Düşünce
Sözümüz Var
EKLENDİ
-:
İnsanın, Kalu Bela’da Rabbi’ne verdiği kulluk sözünü her daim hatırlaması ve bu ahdine sadık bir yaşam sürmeye gayret etmesi, kulluğa yakışan bir erdemdir. Çünkü insan acizdir, cüz’i iradeye sahiptir. Hata yapması, yanlışa yelken açması muhtemeldir. Bu nedenle Rabbimiz, insana hata yapma seçimini verdiği gibi tevbe etme, özür dileme imkânını da vermiştir.
Sırat-ı Müstakim üzere yol yürümeye gayret eden insan, Rabbine kulluğunu göstermesi için bir takım ibadetlere başvurur. Örneğin günde beş vakit namazda: “(Allah’ım!) Yalnız sana ibadet ederiz ve yalnız senden yardım dileriz.” Diyerek hem kulluğumuzu deklere ederiz hem de başka kapımız olmadığını itiraf ederiz. Kelime-i şehadetle dâhil olduğumuz İslam’a, Amentü ile imanımızı beyan ettiğimiz Rabbimize, ibadetlerimizle duruşumuzu gösteririz. Çünkü ibadetler, kulun Rabbine karşı duruşunu, tavrını göstermesinin en samimi yoludur. İşte bu duruşu, güzel ahlak ile süslemediğimizde; eksik kalır, yarım kalır. Çünkü ahlak, dinin tamamlayıcısıdır. Ahlak insana yakışır. Ama en çok Müslümana yakışır.
Mesela Rabbimize, “Sen benim Rabbimsin” diye iman ettikten sonra; hiç ibadet yapmasak, yani kulluğumuzu hiç göstermesek, üstüne bir de kulluğa aykırı söz ve fiillerde bulunsak, ama sürekli “Sen benim Rabbimsin” diye tekrar etsek, bu söz ne kadar anlamlı bir kulluk olur? Haşa yargılama yetkisi Rabbimize aittir. Ama Rabbimizin, bizim gösteriş yapmamıza, kul gördülük iman etmemize ihtiyacı mı var? Ne göstereceğiz ve kime göstereceğiz? Desinler diye yaptığımız işleri, kim desin diye yapıyoruz?
Müslüman olarak, Müslümanların yanında olduğumuzu ifade edebiliriz. Kardeşiz diyebiliriz. Ama kardeşiz dedikten sonra kardeşlik hukukuna uygun davranmak gerekmez mi? Dahası sürekli “kardeşiz” demek yerine kardeş gibi davranmak, daha anlamlı olmaz mı? Şunu söyleyebiliriz: trafikte görmek kadar görünmek de önemlidir. Bizim, trafikte seyreden diğer araçları, yayaları ve diğer unsurları görmemiz hayati öneme sahiptir. Aynı şekilde görünür olmamız da hayati öneme sahiptir. Örneğin parktan çıkan bir sürücüye korna çalarak, yol dolu şeklinde ikazda bulunmak, kazayı önleyebilir. Korna çalıp ben buradayım, yol dolu dedikten sonra tekrar tekrar korna çalarsak ne anlama gelir acaba? Görünür olmaktan başka birçok anlam taşıdığı gerçektir. Ve göründükten sonra çalınan her korna gereksizdir.
Sosyal hayatta birlikte olduğumuz, beraber yol arkadaşlığı yaptığımız insanlara, yolun başında bir ahit yapabiliriz. Şayet yol arkadaşlığından şikâyetimiz varsa bunu da belirtebiliriz. Müsaade isteyebiliriz. Medeni bir yaklaşım içinde yolumuzu ayırabiliriz. Ya da birlikte yol yürümekten memnun isek, birlikte yürümeye devam edebiliriz. Bütün bunlar sosyal yaşam içinde öngörülebilir, hoş görülebilir, tolere edilebilir durumlardır. Lakin birlikte yol yürüdüğümüz insanlara ikide bir “ben sizinle beraberim” diye tekrar tekrar söylersek, hoş karşılanır mı? Dahası sürekli ben sizinle beraberim diye tekrar edersek, hem de durduk yere söyleyip durursak; “Bir sıkıntın mı var kardeşim senin? Açık konuş!” demezler mi?
Birlikte olduğumuz insanlara, sürekli sizinle birlikteyim demek, ne kadar yersiz ve abartılı bir tutum ise; zaten görevimiz olan eylemleri icra ettiğimizi söylemek, icra ettiğimiz eylemlerin reklamını yapmak da aynı derecede yersizdir. Fırıncının görevi ekmek yapmaktır. Ekmeğini pişirir ve tezgâhına koyar. İhtiyacı olan gelir ve ekmeğini alır. Hepsi bu kadardır yani. Fırıncı sürekli “ben fırıncıyım, ben ekmek yapıyorum” dese ne kadar hoş karşılanır? Yahut fırından çıkan her ekmek için “bu ekmeği ben yaptım, bu ekmek benim ürünüm” diye söylese nasıl karşılık bulur? “Yahu kardeşim tamam sen fırıncısın ve ekmek üretiyorsun. Anladık da pişirdiğin her ekmek için bunu bize söylemek zorunda mısın?” Demez miyiz?
İcra ettiği mesleği ve ortaya koyduğu ürünü anlatan insanları ve bu hallerini mumla aratacak başka insanlar da var illa ki. Mesela ederi bir liralık bir ürün üretip, bu bir liralık ürünü bin lira edermiş gibi reklam edip pazarlayanlara ne demeli? Yani her zaman kendisini ve icra ettiği işi, pozisyonunu olağanüstü bir şekilde köpürterek anlatanlarla karşılaştınız mı? Hani nerdeyse “ben olmasam bu kurum, bu işletme biter” noktasına getiren, yeri doldurulamaz(!) kişilerden söz ediyorum. Oysa her birimiz biliyoruz ki, mezarlıklar kendilerini vaz geçilmez zannedenlerle doludur. Biliyoruz ama bazen aynı hataya biz de düşüyoruz değil mi? Bile bile lades yani!
Kendilerini kişilik, meslek ve pozisyon olarak vaz geçilmez zannedenlerden daha beter olanlar da var mıdır? Olmaz mı? Hiçbir iş yapmayan, pozisyon itibariyle hiçbir ehemmiyeti olmayan ve dahi hiçbir ürün ortaya koymayan ama her şeyi kendisi yapıyormuş gibi gösteren, zatına olağanüstü önem atfeden kişiler de var bu hayatta. Hiçbir işe yaramayan, hiçbir şey üretmeyen, hiçbir bir risk almayan ve hatta turnusol kâğıdı gibi her ortamda farklı renk alan bu kişilerle aman karşılaşmayın dilerim, diyeceğim ama her tarafta bu evsafta o kadar çok kişi var ki, karşılaşmamanız mümkün değil.
Her ortamda söylenecek sözü, her duruma verilecek fetvası, her işini bitirmenin bir yolunu bulan bu insanlar, gerçekten zor insanlardır. Müslümanım der, Müslüman gibi yaşamaz. Kardeşiz der, kardeşin kazmayacağı kuyuları kazar. Beraberiz der, yol arkadaşıyız der, yarı yolda otobüs değiştirir. Kendisi güven vermez ama senden teminat bekler. Yaptığı işe Allah rızası için der ama arıza durumların baş mimarı olur. Bırakın Kalu Bela’da verdiği sözü, on dakika önce verdiği sözü inkâr ederler. Vaziyeti idare etmek, günü kurtarmak en büyük marifetleridir. Peki, kim bunlar? Sağımıza ve solumuza bakıp acaba etrafımda bu evsafta kimler var diye bakınmak yerine aynaya bakmak daha sağlıklı olur diye düşünüyorum. Arıza insan avına çıkmak yerine bu problemlerden hangileri benim nefsimde mevcut diye kendi arızalarımızı yoklamak, kendimizi kontrol etmek ve hatalarımızı düzeltme gayretinde olmak daha kıymetlidir.
Madem Kalu Bela’da bir söz verdik. Sözümüzü başkalarına değil kendimize hatırlatalım. Görünür olmakla, gösterir olmayı birbirine karıştırmayalım. Beraber yol aldığımız insanlara sürekli kardeşiz diye söylemek yerine kardeş gibi davranalım. İman ve ibadetle çevirdiğimiz cennet bahçemizi güzel ahlak ile süsleyelim.
Beğenebileceğiniz Gönderiler
Çok Okunanlar
- Düşünce-
Muvvakkat Ömürler ve Mekânlar
- Ramazan-
7 Soruda Ramazan – Nurullah Öztürk – RTÜK Üyesi
- Ramazan-
7 Soruda Ramazan – Abdullah Yıldız – Yazar
- Ramazan-
Peygamberimizin Ramazan Ayını İhyası
- Ramazan-
Yeni Bir Ramazan Olsun
- Düşünce-
“Şehrengiz”siz Türkçe Sözlük Olur Mu?
- Edebiyat-
Âşık Veysel’in “Anlatamam Derdimi Dertsiz İnsana” Adlı Şiirine Bir Yaklaşım Denemesi
- Din ve Hayat-
Fahreddin Râzî’den Samimi Duygusal Paylaşımlar