Genel
Son Mektup
EKLENDİ
-:
Yazar:
Mustafa Kara, Prof. Dr.Cahit Çollak’tan
Mustafacığım,
Tekkeler ve Zaviyeler isimli eserinizin neşrinin 4o. Yılı münasebetiyle hazırlanacak olan kitap için bir yazı yazmam aylar önce ısmarlanmıştı. Yazamadım. Hâlden dolayı.. Sizden duymuştum herhalde “her şeyin bir vakt-i merhûnu vardır” diye. Demek o zaman şimdi geldi.
40 yıl önce sen Güneyce’de, bu eseri yazmak için aldığın yeni daktilonun tuşlarına yavaş yavaş vurduğun günlerde biz de İstanbul’da yeni kurulan Dergâh yayınlarının ilk eserlerinin harfleri için kurşun eritme makinasının tuşları ile meşgul idik.
30 yıl önce sen bu şehir için yazdığın ilk eserini; Bursa’da Tarikatlar ve Tekkeler’in birinci cildini büyük sevdalarla hazırladığın zaman biz de Uludağ Yayınları’nın ilk kitabını kamuoyuna sunmanın tatlı telaşını yaşıyorduk.
20 yıl önce siz aşk ve şevkle yeni harflere Kadir Atlansoy ile birlikte aktardığınız Yâdigâr-ı Şemsî’yi kisve-i tab’a büründürmek için çırpınırken biz de öz kültürümüze gönül verenlere yeni bir “pencere” açmanın mutluluğunu yaşıyorduk.
10 yıl önce Mehmet Temelli’nin maharetli elleriyle zenginleştirilmiş Metinlerle Osmanlılarda Tasavvuf Ve Tarikatlar, sahanın uzmanlarına yeni bir alan açarken biz de Emirhan’ı ziyaret eden dostlarla “hâl” üzerinde sohbetler ediyorduk.
1 yıl önce bütün bu eserleri yeniden basabilmenin imkânlarını ararken veya imkânsızlıklarıyla boğuşurken siz her zamanki gibi para pul konularıyla ilgili müstağni tavrınızı sürdürüyordunuz..
Ve dün..
Evet dün Seyyid Usûl’de beraberdik. Akşam üzeri dükkana uğramış “ Cahit’ciğim,bu akşam Ahmed Gazzî’den Gazzîzade’den bahsedeceğim. Vâkıât’tan birkaç tane gönderebilirsen iyi olur” demiştiniz. Geç de olsa Hamdi Tekeli’nin danışmanlığınızda hazırladığı kitabı bizzat getirdim. Salona girdiğimde hoş tebessümünüzle bendenize o mısraı tekrar hatırlatmıştınız: ” Âhir gelir bezme ekâbir”
Mustafacığım,
esas söylemek istediğim bunlar değil. Sohbetiniz esnasında bir beyt okudunuz. Ondan bahsetmek istiyorum. Beytin sahibini şu anda hatırlamıyorum. Belki de söylemediniz. Fakat kitabın tam ortasından bahsediyordu. Tam onikiden vuruyordu adeta. O beyti yazalım, ezberleyelim, hatta mümkünse Hattat Mahmud Şahin Bey’e yazdıralım ve her gün okuyabileceğimiz bir yere çerçevesiyle birlikte asalım:
Kim bast eder bu âlemde post-ı ikâmeti
Herkes bu tekyegâhda misafir değil midir?
Hâlâ o beytin tesiri altındayım..
Dün geceden aklıma kalan bir konu da Ahmed Gazzî dergâhında hizmet verenlerin mezarlarının târ ü mar edildiği, bazı mezar taşlarının Pınarbaşı mezarlığına nakledilerek tekkenin arsası üzerinde Süleyman Çelebi Lisesinin yapıldığı meselesi idi. Bu konuyu anlatırken çok celallendiniz ve “ey Bursalılar neredesiniz” diye seslendiniz.. Bir anda Pınarbaşı mezarlığında medfûn olan hâl ehli insanlar aklımdan geldi geçti.. Aziz dost! Bir gün özel olarak sizin rehberliğinizde onları ziyaret etsek ne iyi olur.!. Bir selam versek..Pınarbaşı mezarlığı Bursa’nın en eski mezarlığı imiş.. Tabut en büyük vâiz imiş..Bir duyabilsek..Âh…Bir duyabilsek..O zaman her şey değişecek gibi geliyor bana..
Mustafacığım ne mutlu sana! 40 yıldır bize bizi anlattınız. Kalbinizle ve kaleminizle.. Bazan bağırarak bazen ağlayarak..Bize “misafirlik” şuuru vermek isteyen büyüklerimizi/gönül kahramanlarımızı tanıttınız. Bazan yazarak bazen çizerek..Bazan kızarak , bazen bakarak bazen susarak..
Ne mutlu bize! Bize değer verdiniz..Bizi dertlerinize, düşüncelerinize ve hizmetlerinize ortak ettiniz. Kalbimizi kırmadan bütün imkânlarınızı bezlettiniz. Hiç nazlanmadınız. Büyük küçük demediniz.. Şucu bucu ayırımına düşmediniz. Gidebileceğiniz her yere gittiniz..Hem de yaya olarak.. Daha da önemlisi bir “şey” beklemeden..Sizin ifadenizle “çağdaş putlara tapmadan” birikimlerinizi paylaştınız..
Şu anda aklıma gelen bir konu son istirhamıma vesile olsun: Yıllar önce Kutuz Hoca’yı ziyaret için Kaplıkaya’da bulunan devlethanenize gelmiştim. Duvarda bir hat vardı. Baktım tam okuyamadım. “Bu babamın vird-i zebanıdır. Onun çocukları olarak hepimizin evinde bu beyt tablo olarak vardır. Her sabah gözünü açtığında peder bu beyti sesle okur biz de dinleriz” demiş , Arapça metni okumuş ve tercümesini aktarmıştınız. Hallerden bahsediyordu. Hallerin en güzellerinden.. Çok hoşuma gitti. Mest oldum. Siz ilave ettiniz: Bu hattın hattatı Necmeddin Okyay Efendi imiş. Bandırmalı Ali Öztaylan Efendi’nin koleksiyonunda imiş… Bütün güzeller bir arada.. Ne güzel..
Aziz dostum,
O beyti bir defa daha bendeniz için okur musunuz?
İşte böyle Mustafa’cığım,
Ne mutlu 40 yıldır sizinle birlikte olanlara..
Sizi dinleyenlere..
Sizi takip edenlere..
Sizinle günlerini geçirenlere..
Ne mutlu onlara ..
Tahtakale /Bursa 05. 01. 2017


Çok Okunanlar
- Din ve Hayat-
Yanan Mushaf Değil, Vicdanını Yitirmiş İnsandır!
- Din ve Hayat-
Fıkıh Yeni Üretim Yapamıyor, Çağa Bir Şey Söyleyemiyor (Mu)?
- Edebiyat-
O Biliyor, Biz Bilmiyoruz
- Din ve Hayat-
İnsanlığa Sesleniş
- Düşünce-
Metaverse ve Gençlik
- Tarih-
Fatih’in Cöngü
- Şahsiyet-
Bir Osmanlı Bilgini Taşköprülüzâde Ahmed Efendi (ö. 968/1561)
- Din ve Hayat-
Kur’an’dan Kaçanlar ve Onu Yakanlar