Ölüm ki hükümsüz kılar zamanı
kırılır bütün saatler
yuvalarına çekilir akrepler
bir de her ölen az önce ölmüştür hatırlandıkça
sonra albümlerde fotoğraflar görülünce
elbiseleri de ölür insan ölünce
insanın çıktığı ev de ölür
beklemek ve özlemek ölür
sokaklar ölür okullarda sıralar ölür
terminallerde ya da istasyonlarda peronlar ölür
uzayda keşfedilmemiş bir yıldız ölür
Nil’de boğulurken bir Mısırlı
bir mülteci mezarlığı olur Akdeniz
kıyılarında otururken bir çocuk sessiz sessiz
gurbeti bir tabut gibi içinde taşırken
kurşuna dizilir göz kapaklarının altında vuslat
hep birileri eksilmiştir dönsen bile
bir türkü dolanır diline
kar yağmadan da kapanır yollar
yazgısını bilmez dağlar
kalabalıklaşır hem şehir hem mezarlıklar
aldırmaz ağaçlar
aldırmaz kuşlar
yalnız toprak öper alnını
ve tüm şefkatiyle sarar
donar ve çözülür sular
kilitlenir bütün kapılar
ateşte erir ve yiter anahtarlar
katiller ölür maktuller daha toprağa düşmeden
yolunu şaşırır kırlangıçlar daha güneş sönmeden
paslanır kılıçlar kınından hiç çıkmadan
kaybolur mektuplar hiç okunmadan
ömrünü doldurur bir kağıt
üstüne bir kalem yazmadan
ve beşiğinden çıkamaz bir çocuk
babası kucağında sarmadan
bir savaşçı ölür er meydanında
ya da tahkim edilmiş bir kalede
atların sağrısından terli dumanlar yükselirken
karantinaya alınır yalnızlık
temmuz ölür hazirana öykünerek
aklı şaşar insanın
kulağına cinayet fısıldanırken
ve Habil ölür
Kabil’in kalbine siyah bir nokta düşerken
5 Temmuz 2023 – Trablusşam/Lübnan (05.30)