1. Anasayfa
  2. Düşünce

Sömürgeci Dilin Dayatması ve Özgür Dilin Erdemi

Sömürgeci Dilin Dayatması ve Özgür Dilin Erdemi
0

Dil, kimliğimizin, düşüncelerimizin ve dünya algımızın temel taşıdır. Ancak sömürgecilik, yalnızca toprakları değil, zihinleri ve dilleri de ele geçirmiştir. Sömürgeci güçler, kendi dillerini ve kavramlarını dayatarak, toplulukların özgün düşünme ve ifade biçimlerini bastırmış, böylece kültürel ve entelektüel tahakkümlerini pekiştirmiştir. İngilizce metinde vurgulanan “Orta Doğu” (Middle East- الشرق الأوسط ) kavramının sömürgeci kökenleri, bu dayatmanın çarpıcı bir örneğidir. Bu yazımızda, sömürgeci dilin nasıl kabul ettirildiğini, zihinlerimizi nasıl tahakküm altına aldığını ve bağımsız, özgür bir dil ile konuşmanın insanî değerler açısından ne denli önemli olduğunu ele alacağız. Yazıda farklı örnekler sunarak, duygu ve düşüncelerimizi özümüze ait bir dil ile ifade etmenin ne kadar değerli ve erdemini olduğunu ortaya koymaya çalışacağız.

Sömürgeci Dilin Dayatma / Kabullendirilme / Olumlama Araçları

Sömürgeci dil, Eğitim, medya, din ve hukuk gibi araçlarla sistematik ve çok katmanlı bir süreçle, hiç farkında olmadan zihinlerimize yerleşmiştir ve sömürgeci güçler bu yolla düşünce ve duygu dünyamızı tahakküm altına almışlardır. Bir anlamda bizim de, farkında olmadan onayımız ve kabulümüzle sömürgeci dilin kullanıcısı olmuşuz. Sömürgeci dilin tahaküm mekenizmaları ve bizlere kabullendirmesinde kullanılan araçlar nelerdir? Eğitim, medya, din ve hukuk gibi araçlar, bu tahakkümün temel dayanakları olarak kullanılmıştır.

Eğitim Yoluyla Dil Dayatması

Sömürgeci güçler, eğitim sistemlerini kendi dillerini yaygınlaştırmak için bir araç olarak kullanmıştır. Örneğin, İngiliz sömürgeciliği döneminde Hindistan’da, Lord Macaulay’in 1835 Eğitim Memorandumu ile İngilizce zorunlu eğitim dili olmuş, yerel diller (Hintçe, Tamilce, Bengalce) geri planda bırakılmıştır. Bu, yerel elitlerin İngilizce düşünmesini ve sömürgeci yönetimle işbirliği yapmasını sağlamıştır. Benzer şekilde, Fransız sömürgeciliği döneminde Cezayir’de Fransızca eğitim zorunlu kılınmış, Arapça ve Berberî dilleri eğitimden dışlanmıştır. Bu süreç, yerel halkın kendi diline güvenini sarsmış, sömürgeci dili “ilerleme” sembolü haline getirmiştir.

Medya ve Edebiyatla Kültürel Hegemonya

Sömürgeci dil, medya ve edebiyat aracılığıyla zihinleri şekillendirmiştir. Günümüzde herkesin, hiçbir sakınca görmeden ve eleştiri yapmadan rahatça kullandığı, “Orta Doğu” ve “Uzak Doğu” gibi terimlerin 19. Yüzyılın sömürgesi İngiliz imparatorluğunun başkenti Londra’yı esas alan sömürgeci bakış açısıyla oluşturulan bir terimdir. Bu terimler, İngilizlerin kendi coğrafi konumlarını merkeze alarak dünyayı adlandırmalarının, şekillendirmesinin ve sömürge olarak yönetmesinin bir yansıması ve bir sonucudur. Örneğin, 19. yüzyılda İngiliz ve Fransız gazeteleri, Batılı kavramları ve değerleri yücelterek yerel halkları “geri” olarak tasvir etmiştir. Joseph Conrad’ın Karanlığın Yüreği gibi eserler, Afrikalıları “vahşi” göstererek Batı dilini ve kültürünü üstün kılmış, yerel halkların kendi dillerine yabancılaşmasına yol açmıştır.

Dinî Kurumlarla Dilin Kutsallaştırılması

Dinî kurumlar, sömürgeci dilin prestijini artırmak için kullanılmıştır. Latin Amerika’da İspanyol sömürgeciler, Katolik Kilisesi aracılığıyla İspanyolcayı ibadet dili haline getirerek yerli dilleri “pagan” olarak damgalamıştır. Benzer şekilde, Ortadoğu’da Batılı misyoner okulları, İngilizce ve Fransızcayı “modernlik” ve “eğitim”le özdeşleştirerek yerel dilleri ikinci plana itmiştir. Bu, yerel halkın kendi diline olan güvenini zedelemiş, sömürgeci dili bir üstünlük göstergesi haline getirmiştir.

Hukuk ve Yönetimle Dilin Kurumsallaşması

Sömürgeci yönetimler, kendi dillerini resmi yazışma ve hukuk dili yaparak yerel dilleri kamusal alandan dışlamıştır. Örneğin, İngiliz sömürgeciliği döneminde Hindistan’da mahkemeler ve resmi yazışmalar İngilizce yapılmış, yerel dillerde yazılmış belgeler ve hukukî gelenekler göz ardı edilmiştir. Bu, yerel halkın kendi dilinde adalet aramasını zorlaştırmış, sömürgeci dili zorunlu bir araç haline getirmiştir.

Sömürgeci Dilin Zihinsel Tahakkümü

Batı sömürgeciliğin kökenlerine en açık ve yalın biçimde işaret eden “Orta Doğu” terimi, İngilizlerin Londra’yı merkeze alarak Mısır’ı “Orta Doğu” ve Hindistan’ı “Uzak Doğu” olarak adlandırmasından doğmuştur. Sömürgeci bir dünya görüşünü yansıtan bu adlandırma, yerel halkların kendi coğrafyalarını tanımlama hakkını ellerinden alma amacıyla oluşturulmuştur. Ngũgĩ wa Thiong’o’nun Decolonising the Mind eserinde vurguladığı gibi, sömürgeci dil, zihinleri kolonize ederek bireyleri kendi kültürüne yabancılaştırır. Bu tahakküm şu yollarla gerçekleşmiştir:

Kendi Diline Yabancılaşma: Sömürgeci dil, yerel dilleri “ilkel” veya “yetersiz” göstererek özsaygıyı zedeler. Örneğin, Afrika’da İngilizce veya Fransızca, “eğitimli” olmanın ölçütü olmuş, yerel diller (Swahili, Yoruba) günlük yaşamla sınırlanmıştır.

Kavramların Dayatılması: Sömürgeci dil, “medeniyet”, “ilerleme” gibi kavramları kendi kültürüyle özdeşleştirir. Metindeki “Orta Doğu” örneği, Batı’nın dünyayı kendi perspektifinden adlandırmasının bir göstergesidir. Bu, yerel halkların kendi değerlerini “geri” görmesine yol açmıştır.

Kültürel Hafızanın Silinmesi: Sömürgeci dil, yerel dillerin kullanımını kısıtlayarak kültürel mirası yok eder. Örneğin, Avustralya’da Aborjin dillerinin bastırılması, binlerce yıllık sözlü geleneklerin kaybolmasına neden olmuştur.

Özgür Dilin Erdemi

Özümüze ait bir dil ile konuşmak ve yazmak, kimliğimizi korumanın ve insanî değerleri savunmanın temel yoludur. Bu erdemin nedenleri şunlardır:

Kimlik ve Özsaygı: Kendi dilimiz, kültürel kimliğimizi güçlendirir. İrlanda’da Gaelic dilinin 20. yüzyılda yeniden canlanması, İngiliz sömürgeciliğine karşı bir kimlik direnişi olmuştur. Benzer şekilde, Avrupayı “Orta Batı” ve  ABD’yi “Uzak Batı” gibi karşı-adlandırmalar, sömürgeci terimlere meydan okumanın bir yoludur.

Kültürel Mirasın Korunması: Yerel diller, tarihî ve kültürel mirası taşır. Örneğin, Hindistan’da Tamilce edebiyatın canlanması, binlerce yıllık kültürel mirası yeniden canlandırmıştır.

İnsanî Değerlerin İfadesi: Özgür bir dil, adalet, eşitlik ve özgürlük gibi değerleri otantik bir şekilde yansıtır. Sömürgeci dil bu değerleri çarpıtırken, bağımsız bir dil evrensel insanî ilkeleri savunur.

Düşünsel Özgürlük: Kendi dilimizle düşünmek, sömürgeci kavramların zihinsel zincirlerinden kurtulmamızı sağlar. Afrika’da Swahili dilinin yaygınlaşması, yerel halkların kendi kavramlarıyla düşünmesine olanak tanımıştır.

Özgür Dil İçin Öneriler

Eğitimde Yerel Diller: Eğitim sistemlerinde yerel dillerin kullanımı teşvik edilmelidir. Güney Afrika’da Zulu ve Hausa dillerinin eğitimi, bu yaklaşımın bir örneğidir.

Edebiyat ve Medyada Çeşitlilik: Yerel dillerde eserler ve medya içerikleri üretilmelidir. Örneğin, Nijerya’da Nollywood’un Yoruba dilinde filmler üretmesi, yerel kimlikleri güçlendirmiştir.

Dijital Arşivleme: Yerel dillerdeki metinler dijital platformlarda arşivlenerek kültürel hafıza korunabilir.

Küresel Tanıtım: UNESCO gibi platformlarda yerel dillerin tanıtımı, küresel farkındalığı artırır.

Son Söz

Sömürgeci dil, zihinlerimizi tahakküm altına alarak kendi dilimizle düşünme ve ifade etme özgürlüğümüzü kısıtlamıştır. “Orta Doğu” terimi, sömürgeci adlandırmanın dünyayı nasıl Batı merkezli bir perspektifle şekillendirdiğini gösterir. Ancak, özümüze ait bir dil ile konuşmak, kimliğimizi korumanın, kültürel mirasımızı yaşatmanın ve insanî değerleri savunmanın en güçlü yoludur. Eğitim, edebiyat ve dijital araçlarla yerel dilleri canlandırmak, sömürgeci tahakkümden kurtulmanın ve kendi hikâyemizi özgürce anlatmanın anahtarıdır.

Rize / Pazar’lı olan Yakup Civelek İlk- ortaokul ve İmam Hatip Lisesini Giresun’da tamamladı. 1984 yılında Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesinden mezun oldu. 1981-1985 yılları arasında Ankara’da Diyanet İsleri Başkanlığında İmam-Hatiplik, 1985-1993 Yılları Aydın Kuşadası’nda ve Diyarbakır’da öğretmenlik, 1987 ve 1991 yıllarında Kahire Üniversitesi ve Riyad Kral Suud Üniversitesi Arap Dili Enstitüsünde bazı çalışmalar yaptı. 1993 yılında Van Yüzüncü yıl Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Arap Dili ve Belâgati Anabilim Dalında araştırma görevlisi oldu. 1995 yılında bir yıllığına Mısır’a gitti. Atatürk Üniversitesi, Fen-Edebiyat Fakültesinde “Ahmed Fâris eş-Şidyâk, Hayati-Eserleri ve el-Cevâib Gazetesi” adlı doktora tezini 1997 yılında tamamladı. Van Yüzüncü Yıl Üniversitesinde 1998 yılında yardımcı doçent, 2005 yılında da doçent 2012 yılında profesör oldu. Kırgızistan Osh Devlet Üniversitesi İlahiyat Fakültesinde misafir öğretim üyesi olarak bir yıl süreyle görev yaptı. 2013 Yılında Ankara Yıldırım Beyazıt Üniversitesine geçti aynı yıl yeni kurulan Bartın Üniversitesi İslami İlimler Fakültesine kurucu dekan olarak atandı. 2018-2019 yılları arasında Mısır Kahire’de Milli Eğitim Bakanlığı Eğitim Müşaviri olarak çalıştı. 2021-2023 yıllarında Ankara Hacı Bayram Veli Üniversitesi İlahiyat fakültesinde dekanlık görevini üstlendi. Aynı üniversitede öğretim üyesi olarak çalışmaktadır. Akademik çalışmaları dışında, farklı kurumlarda yönetim kurulu başkanı olan yurt içi ve yurt dışında sempozyum ve kongrelerde kurumunu en güzel şekilde temsil etti. Çok iyi derecede Arapça ve iyi derecede İngilizce bilen Yakup Civelek evli ve ikiz kız babasıdır.

Yazarın Profili

Bültenimize Katılın

Hemen ücretsiz üye olun ve yeni güncellemelerden haberdar olan ilk kişi olun.

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir