Gezi Yazısı
Şehriyar, Ah…
EKLENDİ
-:
Yazar:
Yasemin Kuloğlu
18 Eylül 1988… Bir şair göçüyor bu dünyadan ötelere. Tam adı ile Seyyid Mehemmed Hüseyin Behcet-i Tebrizî. Muhammed Hüseyin Şehriyar müstearı ile bilinen veya sadece söz mülkünün sultanı, Şehriyar diye bildiğimiz bir güzel şairin dünyadan göçtüğü gün, bugün… Şair kalbi dünyaya ne kadar sığmıştır ki hayattayken? Şairin mirasından, yani şiirlerinden dünyaya alışamamış şairlerden bir şair olduğunu anlıyoruz Şehriyar’ın da. Ah ki dünya…
Evet, dünyasının güzelliğini, zenginliğini sezdiğim Şehriyar’ın varlığına, yaşadığına gönlümle şahit olduğum gibi gözlerimle de şahit olmayı diliyordum. Gönülden dilediğim içindir ki Tebriz’e gidecektim. Onun Türkiye ve Azerbeycan’ı göremeden vefat ettiğini öğrendiğimde de yüreğime gurbet sızısı düşmüştü zaten. Bakü ve İstanbul’a hayali sefer eylemişti Şehriyar. Hiç görmediği halde şiirler yazmıştı bu şehirlere. Belki de tayy-ı zamandaydı gidişi bu diyarlara ve tayy-ı mekânda.
Yol azığım şiirler, şarkılar ve dualardı ki bitmek tükenmek bilmeyen bir hazine ile düşüyordum İstanbul trafiği ile göklere. Van şehrine uçuyordum önce. Tebriz’e geçecektim Kapıköy’den, sınır kapısından. Yollara hudut çiziliyordu. Heyecanlıydım. Görmek istiyordum şairin mezarını, Makberu’ş-Şuara’yı, evini, yurdunu, yuvasını. Şehrini adımlamak istiyordum, Tebriz’e yolcu olmak, şiire yolcu olmak şaire misafir olmak gibiydi benim için.
Yolları severiz değil mi? Düşünmek, hissetmek, had bilmek, sınır bilmek hep yol iledir. Hudutsuzluğun hududu yollardadır. Biliriz. Öyle mi?
Doğum tarihi tam bilinmiyor Şehriyar’ın. 1904/1906 yılarında Tebriz’de doğuyor. Babası çok sevilen bilinen bir avukat, annesi ise ev hanımı. Çocukluğu Hoşgenab’da nenesinin yanında geçiyor. Heyderbaba Dağlarının eteklerinde bir köyü var Şehriyar’ın, duygu dolu çocukluğu ve şair dünyası.
Kendi sesinden en çok dinlediğim Türkçe şiirleri Heyderbaba’ya Selam ve Han Nene’dir Şehriyar’ın. İkisi de şairin içli sesi, hisli dünyasıdır. Öyle bir girersiniz ki şairin dünyasına derinden etkilenir, büyülenirsiniz. Şairlerin çocukluğa dönüşleri, çocuk kalışları, mekânlara bağlılıkları, yaşadıkları olaylara hissiyatı elbette şairanedir ve Şehriyar, size biraz şairce baktırır. Kendi coğrafyanızın dağlarını, kendi nenelerinizi sevmeye başlarsınız bir şiirle. Bir toplumdan toplumların ruhuna, size hitap etmiş olur şiirler, kaymak tutar, bal verir kovandan, duyguların taşması, insanı aşması, ruha, ötelere ulaşması oluverir o dizeler. Ve bir şiir deyip geçemezsiniz. Heyderbaba’ya Selam o kadar çok sevilir ki hakkında makaleler ve şiire nazireler yazılır onlarca. Okuyan herkesin şiirde kendinden bir şeyler bulması şairin şiir gücünü ve samimiyetini gösterir. “Heyder Baba, dünya yalan dünyadır/ Süleyman’dan, Nuh’tan kalan dünyadır/ Oğul doğanı, derde salan dünyadır/ Her kimseye her ne verse alıptır/ Eflatun’dan bir kuru ad kalıptır.”
Devrin Hafız’ı olarak anılan Şehriyar, 1925 yılından sonra İran’da başlayan baskı ve asimilasyona rağmen Türkçe kitabı basılan müstesna bir kabiliyettir. Halk o kadar sever ki Heyderbaba’ya Selam’ı, Şehriyar’ı, kasetlerden şairin kendi sesinden dinleyerek ezberleyip çoğaltırlar güzelliği. Şiirin ve şairin şöhreti sınırları da aşar. İran Türklerinin baskı ile dillerini dahi konuşması yasaklanarak asimile edilemediğinin, edilemeyeceğinin bir göstergesidir Şehriyar artık.
Çoğu şiirini Farsça yazmasına rağmen Türkçe şiirler yazması ile övünmüştür Şehriyar. Sağlığında iken de 16 Mart günü Şehriyar Günü olarak hükümet tarafından kutlanılır olmuştur ki kaç şaire nasip olmuştur böyle bir gün. Şükür.
Hece ölçüsüyle söylenmiş ritmik şiirleri unutulmazlar arasında yer alır Şehriyar’ın. Ahmet Yesevi gibi, Ali Şir Nevai gibi, Nesimi ve Fuzuli gibi. Şairler şahı Şehriyar, İran edebiyatının Türk şairi olarak Azerbaycan ağzından sesini dünyaya duyurmuştur. “Men de Azer balası, Türk oğlu” Evet, Şehriyar olabilmek diye bir ihsan var Allah’tan. Ve Şehriyar, ehl-i beyte bağlı, mutaassıp olmayan mutasavvıf bir şairdir, seyyiddir. Peygamber soyu olduğu için de babası ve kendisi halk nezdinde ayrıca sevgi ve iltifat görmüştür.
“Evet, İslam ocağı Türkiye’dir/ Bir müsellası Ayasofya’dır/ Burda kimi arifler var/ Sufiler abidesi Gonya’dır.” Türkiye onun için bir ayrıcalıktır. Türk edebiyatında da ona ayrıcalık tanınmıştır. Son yıllarda lise edebiyat müfredatında da Bahtiyar Vahapzade gibi Türk sahasından şairlerle birlikte okutulan, anlatılan bir şair olmuştur Şehriyar. Ümitvardır. Onun ümidi bizlere de sirayettir.
“Türki bir çeşme ise ben onu derya eledim/ Ümidim var ki bu derya hele oğyanus ola”
100 kadar Türkçe şiirinin yer aldığı Dr. Yusuf Gedikli’nin Şehriyar ve Bütün Türkçe Şiirleri içinde Sehendiye, Yalan Dünya, Getme Tersa Balası, Naz Eylemisen gibi çok seveceğimiz şiirler… Onun külliyatlı Farsça şiirleri var ve inşallah Farsça şiirleri de Türkçe’ye çevrilir diye beklemekteyiz.
Yar Kasidi şairidir Şehriyar. Şiraz’da Hafız’ın kabrinde rehberimiz okurken bu meşhur şiiri, Süreyya’ya yazdığı son şiir düşmüştü gönlüme ve Şehriyar’ın ilk şiirlerinin aşk ile yazılmış hikâyesinin gerçekliği… Tahran’da tıp fakültesini bitirmesine son üç ay kala okulu bırakıp Nişabur’a dönmek zorunda kalması şairin. Bu şiirleri şairin kendi sesinden dinlemenin verdiği huzuru taşıdım yanımda daima. Tahran’da, Şiraz’da ve Tebriz’de… Şimdi İstanbul’dayım ve hisli yüreğimde bu şiirleri taşıyorum yine.
Hafız falı ile almış adını Şehriyar. Hafız Divanı ile Gülistan ile ve Kuran ile büyümüş Han Nene’sinin yanında. Aşk konmuş kalbine Tahran’da tıp fakültesinde okurken. Herkes sevdiğine ıldız derken özü ona ay demiş. Süreyya… Ben de ah geceler Şehriyar ile Kasid-i Yar ile yatmayıp lay lay söyleyenlerden olmuşum demek ki onunla konuşup şiirler söylemişim. Ve o şiirlerimi götürmüşüm bir akşamüstü önce şehrine, kabrine ve bir berrak günde güzel bir
sabah vaktinde şimdi müze olan evine. 1973 yılında Şehriyar, Tahran radyosunda yaptığı bir konuşmada Süreyya ile son kez Behcetabad’da buluşacaklarını ancak onun gelmediğini, ertesi sabah fakülteyi bitirmesine iki üç ay kala Tahran’dan sürgün edildiğini, Behcetabad Hatiresi şiirini bu buluşma için yazdığını anlatmıştır. Anlatılan hikâyenin gerçekliğini kendisi dile getirmiş olur. Etkileyiciliği daha derin.
“Geldin, canım sana kurban ama şimdi neden?/Ey vefasız ben yataklara düştükten sonra neden?” Hafız’ın kabrinden Şehriyar’ın kabrine taşıdım bu şiiri. Ve yine müthiş bir çekim alanı vardı Makberüş’Şuara’da da Hafız’ın kabrinde olduğu gibi. Akşamı ayrı güzel, sabahı ayrı. Hayranlıkla gelip ziyaret ediyorlar şairi. Asıl büyük mezar, Muhammed Hüseyin Şehriyar için yapılmış olmakla birlikte sayısını bilmediğim Şahpur Nişaburi, Mağrib-i Tebrizi, Mani Şirazi, Esed-i Tusi gibi şairlerin küçük heykellerini selamladım burada. Üç gün o büyük şair ile uyuyup uyandım. Kaldığımız otel, kabristana komşu idi. Çevre düzenlemesinde çalışan görevlilerle konuştum gün başlarken. Üç beş aya kadar biteceğini söylediler bu inşaatların. Belki, dedim yeniden düşerim yollara yeni şiirlerle beraber.
Ben size dolu geldim. Heybemi sadece kuru sözlerle tüketmek istemem. “Şehriyar’ın şeherinden/ Al yıldızlı seherinden/ Size selam getirmişem.” Küçücük dünyasını getirdim size evet o büyük şairin, sesi size de misafir olsun, sizin de gönlünüze düşsün adı. Üç beş kıyafet ile üç beş eşya ile nasıl yaşamış gördüm, nasıl bir hayranlık var insanlarda ona karşı, şahit oldum. Sizi de şahit tutmak istedim. Bir Şehriyar var ki… Yunus gibi Mevlâna gibi… Hafız gibi, Sadi gibi… Devrin has şairi…
“Haydar Baba yolum senden keç oldu/ Ömrüm geçti gelemedim geç oldu/ Hiç bilmedim güzellerin nic’oldu?” Ah ki Şehriyar’dan bir selam getirebilmenin güzelliği iledir bu satırlar. Sosyolojik gözlemlerimiz, kötü siyaset, hâsılı dünya yorsa da bizi… Ayrılık varsa ölüm varsa da rahmetle anılmak var. Şiir var, unutulmayan iyilikler var, vefa var. Annesinin “Sen büyük şairmişsin de hiç bilmiyorum ki nasıl şairsin?” demesi üzerine Türkçe şiirlerle kalpleri, kalıpları fethe girişmiş bir şair geçmişse diliyoruz niceleri de geçsin. Hayalimiz var olsun. Ki cihan değer dileklerimiz var çaputa gelmeyen, dile düşmeyen.
Velhasıl, 18 Eylül 1988’de Tahran’da Mehr Hastanesinin 5. katında vefat eden Şehriyar’ın cenaze namazı 20 Eylül 1988 Salı günü onun vasiyeti üzerine Erk Kalesinde kılınmış, Tebriz’in Surhab mahallesindeki Makberü’ş Şuarada toprağa verilmiş.
Tahran’dan Tebriz’e bir yolculuk vesilesiydi benim için şiir, ikramdı Tahran ve Tebriz.
Şehriyar, Tahran’ı da Tebriz’i de sever. Tebriz’e övgü şiiri de vardır. “ Şems’in öz şehri, Celaleddin Mehemmed Kâbe’si/ Ki demiş, ey sariban aç yükleri, hoşdur mekân”
Tebriz çarşısı, Gök Mescit’i, eski evleri ve mahalleri, yemekleri ile bir ulu şehirden daha geçtim. “Kavun suyu içmeden mi geldin?” demeyin. İçtim. Tebriz’de serin bir ikindi vakti, göle karşı. Yine mi yüreğimde şiir taşıyordum? Safranlı dondurma yerken de çay içerken de hep şiirse dünya… Bir şiir hiç bitmez. Biten sözdür ancak.
“Bilmez idim döngeler var, dönüm var/ İtginlik var, ayrılıg var, ölüm var.” Bilmeyelim ki şiir olsun bilmediklerimiz. “Selam olsun şövketüze elüze/ Menim de bir adım galsın dilüze” Adı kalsın dilimizde Şehriyar’ın. Selam olsun.
Ve belki de şair duasıdır. “Bizden de bir yâd eyleyen sağ olsun.” Sağ olunuz.
Çok Okunanlar
- Dünyanın Renkleri-
Gül/lük ”Kırgızistan’da TDV ile Kurban Günleri (1)”
- Edebiyat-
Evlilikte Mutsuzluğun Nedenleri 2
- Edebiyat-
Gezen Güzel, Oturan Gazel Olurmuş
- Edebiyat-
Benzer İsimli Bilginler -Râzîler-
- Edebiyat-
Yüreği Olan Sözler ve Sözleri Olmayan Yürekler…
- Edebiyat-
Montu Kaptırmam Arkadaş
- Dünyanın Renkleri-
Gül/lük ”Kırgızistan’da Bir Müderris ve İmam Serahsi Camii”
- Edebiyat-
Anne Olmak