Yaz sıcakları ağır ağır terk ederken şehirleri hafif bir serinlik bırakır köşeye bucağa. Kimse sıcakların geçtiğini, serin akşamlara doğru yol aldığımızı söyleyemese de omzumuzdaki ince titreme ile çıkagelir sonbahar.
Tabiat en güzel renklerine sonbaharda kavuşur. Yazdan kalan yeşilliği hafiften sararan yapraklar karşılar. Kavak ağaçlarının, çınarların sarı ile turuncu arasındaki yaprakları “güneş yanığı bir yığın yaprak” olarak parkların, bahçelerin doğal bir örtüsü olur adeta.
Hüzündür sonbaharın bir adı da. Neşeli koşuşturmaların, şen şakrak seslerin yerini hafif bir esinti alır götürür. Sessizlik kalır geriye. Şiir gibi derinden, ah! gibi eskimeyen bir deli hüzündür sonbahar.
Ömür gibi, gelip geçen bir tufan gibi sonbahar. Bir anda gelir, hissettirmeden ve gelişiyle değiştirir her şeyi. Saçlara düşen ak gibi yapraklara sonbaharın izi düşer. Dermansız kalmış bir fani gibi nefesini tutar sonbahar. Eylülün adı bile yeter her şeyin ters yüz olmasına. Kırılır bir dal, düşer bir yaprak, diz çöker yorgun bir beden toprağa.
“Fânî ömür biter, bir uzun sonbahar olur.
Yaprak, çiçek ve kuş dağılır, tarumar olur.”
der Yahya Kemal şiirinde. Ömür biter, mevsimler geçer, bir hüznün kıyısında buluşur yarım kalmış her şey.
Şairler ilkbaharı çok sevse de onların asıl mevsimi sonbahardır. İçlerini onaran, kelimelerinin şifası hep bu mevsimdedir. Bu sessizlik, bu ağaçların içlerine çekilen hali, hızla değişen renkler bir şairin kalbine düşen nişan gibidir. Sözlerin kalbi kırık, cümleler boynunu bükmüş, sayfalar tek tek dökülür. “Sonbahar geliyor serçe / Yuvanı ne yapacaksın?” diyerek sorar Cahit Külebi titreyen bir kuşa. Edebiyatımızın ölüm şairi Cahit Sıtkı da içindeki kırılmayı sonbahara yükler: “Affedin beni daldığım oluyorsa eğer / Neyleyim gönlümce değil bu olup bitenler.”
Derin nefesler almak için soluk soluğa yokuşlar çıkmak gerek. Ağaçlardan gökyüzünün görünmediği dağların eteklerinden başlayıp ağır ağır çıkmalı dağları. Yapraklar dökülürken, ayakların altında çıtırdarken dallar, omuzlara konan yaprakları incitmeden yürümek gerek. Yürümek en çok da sonbahara yakışır. Bankların üstündeki yapraklara dokunmadan bir kitabın satırları arasında kaybolmak gibisi yok.
Yere düşen yapraklardan bir ayraç yapıp kitaba, çam kokularının arasında yürümek bir eylül hatırası olur ancak.
Sonbahar, güz ve hazan. Her biri ayrı bir endamlıdır. Her birinin içinde ayrı bir hikâye yatar.
Sonbahar içimizi titreten bir ürpertidir mevsim şeritlerinde.
Güz birden kapıya dayanır kuşların kalbini titreterek. Geç kalmış göçmen kuşların telaşı vardır güzde. Penceremize dayanan, içli içli öten, bizden medet isteyen kuşların mevsimidir güz.
Hazan, şiirin öz kardeşidir. Hazan; kalbin burkulması, huzurun içini acı acı çekmesidir. Hazan gelir, hüzün olur adı. Hüzün; bir ağacın dallarının eğilmesi ve toprakla buluşmasıdır.
Ağaçların toprakla köklerinden sonra en yakın olduğu vakittir hazan. Yapraklarını toprağa örtü yapar, dalları toprakla buluşur.
Bağbozumu, kuşburnu, kış telaşı, hafif hafif tütmeye başlayan duman. Yaza benzemeyen, ilkbahardan çok uzak farklı bir telaş var her yanda. Kışa sıkı girmek için sonbaharda iyi bir hazırlık şart. Tarlaların son bereketiyle buluşmak için üşütmeyen güz sabahlarında yollara düşenler emeğin alından düşen damlalarıyla da buluşanlardır.
Mevsimlerin iç ısıtan son tebessümünü avuç avuç toplamak için bir düş kuracak kadar vakitler sunuyor ekim bizlere. Eylülden sonra şiir sesli ekim bir dize ahengiyle dokunuyor gönül kapımıza.
Bir öykünün adı olur bazen ekim. Gençlik gibi taze, umut gibi gelecek, iki arada bir derede kalmış eski zaman şarkısı. Cızırtılı bir plaktan gelen deniz esintili bir rüzgâr gibi.
Kış bir adım ötemizde. Bir tufan yakalayabilir bizi. Karda kalabilir ayaklarımız. Kasım bir yanını soğuğa yaslayıp içimize dağlardan kopup gelen bir esenlik gönderse de kış bir kez görünmüş olur. Artık ne yapsak durduramayız bu fırtınayı.
Sonbahar/sonhazan. Ayak altında yapraklar. Çıkan ses, dayanılır gibi değil. Hüznün kabaran dalgaları gibi her adımda artıyor yaprakların çığlığı. Bir çocuk alıp yaprakları havaya savuruyor. Altına geçiyor hemen yaprakların. Yaprak yağmuru altında dönüp duruyor. Sarı, yeşil, kırmızı, pembe, kahverengi yapraklar döne döne düşüyor.
Sonbahar / sonhüzün. Bu son olsun. Yeni sayfalar çevirdikçe yepyeni bir sevinç karşılasın bizi. Adı önemli değil. Bir kuş gelir, dallara konar, yeni bir isim fısıldar kulağımıza.