki misafirperverliktir kardeşim! Yemeyeceğim salan falan, çıkar lan beni! “Sarıı!” diye seslendi. Lan ‘Sarı’ deme demedik mi? Sarı babandır demedik mi? Bu salamla idare et, sana göre bir şeyler ayarlarım dedi. Ekmek de verseydin yanında hıyar, böyle yenir mi? Biraz da su getirdi. Allah razı olsun, boğazımızda kalıyordu.

Biraz sakinledim. Kapıya seğirttim, pencereye yeltendim ama ı ıh çıkış yok. Bir iki bağırdım, kimse duymuyor. Zaten yiyip içtikçe yelkenler de suya inmeye başladı. Erhan’la beraber ekrana baktık biraz. Haberler maberler… Ülke ne hâle gelmiş, insanlar delirmiş. Bir tanesi de aha bu Erhan.

Akşam oldu döşek hazırlamaya başladı. Sen dedi burada yatarsın. Ulan bırakmaya niyeti yok. Niyeti iyi mi kötü mü çözemedik zaten. Kopil bir tip de değil. Efendi gibi sanki. Kıble ne taraf dedim, öyle baktı yüzüme, güldü. Gülüyor zaten hep, biraz gevşek galiba.

Sabah kahvaltıda sütler, sucuklar, peynirler… Ziyafet çekmiş deli Erhan. İyi ama beni neden tutuyorsun oğlum? Ben arada gelirim. Hadi beni bırak! Yok, öyle bakıyor gülüyor. Arada elini uzatıyor sevecekmiş gibi. Bir koyuyorum eline, yüzü asılıyor. Hadi kahveye çıkalım Erhan.

Günler gelip geçiyor, beni salmıyor. Ben de alıştım he, ekmek elden su gölden. Dışarıda it kopukla uğraşıyorduk. Çizik Surat var bizim bir tane. Sürekli birbirimize gireriz ekmek derdine. O yok mesela. Ama özgür olmak da başka bir şey. Varsın dövüşelim her gün.

Erhan eve geliyor gidiyor. ‘Sarı n’aber?’ diyor. Cevap vermiyorum. Verdiğini yiyorum. Bir köşede oturuyorum ama hareket etmeye etmeye hayvan gibi olduk. Evin içinde dolanıyorum bazen. Camdan bakıyorum. Yoldan geçenler şöyle bir bakıyor. Cama vurup bağırıyorum, gülüyorlar. Çocuklar cama geri vuruyor bazen. Ulan bir çıksam hepinize göstereceğim gününüzü!

Erhan eve birini getirdi. Tercan diye biri. ‘Bunu da mı kaçırdın lan?’ dedim. Zorla gelmiş gibi durmuyor adam. ‘Nasıl yaşıyorsun bunla?’ diyor beni göstererek. Allah’ım sen bana sabır ver! Kim kiminle yaşıyor oğlum, istemiyorsa salsın işte! Biraz asabi galiba diyor yeni adam. Mahallede Yamuk Tercan derler buna. Gelmiş, bilmiş bilmiş konuşuyor Allah’ın yamuğu. En son “Sen bunu kısırlaştır!” dedi. Benim trafolar yanmış. Yamuk’a ağız burun dalmışım. Eli yüzü kan içinde pansuman yapıyorlardı. Sonra kaçtı gitti. Kaçarsın tabii Yammuuuuk! Siz kimi kısırlaştırıyorsunuz lan! Erkek adamız, daha çoluk çocuğa karışacağız! Siz çete misiniz lan!

Erhan bir süre bana bulaşmadı. Girdi çıktı. Girip çıktıkça kapıya koşuyorum ama yok, ufacık bir aralıktan girip çıkıyor, kaçmayayım diye. Eskisi gibi de kaçmak istemiyorum zaten. Alıştık. Alışmış kudurmuştan beterdir. Ben hem alıştım hem kudurdum. Aylardır evdeyiz. Mart ayı kapıda…

Benimki elinde değişik bir çantayla geldi bir gün. ‘Hadi bakalım!’ dedi. Heh salacak beni. Ama niye şimdi Deli Erhan? Ben o çantaya girmezdim de bırakacaksa beni, en azından dışarı çıkaracaksa diye cumburlop atladık çantaya. Valla bir iki insan yüzü gördüm, iyi geldi. Sonra dükkân gibi bir yere girdik. Bir kadın, ama nasıl güzel, şefkatle açtı çantayı. Sevdi başımı. Ona sevdiririm bak. O sevsin. ‘Demek Sarı bu!’ dedi. Sen Sarı de be. Senin için her renge gireriz. Afferin lan Erhan, nereden buldun bu kızı, helal. Derken derken, beni yatırıp elimi kolumu tuttular. Baktım iğneler, neşterler, makaslar… Yoksa? Evet, kısırlaştıracak bu psikopat beni. ‘Ya Allah!’ dedim, var gücümle daldım bunlara. Her yere kendimi vurdum. Deli yaptım kendimi. Ortalığı darma duman ettim. Kıza da güzelsin dedik, manyak çıktı. Kapıyı da açık bırakmasınlar mı? Ben fiyuuu tüydüm hemen. Erhan eli yüzü kan içinde ‘Sarı, Sarı!’ diye bağırıyor. ‘Sarı babandır!’ diye bağıra bağıra kaçtım. İlk birkaç gün kuytu köşede kaldım. Arkadaşların dediğine göre her yere fotoğraflarımı asmış Deli Erhan. Sadece geceleri hareket ederek uzaklaştım semtten.

İşte o günden beri özgürüm. Başlarda zorlandım. Hazıra alışınca ekmek kavgası vermek zor oluyor be oğlum! Hadi biraz hamamböceği yiyelim be! Salam sucuk dedikçe acıktım.

 

 

Daha Fazla Yükle

Yorum Bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Çok Okunanlar