Bizimle İletişime Geçin

Edebiyat

Süleyman Çelebi Bize Ne Söyledi

Süleyman Çelebi’ye ait ve asıl adı “Vesilet’ün-Necat “olan fakat halk arasında “Mevlid” şeklinde bilinen eser onun tek eserdir. Fakat yazıldığı günden bugüne başka bir esere nasip olmayan bir şöhrete ulaşmış, bütün zamanlar boyunca kitleleri etkilemiş bir eserdir.

EKLENDİ

:

Allâh adın zikredelüm evvelâ

  Vâcib Odur cümle işde her kula”

Süleyman ÇELEBİ

Süleyman Çelebi’ye ait ve asıl adı “Vesilet’ün-Necat “olan fakat halk arasında “Mevlid”  şeklinde bilinen eser onun tek eserdir. Fakat yazıldığı günden bugüne başka bir esere nasip olmayan bir şöhrete ulaşmış, bütün zamanlar boyunca kitleleri etkilemiş bir eserdir. Onun bu özelliği elbette muhtevası başka bir söyleyişle mesajları ile ilgilidir. Öyleyse bu esere bu yönü dikkate alınarak bakılması yapılacak ilk iş olmalıdır.

Eserin anlam dünyasını ve mesajlarını kavrayabilmek için her şeyden önce yazılış amacına bakmak gerekir. Kaynaklar, Mevlid’in Ulu Cami’de İranlı bir vaizin peygamberle ilgili bir ayeti kasıtlı olarak ya da yanlış şekilde yorumlama biçiminin ortaya çıkardığı itikadi problemdir. Devrin Fetret devri olduğu düşüldüğünde buradaki bu yorumun çok geçmeden bütün Osmanlı coğrafyasında sıkıntıya yol açtığı görülmektedir. Zaten bir süredir Bâtıni ve Hristiyani unsurların ehl-i sünnet itikadına yönelik saldırıları bu olayla iyice su yüzüne çıkınca her sorumluluk sahibi insan gibi Süleyman Çelebi de böyle bir eser yazarak itikadi sapmaların önüne geçmek istemiştir. Bu düşüncenin başka bir boyutu ise Ankara savaşı ile bozulan içtimai ve siyasi yapının birlik içinde yeniden inşası idi. Mevlid, bu anlamda Osmanlı Devleti’nin o fetret döneminde ortaya çıkan Batınî hareketlere karşı Süleyman Çelebi’nin Hz. Peygamber’in manevi şahsiyeti etrafında Sünni islam’ınsavunması anlamında yazılmış bir eser özelliği taşımaktadır.

Şüphesiz böylesi bir amaçla kaleme alınan eser, bu tahribatın onarılması ve birliğin yeniden tesisi için mesajlar ihtiva edecektir. Nitekim de öyle olmuştur. Mevlid, bu yönüyle pek çok özeliğinin yanı sıra bir nasihatname özelliği de taşır. Fakat bu nasihatleri verirken eserin ana konusunu kelime-i tevhidüzerine inşa eder. Eser, Allah adını anmanın gerekliğine dair anlatımla başlar ve sonrasında ise tümüyle Hz. Peygamber’i konu alır. O’nu yaratılış ve doğuş hikâyesinden başlayarak hayatının bütün yönleriyle ele alır. En çok vurgu yaptığı ise onun ahlakıdır.

Mevlid nasihat anlamında bize neler söylemektedir? Şimdi de ona bakalım. Mevlid’de nasihat ifadesi daha ilk beyitten başlar. Buna göre “Allah adın zikredelim evvela/Vacib oldu cümle işte her kula” beytinde de söylenildiği gibi her işe Allah’ın adıyla başlanmalı, dil her nefeste Allah adını anmalıdır. Fakat bu anmanın aşk ile derd ile yapılması yani samimiyeti esastır. Bu ifadede aksedilen ise özü itibariyle besmeledir. Söylenilmek isten de her işe besmele ile başlamaktır. Bunu sadece klasik bir dini eğitim boyutunda düşünmek mümkün değildir. Besmele anahtar bir kavramdır ve insan onu söylerken Allah ile bir beraber olmanın şuurunu taşır.


İkinci nasihat yahut mesaj Hz. Peygamber’e salavat getirmekle ilgilidir. “Ger dilersiz bulasız oddan necât/Aşk ile derd ile idin es-Salât” şeklinde sıkça tekrarlanan bu nasihatagöre ateşten (bunu hem dünya hem ahret ateşi olarak düşünebiliriz) kurtulmak isteyen yine aşk ile dert ile yani samimiyetle Hz. Peygambere salâvat getirmelidir. Çünkü o bize “Ümmetim” demiştir.  Esenliğe ulaşmak için dilimizde ve gönlümüzde o olmalıdır. Bunun a yolu salâvat getirmekten geçer. Tabi sadece salâvatın söz olarak tekrarı değildir burada söylenilmek istenen. Salâvatı, geniş anlamda Hz. Peygamber’in davasının bir ferdi olmak ve o davayı yaşamak ve yaşatmak olarak düşünmemiz gerekir.

Buna bağlı olarak üçüncü olarak söylenilmek istenen “Tut kulak evsâfına ey yâr-ı dîn/Bilesin kimdir o Fahru’l-mürselîn” beytinden hareketytle söyleyecek olursak Hz. Peygamberi örnek almak isteyenlerin onun vasıfları ile vasıflanmaları ve ahlakı ahlaklanmalarıdır. Müellif bu maksatla onu “din direği”, “sözü şirin”, “cismi temiz”, “kerem sahibi”, “enbiya ve evliyaların başı”, “şefaat edici”, “Hakk’ın sevip övdüğü varlık”, “ahlakı Kur’an ahlakı”, ilim, irfan denizi, fakir ve acizlere yoldaş, haksızlık ve zulme meyletmeyen tevazu ve kanaat sahibi hırstan, şükürsüzlükten uzak yalan söylemeyen, ölçülü hareket eden olarak tanıtmaktadır. Bu ifadelerden okuyucuya da bu vasıflarla vasıflanması ve kısaca  onun şeriatı üzere amel etmek tesviye edilmektedir.

Müellif, daha sonra “Avdet idüp da’vet it kullarımı/Tâ gelübengöreler dîdârımı/ Sen ki mi‘râc eyleyip itdin niyâz/Ümmetin mi‘râcını kıldım namâz/ Her kaçan kim bu namâzıkılalar/Cümle gök ehli sevâbın bulalar” beyitlerinde anlamını bulan ibadetlere özellikle de namaza dair sözler söylemektedir. Burada ibadetlerin merkezinde gök armağanı namaz bulunmaktadır. Çünkü namaz “Çünki her türlü ibâdetbundadır/Hakk’a kurbiyyetlevuslat bundadır” beytine göre ibadetlerin başıdır, Hakk’a yakın kılar.Yine namazın da “Sıdk ile beş vakt olundukça edâ/Elli vaktin ecrin eyler Hak atâ” sözlerinden anlaşılacağı gibi sadakatle dosdoğru kılınması gerekir. Bu durumu da vaiz diliyle klasik manada yapılan bir tavsiye olarak göremeyiz. Namaz, bütün hayat boyunca bütün eylemlerimizin istikamet üzere yapılmasını sağlayan bir anlama sahiptir. Üzerinde vurgu yapılması bu yüzdendir.

Süleyman Çelebi, esrin sonlarına doğru ise bizi bir özeleştiriye, nefs muhasebesine davet eder. Bunun için en başta ölümün daima hatırlanması ve günahlarımızdan üzüntü duyarak tövbe edilmesi gerekir. Aynı bölümde “Nefse uyup eyledik bî-had günâh/Bilmeyiz ki ne kılavuz yâ ilâh” ifadesi de nefse uymamayı belirten bir nasihat ifadesidir. Bu noktada günahlardan dolayı umutsuzluğa düşülmemesi de söylenilen bir başka husustur. “Umarız Senden inâyetler ola/Rahmet irişe şefâatler ola” Bunun için de daima rahmet ve şefaat talebinde bulunulmalıdır.

Bu ikaz dili daha sonra “Madem ümmet olduğun söylüyorsun. Ona muhalif işler yapma. Ümmet olan onun yolunda yürümelidir. Ümmet olan Hak yolunda cümle varını vermekten kaçınmamalıdır.” “Ümmet oldur kim anın yolun vara/Hakk yoluna cümle varın vere” şeklinde  “ümmet miyiz değil miyiz şeklinde bir sorgulama yapılmalıdır: “İmdi insafa gelelim cümlemiz/Ümmet işinden nemiz vardır nemiz.” Şayet ümmet olduğunuz söylüyorsak yapılacak olan şudur:“Ümmetîsen anın ahlâkını tut/Tâ ki ümmetlik bula sende sübût.” Bunun için ise Hz. Peygamberin yaptığını yapmak, yapmadığından kaçınmak yolun esasıdır: “Mustafâişlemediğin işleme/İşleyip sonra peşîmanlar yime” Bütün bunlara “ahirete götüreceğin amelleri burada hazırla. Sağlığın müsaitken fırsatı değerlendir. Zamanını boşa harcama. Cehdve gayret içinde ol. Kibir ve hasetten gönlünü koru. Kibirden uzak dur. Gıybete yaklaşma. Riya asla seni bulmasın” şeklinde devam eden ahlaki mesajlardır.

Tekrar belirtelim. Bunlar, klasik bir vaiz dilinin söyledikleri değildir. Müellif, merkeze Allah ve peygamber hakikatini koyarak insanın kul ve ümmet olarak kendini bu merkezde manası konumlandırması gerekliğini söylemektedir. Bu da varoluşa, hayata bir anlam verme, bulma çağrısı demektir. Sözün burasında şunu da söyleyelim. Yüzlerce şair ya müstakil olarak ya da içinde nasihat bölümleri de olan kitaplar yazdı. Bunlar arasında Süleyman Çelebi’nin etki gücü daha fazla olmuştur. Bunu da şu sebeplerle açıklayabiliriz. Süleyman Çelebi, çağını ve sorunlarını iyi bilen bir müelliftir. Bunlara dair çözümler söyleyebilecek ilmi ve irfani bir müktesebata sahiptir. Şu da önemli görülmelidir. Söyleyeceklerini Türkçe söylemiştir. Yalın bir anlatımı tercih etmiştir. Bütün bunlar da eserini etkili kılmış, mesajlarının doğru anlaşılmasını sağlamıştır.

Daha Fazla Yükle

Yorum Bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Çok Okunanlar