Bizimle İletişime Geçin

Kültür Sanat

Şavşat’ta Köy Enstitülü Öğretmenlerle Röportaj

EKLENDİ

:

 

              

– Bize kendinizi tanıtır mısınız?

– Osman ALTUN, Kurudere Köyü, 1930 doğumlu Gülhanım ve Abbas’tan olma. 1953-1954 yıllarında Cilavuz Köy Ensitüsü mezunu.

– Okula nasıl gittiniz?

– Maceralı oldu. İlkokuldan sonra 80-85 kişi Şavşat’tan sınava girdik. 44 kişi kazandık.

– Öğretmenler başarılı öğrencilerimi seçip sınava mı alıyordu?

– Çalışkanları seçiyorlardı. Sınava girdiğimizde öğretmen yüksek bir yere çıkıp soru zarfını açıp soruları yazdırdı. Beş soru sormuşlardı. Üçü Türkçe ikisi Matematik… Yarısına da doğru cevap verenler kazandı sayıldı. Kazananlar noterden senet alıyorlardı. Herkeste kefil olmuyordu. Korkuyorlardı gidip sınıfta kalırsalar bunların paralarını nasıl öderiz diye. Ana babalar yalvar yakar oluyorlardı.

Noter senetlerimizi aldıktan sonra doktor raporumuzu da aldık. Raporu veren doktor Şavşatlıydı Eyüp Doğan. Diğer arkadaşlarıma göre bedenen ben güçlüydüm. Doktor raporları bana verip şöyle dedi: “Bu raporları al, okula teslim et. Kars’ta öğrenciler gruplara ayrılır, bunlara sahip ol, dövdürme.”

– Nasıl gittiniz ayağınızda ayakkabı var mıydı?

– Yaya gidiyoruz Samcel Mahallesi’ne yukarı, eylül ayında. Hepimizin ayağında çarık… Kıyafetlerimiz evlerde yapılmış şal kumaş. Ama yamalı şapkamız bile yamalı. Arkamızda bez çantaları, içerisinde annemizin pişirdiği ekmek, peynir…

– Sizi kim götürdü?

– Yok, arkadaşlara uyup yaya gittik. Kocabey’in kışlasına (mezrasına) geldik akşam oldu, bir handa kaldık. Sabahtan yola devam ettik. İkindi saatlerinde Ardahan’a ulaştık. “Bugün yarın Kars’a araba yok” dediler. Yürüye yürüye Sakaltutan’ın eteklerine geldik. O zaman Rusların yerleştirdiği Malakanlar vardı. Han işletiyorlardı ve temizdi. Geceyi orada geçirdik. Ertesi gün yürüye yürüye Susuz’a indik. Okula gittik. “Yarın gelin, kayıtlarınızı yapacağız” dediler.

– Nerede kaldınız?

– Okulun samanlığında yattık. Ertesi günü çağırdılar. Zarfı idareye verdim. Herkesi kayıt ettiler, benimle iki arkadaşımı çağırmadılar. Sonunda bir öğretmen dedi ki “Sizi kayıt etmeyeceğiz. Siz köy ilkokulundan değil de Şavşat merkez ilkokulundan mevzunsunuz. Köy çocuklarını alıyoruz.”

Arkadaşlara dedim ki “Yol parama ortak olun, Şavşat’a gidip düzelttireyim. Ayağımdaki çarıklar aşınmış yarıya gelmiş, giyilecek hali yok. Kamyona binip Ardahan’a geldik. Yanımda bir arkadaşım var, izin almış köyüne gidiyor. Acıktık bir lokantaya gidip oturduk. Lokantacı anladı ki bunlar aç ve öğrencidirler. Bize sordu:

– Paranız var mı?

– Yoktur.

– Tencerenin dibinde size yetecek patates yemeği ver. Yerseniz getireyim.

– Açız yeriz. İkindi saatleriydi düştük yola. Arkadaşım dedi: “Değirmenli köyde benim dostlarım var, orada kalalım.” Yola devam ettik o köye varmadan karanlık bastı. Köpeklerden korktuğumuz için Sarzep köyünün çıkışında pınarın başındaki taşlıkta sırt sırta verip uyuduk. Sabahtan Değirmenli köyüne vardık. Evin hanımı karnımızı doyurdu, bize çok iyi baktı. Öğle ile ikindi arası hava açıktı, yola çıktık. Çarıklar tamamen bitti. Artık çoraplarla geliyorum. Bir müddet sonra onlar da bitti. Kocabey’in Yaylasına geldik ki bir adam oturmuş çarık dikiyor. Bir çift çarığı 75 kuruşa satıyor. Ona şöyle dedim:

– Bana da bir çift çarık ver ama param yoktur. Dönüşte öderim.

– Ola çocuk! Paramı vermesen dünyanın öteki ucuna gitsen bulur, paramı alırım.”

Çarıkları verdi, Şavşat’a indim. Okuluma vardım. “Niye geldin?” diye sormaya başladılar. Onlara durumu anlattım. Hem okulun müdürü hem Millî Eğitime bakan Ardanuçlu Bekir Hazar vardı. Eski yazıyla bir kâğıda bir şeyler yazıp zarfa koydu; Cılavuz’da Mahmut Ünal Bey’e vereceksin, dedi.

Mektubu aldım köyüme gittim. Anam beni görünce bizim oğlanı okula almadılar diye üzüldü. Babam hocaydı, ona yazıyı okutturdum. Şöyle yazmış: “Bu öğrenciler her ne kadar şehir ilkokulunu bitirmişseler de bu çocuklar köy çocuğudur. Köyde okul olmadığından yürüye yürüye kasabaya gelip okumuşlardır.”

Ertesi günü annem bana 10 tane katmer ketesi pişirdi. “Hem yolda yersin hem arkadaşlarına verirsin” diye. Yola çıktım akşam kararmak üzere Yavuzköy’e vardım. Bir adam dedi:

– Oğlum nereye gidiyorsun bu saatte?

– Cılavuz Köy Ensitüsü’ne.

– Arkadaşın da yok. Kalacak yerin var mı?

– Topal Karabek var orada kalacağım.

 

– Orası uzaktır gel bizde kal. Benim oğlanda Ardahan da okuyor yarın beraber gidersiniz.

 

Öyle bir sevindim ki! Beni misafir eden eğitmen Ferman’dı. Sabah kalktık oğluyla yola devam ettik. Sahara Dağına çıktık, hemen çarıkçıyı aradım. Çantamdan bir kete çıkarıp verdim. “Ketenin hatırına çarıkların parasını almıyorum.” dedi.

Yola devam ettik. Arkadaşım yaylada kaldı. Ben yaya devam ettim. Akşam geç saatlerde Ardahan’ın Sarzep köyüne vardım. Yolun kenarında duvarın üzerinde oturuyordum.

– Sarzep’te Malakanlar var mıydı?

– Vardı ama ben görmedim.

Birisi beni aldı misafir etmek için evine götürdü. O gece kaldım. Erkenden kaldırdılar. Çantamı sırtlandım, yola koyuldum. Acıkınca çantamı açtım, kete yiyeyim diye. Bir tane bile kete yok çalmışlar. Bayat, ekmek kırıntılarını doldurmuşlar. Ağlamam geldi. Ardahan’a varıp kamyona ulaştım. Okula gittim Mahmut Bey’e mektubu verdim. Kâğıdı okudu, yarın gelin kayıt yapacağım dedi. Ertesi günü gittik, kayıtlarımızı yaptırdık. 606 numarayı verdi. Yatakhaneye gittik ki ot yatakları… Dershanemizi gösterdiler. Okula devam ettiğimiz dört ay oldu. Arkadaşımın biri okuldan kaçmayı aklına koymuş. Başka bir arkadaşını da ayarlamış.

– Şartlar zor muydu?

– Biz yün yataklara alışmışız ot yataklarda yatmak zordu. Dershaneler yatakhaneler soğuktu.

 

Aslan kişi diye Azerbaycanlı bakkal vardı. Oralarda dolaşırken arkadaşlarımı sordum. Şöyle dediler: “İkisi de Ardahan’a giden arabaya binip gittiler. O yıllarda son sınıfta olanlardan durumları iyi olanları, idareye alıp çalıştırırlardı. Kaçan arkadaşların köyünden Teyfik Bilir vardı. İdarede çalışıyordu. Gittim kaçtıklarını dedim: “Seyfettin’le, Ferhan kaçmışlar.” Okul müdürüne söyledi. Okulun cipini aldı. Okulun bir cipi, bir arabası vardı. Diğerleri furğun, öküz arabaları…

Sakaltutan dağında bunlara ulaşıp ikisinin de kulağından tutup geri getirdi. Okula devam ettiler.

– Öğretmen oldular mı?

– Oldular. O iyiliğimi hiç unutmadılar. Çocuklarına bile anlatırlardı.

– Okulunuzda kız var mıydı?

– Vardı ama azdı sayıları onu geçmezdi.

– Kıyafet, kitap defter bedava mıydı?

– Köy kıyafetiyle gittik. Bunları açtırdılar buhara verip haşeradan temizleyip sabahtan verdiler. Üç ay utana utana köy kıyafetiyle okula gittik.

 

– Kütüphaneniz nasıldı. Babam gazetenin bile geldiğini söylerdi.

 

– Mükemmel bir kütüphanemiz vardı. Oradan kitap alıp okuduğumuz için okuma alışkanlığı kazanmıştık. Bizleri etkilemişti, Şavşat’a geldik, kitap bulup okuyamıyoruz. Öğretmenler birleşip Şavşat’ta bir kütüphane derneği kurduk. 1960’lı yıllarda halk kütüphanesinin binasını yapıp açtık. Üst kata da öğretmenler lokalini açtık. Parasını biz öğretmenler verdik. Şimdi aynı kütüphanede bir müdür, iki memur çalışıyor.

– Köy Enstitüsü’nde okuyanlar hep solcu olmuş derler. Din dersi var mıydı?

– Köy Enstitüsü’nü kuranlar hep damgalanmıştı, bunlardan sirayet etmiştir diye düşünülürdü. Keşke onların kültür seviyesinde olsaydı. Aramızda sağ-sol çatışması olurdu ama aşırıya kaçılmazdı.

– Piyano var mıydı?

– Vardı, telli sazlarda vardı. Mandolin ağırlıklıydı kolay öğrenilirdi. Müzik öğretmeni şöyle derdi: “Gökten Allah yere inip dese ki bu çocuk müzikten anlamıyor ama geçireceksin en az 10 tane, çalmadan gene geçirmem.”

– Size okulda demircilik, duvar örme, marangozluk, tarım öğretilirmiş. Öğretmeni köylü usta yapmak eğitimin kalitesini düşürmedi mi?

– Oradaki eğitimin %50’sini tarım sanat ve hayvancılık kapsardı. El becerisi olanlar atölyelerde çalışırlardı.

– Okulda öğrendiğiniz ustalığı köylülere öğrettiniz mi?

– Yeni atandığım Ordu Aybastı’da okul yeni yapılmıştı. Pencereleri kapanmıyor düşüyordu. Elime keser, çivi almış, düzeltiyordum. Attan bir adam inip gelip şöyle dedi:

– Usta bu okulun öğretmeni nerede?

– Benim.

– Senin işin bu mu?

– Kimsiniz? Size mi kaldı bu iş?

– İyisini yaptırsaydınız da bize kalmasaydı.

– Rus esareti zamanı Şavşat’ta neler olmuş?

– 93 harbine 1. Vayna denilir.1878 de Rus esaretinde kalmışız. Rus halka iyi davranıyor.

– Uzun süre kalmayı planlamışlar herhalde.

– Ne kadar, dillerini, dinlerini öğretmeye çalışsalar da halk yüz vermiyor. Onların okullarına gitmiyor.

– İş birliği yapmıyorlar yani.

– Evet.

– Yavuzköy’de bir eve gitmiştim. İsmet Paşa bu evde gizli kimlikle üç ay kalmış dediler.

– Halit Paşa olmasın.

– Hayır, araştırma yapmaya gelmiş ki Rus’u benimsemişler mi diye.

– Halit Paşa hakkında duyduklarınız?

– Şavşat’ta onun adı pek söylenmez.

– Ardanuç’ta efsanevi komutan olarak bilinir.

– Artvin, Ardanuç ve Yusufeli yöresinde çok iyi bilinir. Bazı tesislere adı verilmiştir. Onun zamanında doğan erkek çocukların çoğuna Halit adı verilmiştir. Y. Koyunlu’da babamın dayısı Emrullah Karagöz vardı o anlatmıştı. Ruslar hakkında malumat almak için Halit Paşa’yı görevlendirmişler. Halit Paşa Şavşat’a geliyor ki kar 1 metrenin üzerinde. Mansurat Deresi’nden Ardahan’ın Bardosan köyüne götürecek kişi arıyor. Y. Koyunlu’dan Emrullah Karagöz’ü öğretiyorlar, bir atla onun yanına gidiyor, o akşam da onda misafir oluyor. Karda giyilen deriden sırımlarla yapılmış leken denen ayakkabı giyiyorlar. Halit Paşa şöyle diyor: “Sen önde gideceksin, ben arkada gideceğim, beni yanlış yere götürürsen öldürürüm, haberin olsun. Kimliğimi de açıklamayacaksın.” Sabahın erken saatlerinde yola çıkıp Bardosan köyüne varıyorlar.

Orada yolları ayrılıyor. Emrullah Şah Murat Ağa’da kalıyor. Halit Paşa iki Reşat lira verip adımı kimseye söyleme deyip kayıp olup gidiyor. Yusufeli’nde öğretmenlik yaptım Halit Paşa’yı çok seviyorlardı. Savaştan kaçan çok askeri vurmuş.

– Burasının muhacirliğe gitmemesini beyler engellemiş diye yazıyor Adil Özder.

– Adil Özder benim öğretmenimdi. Onu da Bekir Hazarı da unutmuyorum. Sonradan bir bayan öğretmenimiz geldi.

– Şavşat’ın okuryazarlığının yüksek olmasının nedeni nedir?

– Şavşat’ın eski müftüsü Tepeköylü Süleyman Özbek İstanbul’da hem Arap harfleriyle hem Latin harfleriyle okuma yazma öğreniyor. Müftülük icazeti alıyor. Tepeköy’de medrese kuruyor. İki alfabeyi de öğretiyor. İmamlıkta Molla Camii dersini bitirenler köylere imam olabiliyormuş. İki alfabeyi de bilenleri devlet Trabzon ve Erzurum’da öğretmenlik kursuna göndermiş. Bir yıl okumuş, öğretmenlik diploması almışlar. Yavuzköy, Çiftlik, Tepe Köy, Pınarlı, Taşköprü, Kireçli, Veliköy de yatılı bölge ilkokulları açılmış. Başka okul yok. Cılavuz Köy Enstitüsü ilkokuldan sonra beş yıl. Şavşat’ın ve Ardanuç’un eğitimde ileri olmasının temeli bu bölge okullarıdır. Şavşat Süleyman Özbek’e teşekkür borçludur.

– Teşekkür ederim.

30 Ağustos 2022

GÜNDÜZ ATABEK İLE SÖYLEŞİ

 

Ülkü Önal

 

 

– Sizi Şavşat’ın fahri kültür elçisi, hayırsever biri olarak biliyoruz. El sanatlarına nereden merak sardınız?

 

– Eskiden beri merakım vardı, oteli açınca boş vaktim çok oldu, üretime geçtim. Bir ağaca baktığım zaman bundan ne ürün elde edilir diye anlar, ona göre çalışırım.

 

– Kültür Bakanlığı arşivinde sizin teşi oynarken kaydınız var. Halk oyunlarıyla ilginiz nasıl?

 

– İlkokuldan beri oynarım. Liseden sonra halk eğitimde 12 yıl kurs açtım. İki dönem muhtarlık yaptım. Belediye başkanlığına aday oldum, az bir oyla kayıp ettim. Avrupa Birliği’ne projeler yaptım. Ziraat Odası Başkanlığı yapmaktayım. 80 bay, 80 bayan öğrenciye arıcılık kursu verdim. Apartmanımı Doğu Karadeniz Kalkınma Ajansına sunduğum projeden aldığım hibeyle otel yaptım. 10 yıldır çalıştırıyorum.

– Atalarınız Atabekler hakkında neler söyleyeceksiniz?

– Binli yıllardan beri bu bölgede idareci olmuşlar. Gürcü hükümeti, Osmanlı hükümeti zamanında bile. Şavşat kalesini de bizimkiler yaptırmış. Zortana Mustafa Bey Yavuz Sultan Selim’e asker vermiş ve buranın sorumluluğunu almış. Dedelerimiz yönetimde yer almış. İnsanlarla diyalog içinde olmuşlar.

– Atabeklerde Türkçeden başka dil konuşulduğunu duydun mu?

– Duymadım. Bizim alfabemiz de var şeceremizde. Karşıda oturan Selçuk Atabey Halk mahkemesinin yapıldığı zindanı da olan binada oturuyor şimdi. Yosebit Bey’den beri şeceremiz devam eder.

– Mezarı nerede?

– Ciritdüzü’nde. Seyfettin Bey tan yeri ağardığında bir yeri aldığı için Tan adını alıyor.

 

– Sefer Paşa’nın adı Beka mı?

– Evet, Müslüman olunca Sefer Paşa ismini alıyor. Bu bölgeyi Müslüman yapan kişidir.

– İzinli kazıyla mezarının açılmasına halk büyük tepki gösterdi, siz ne diyorsunuz?

– Kazı başkanı yanlış yapıyor. Bu mezarların sahipleri var. Ciritdüzü köyüne geldi mezarlarımızı yıktı, mumla yazılar çıkardı. Yıktı öylece duruyor. Cevizli’de kiliseyi kazdı, tepki çekti.

 

BÜLENT ATABEK RÖPORTAJI

– 300 yıl bölgemizi yöneten Atabeylerin torunusunuz, sizi tanıyabilir miyiz?

– Adım Bülent Atabek. Şavşat Halk Eğitimi Merkezinde Müdür Yardımcısı olarak çalışmaktayım. Y. Kayadibi köyündenim. Bizim mahalleye beyler derler. Soyadımız dedelerimizden gelen soyaddır. Ahıska Çıldır Atabeyliği’nde hüküm sürüp birçok yere dağılmışlar. Yamaçlı, Ciritdüzü, Pınarlı, Kurudere, Kayadibi, Cevizli köylerinde varlar. Jakelilerle de aynı sülaledeniz.

– Şavşat’tan Ardahan’a göçmüş bir Atabekle İnegöl’de tanışmıştım. Şeceremiz ceylan derisine yazılmış, en yaşlı Atabek de dururmuş. Nihat Ata’da görmüşler, ondan sonrasını bilmiyoruz demişti. Bilginiz var mı?

– Doğrudur, ceylan derisi üzerine altın harflerle yazıldığı bir şeceremiz varmış. En yaşlı Atabek’te dururmuş o öldü mü en yaşlı Atabeg’e verilirmiş. İstanbul’da Sabancı Müzesi’nde olduğu söyleniyor.

– Osmanlı arşivine girdiğimde Atabeylere Yurtluk verilen belgeleri gördüm.

– Evet, Ardanuç en eski paşa tahtı. Buralarda da varmış sonradan kaldırılmış.

– Ardanuç’taki Sefer Paşa’nın ve Yusuf Paşa’nın mezarının kazılması hakkında ne düşünüyorsunuz?

– Atabeyler Anadolu’da en uzun süre hüküm sürmüşlerdir tam 300 yıl. Osmanlı idaresinde bizim bölge gönüllü Müslüman olmuş, Ardanuç kılıçla derler. Rabat köyündeki camii Zor Mustafa Bey tarafından yapılmıştır. Sefer Paşa İslamiyet’i kabul ettiği için ona verilmiş.

Atabekler hakkında yazılı fazla bir şey yok. Osmanlı’dan önce Kıpçak Atabekler, ondan önce Jakeli Atabekler’in var olduğu çok az yerde yazılı. Osmanlı arşivinde fermanlar var. Son savaş zamanı çok yararlılık göstermişler. Server Atabek, benim dedem Gündüz’ün dedesi, esir olmuş. Sevr’e tek ret oyunu veren Ali Rıza Paşa da bizdendir. İshak Paşa’nın torunları da bizim akrabadır.

 

 

 

Daha Fazla Yükle

Yorum Bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Çok Okunanlar