Bizimle İletişime Geçin

Edebiyat

SÜLEYMAN ÇELEBİ’NİN VESİLETÜ’N-NECAT’I (MEVLİD-İ ŞERİF) ÜZERİNE

Mevlid’in Osmanlı sahasında çok uzun yıllar boyunca ilgiyle okunması İslam toplumundaki farklı millet ve dillerden insanların da dikkatini çekmiş ve bu durum Süleyman Çelebi’nin eserini dünya çapında bir üne kavuşturmuştur. Bugün bu eserin Arapça, Kürtçe, Boşnakça, İngilizce, Rumca, Çerkezce, Tatarca ve daha birçok dilde tercümesi bulunmaktadır.

EKLENDİ

:

Âlemlere rahmet olarak müjdelenen Fahr-i Kâinat Efendimize (s.a.v.) duyulan derin muhabbet, İslam toplumlarında ve medeniyetinde yüzyıllardır birçok alanda farklı ifade biçimleriyle karşılık bulan ve üzerinde titizlikle durulan bir konu olmuştur.

Mevzubahis edebiyat veya söz olduğundaysa Efendimiz (s.a.v.) için yazılan, ona karşı gönüllerdeki büyük muhabbet ve aşkın bir tezahürü olarak vücut bulan çok sayıda eser ortaya konmuştur. Özellikle klasik edebiyatımız içinde Hz. Peygamber (s.a.v.) sevgisi, ekseriyetle işlenen temalar arasındadır. Efendimizin doğumu, hayatı, risaleti, vasıfları, faziletleri, mucizeleri, güzel ahlakı; ona duyulan kalbî bağlılık ekseninde şairler tarafından kaside, naat, siyer, hilye gibi birçok türde en güzel ifade imkânlarını bulmuş, her çağda yeni ve etkili söyleyişlerle gönülleri fethetmiştir. Sırf Efendimiz (s.a.v.) için yazılan bu tür müstakil eserlerin dışında, dünyevi konularda kaleme alınan eserlerde dahi şairler veyahut yazarlar asıl konuya başlamadan önce Allah’ı hamd ile tesbih ettikten sonra, Hz. Peygamber’e (s.a.v.) medh ü senada bulundukları bir bölüme eserlerinde yer vermişlerdir. Edebî gelenek içindeki böylesi incelikli ve hoş bir davranış neticesinde asırlar boyunca Hz. Peygamber (s.a.v.) çeşitli yönleriyle heyecanla ve hayranlıkla anlatılmaya devam etmiş, bu da Efendimiz (s.a.v) ile ilgili zengin bir edebî külliyatı meydana getirmiştir.

Süleyman Çelebi’nin genellikle Mevlid-i Şerif olarak bilinen Vesiletü’n-Necat isimli eseriyse bütün bir edebî miras içinde ayrı bir yere sahiptir. Hz. Peygamber’e (s.a.v.) olan muhabbetin eşsiz bir yorumu olan bu eser, telif edildiği dönemden bugüne dek toplum tarafından oldukça beğenilmiş, öyle ki zihinlerde mevlid türü doğrudan Vesiletü’n Necat ile özdeşleşmiştir. Sonraları mevlid yazan başka şairler Süleyman Çelebi’nin eserinden etkilenmiş ve bu durumu eserlerinde zikretmişlerdir.

Bugün bile Anadolu başta olmak üzere İslam coğrafyasının birçok farklı yerinde, Hz. Peygamber’e (s.a.v.) duyulan muhabbetin en içli, dokunaklı ve anlaşılır bir ifadesi olarak Vesiletü’n-Necat, mübarek gün ve gecelerde veyahut çeşitli vesilelerle okunmaktadır. Ayrıca akademik kaynaklarda belirtildiği üzere bu eserin Türk edebiyatı içinde en fazla istinsah edilen eser olması, neredeyse her kütüphane ve koleksiyonda Mevlid-i Şerif’e ait nüshaların yer alması da Süleyman Çelebi’nin eserinin, bu konuda yazılmış diğer hiçbir eser için söz konusu olamayacak bir şöhret ve kıymete nail olduğunun göstergesidir.

Bundan altı yüzyıl önce telif edilen ve bugün dahi geniş kitlelerce ilgi ve beğeniyle kabul görüp okunan bu eserin geçmişten bu zamana dek sürdürdüğü canlı etki, takdire şayan olduğu kadar hayret vericidir de. Aslına bakılırsa bu durumun en önemli sebebi, Süleyman Çelebi’nin aşktan beslenen samimi üslubu ile hislerini ve fikirlerini sarih bir biçimde dile getirmek adına vazıh bir dil tercih etmiş olmasıdır. Sanatkârane bir şekilde, fakat mübalağaya ve yapmacıklığa da mahal vermeden, candan bir söyleyişle duygu ve düşüncelerini söze dökmüştür. Dolayısıyla sehl-i mümteni olarak kabul edilen Mevlid’in bugün dahi beğeniyle okunuyor olmasının ardında bilhassa dil ve anlatımındaki açık, anlaşılır ve içten üslup yer almaktadır.

Mevlid’in Osmanlı sahasında çok uzun yıllar boyunca ilgiyle okunması İslam toplumundaki farklı millet ve dillerden insanların da dikkatini çekmiş ve bu durum Süleyman Çelebi’nin eserini dünya çapında bir üne kavuşturmuştur. Bugün bu eserin Arapça, Kürtçe, Boşnakça, İngilizce, Rumca, Çerkezce, Tatarca ve daha birçok dilde tercümesi bulunmaktadır.

Süleyman Çelebi’nin böyle bir eser kaleme alma gerekçesine dair edebî kaynaklarda geçen en sık ve meşhur rivayetse şu şekildedir: Süleyman Çelebi, Bursa Ulucami’de imam olduğu zamanlarda bir vaiz; Bakara sûresinin “Peygamberler arasında hiçbir ayrım gözetmeyiz” şeklindeki 285. ayet-i kerimesini okuyarak Hz. Muhammed (s.a.v) ile Hz. İsa (a.s.) arasında bir fark görmediğini söyler. Buna karşılık cemaatten bir alim de Bakara sûresinin “Peygamberlerin bir kısmını diğerlerinden üstün kıldık. Allah onlardan bir kısmı ile konuşmuş, bazılarını da derece derece yükseltmiştir” şeklindeki 253. ayetini okuyarak “Peygamberler arasında her ne kadar nübüvvet vazifesi bakımından bir fark yoksa da Hz. Muhammed (s.a.v.) fazilet ve mertebe bakımından üstündür” diyerek bu görüşü savunur. Bu tartışmaya tanıklık eden Süleyman Çelebi de Hz. Peygamber’in (s.a.v.) fazilet ve makamının iyice anlaşılması için bir eser yazmaya niyet eder. Nitekim Mevlid’deki bazı dizeler bu maksadı doğrulamaktadır:

Ger Muhammed gelmeseydi âleme
Tac-ı izzet irmez idi Âdem’e
Nuh anınçün garkdan buldu necat
Dahi doğmadan göründü mucizat
Ceddi olduğıyçün anın hem Halil
Narı cennet kıldı ana ol Celil
Hem dahi Musa elinde asa
Oldu anın hürmetine ejdeha
Ölmeyüp İsa göğe bulduğı yol
Ümmetinden olmak içün idi ol
Gerçi kim bunlar dahi mürseldürür
Lik Ahmed ekmel ü efdaldurur

Görüldüğü gibi yukarıdaki dizelerde Süleyman Çelebi bütün peygamberlerin nübüvvet vazifesi bakımından eşit olduğunu söyledikten sonra Resul-i Ekrem’in (s.a.v.) peygamberler arasında en kâmil ve faziletli olduğunu ifade eder. Ayrıca diğer peygamberlerin tamamının gönderilmelerinden asıl maksadın âlemlere rahmet olarak gönderilecek son peygamberi muştulamak olduğu belirtilir.

Eser, Süleyman Çelebi tarafından “kurtuluş vesilesi” anlamına gelen Vesiletü’n Necat olarak adlandırılmasına karşın halk arasında yaygın olarak Mevlid şeklinde bilinir ve dolayısıyla Efendimizin (s.a.v) doğumunun anlatıldığı bir eser olarak kabul edilir. Bu durumun bilhassa eserin “Veladet” bölümünün halkta oluşturduğu tesirle ilgisi olduğu tahmin edilmektedir. Fakat Mevlid klasik şiir geleneğimizin muhtevasındaki hiyerarşiye uygun olarak evvela bir tevhid ile başlar. Akabinde sırasıyla âlemlerin ve Hz. Muhammed’in (s.a.v.) nurunun yaratılması, veladeti, risaleti, mucizeleri, miracı, hicreti ve vasıflarını aktardıktan sonra nihayetinde Efendimizin vefatının işlendiği bir bölümden sonra duayla ve iyi temennilerde bulunarak sona erer.

Süleyman Çelebi bu eserinde Hz. Muhammed’in (s.a.v.) hayatının çeşitli safhalarını oldukça hisli bir söyleyişle dile getirir. Henüz eserin başlarında, hadis-i kudsi olarak ifade edilen “Ey Habibim, sen olmasaydın felekleri yaratmazdım” anlamındaki sözü hatırlatan şu beyitlerle karşılaşırız:

Mustafa nurunu evvel kıldı var
Sevdi anı Kerim ü Kird-gar
Andan oldu her nihan ü aşikâr
Arş u ferş u yerde gökde ki ne var
Ger Muhammed olmaya idi ayan
Olmayıserdi zemin ü asuman

Görüldüğü üzere sema ve arzdaki tüm varlıklar Yaradan’ın Hz. Muhammed’e (s.a.v.) karşı duyduğu muhabbetin bir tecellisidir. Öyle ki Allah evvela onun nurunu yaratmış ve kâinat da âdeta bu nurun bir tecelligâhı olarak ayan olmuştur.

Veladet bölümündeyse Hz. Peygamber’in doğumundan önce ve sonra söz konusu olan olaylar ve hâller uzun uzadıya coşkulu bir söyleyişle tasvir edilir:

Doğdu ol saatte ol Sultan-ı din
Nura gark oldu semavat u zemin
Yaradılmış cümle oldu şadman
Gam gidüp alem yeniden buldu can
Oldu zail zulmet-i cehl ü dalal
Buldu bağ-ı marifet aynı- kemal

Hz. Muhammed’in (s.a.v.) cihana teşrifiyle birlikte cereyan eden bazı mucizevi durumlar İslami kaynaklarda da belirtilir. Bu dizelerde de onun gelişiyle yerin ve göğün nura gark olduğu, mahlukatın âdeta yeniden doğmuşçasına can bulduğu ve cahiliye karanlığının ve dalaletinin yerini, marifete ve kemale bıraktığı söylenir. Mevlidin başka bir bölümündeyse Efendimizin (s.a.v.) mübarek bedenine ait fiziksel özellikler ya da gösterdiği mucizeler anlatılır:

İnci dişleri şuaından gice
İğne düşse bulunurdu ey hoca
Terlese güller olurdu her teri
Hoş dererlerdi terinden gülleri
Dikti hurmayı hem ol şah-ı cihan
Diktiği saatde yemiş virdi heman

Görüldüğü üzere Hz. Peygamber’in dişlerinin güzelliği inciye teşbih edilerek aktarılmıştır. Onun güle teşbih edilmesiyse herkesçe bilinen bir durumdur. Aynı şekilde edebî gelenek içinde de “gül” sevgili manasında olmakla birlikte bu sevgiliyle kastedilen çoğu zamanda Hz. Muhammed’dir (s.a.v.). Ayrıca onun bir mucizesine de delalet edecek şekilde, diktiği hurma fidanının derhal meyve verdiği hadisesinden bahsedilerek onun Allah’ın resulü olduğu da zikredilir.

Miraç mucizesi de eserde bilhassa ele alınan başlıklar arasındadır Miraç hadisesi sırasında Hz. Muhammed’in (s.a.v.) sema ehli tarafından muhabbetle karşılandığı şu coşkulu dizelerle aktarılır.

Hep gök ehli cümle karşu geldiler
Mustafa’ya izzet ikram kıldılar
Merhaba bik ya Muhammed didiler
Ey şefaat kânı Ahmed didiler
Her biri kutladı miracını
Didiler giydin saadet tacını

Her bir beyti duygu ve anlayış bakımından güzelliklerle dolu bu emsalsiz eserde Süleyman Çelebi Hz. Peygamber’e (s.a.v.) olan sevgisini dile getirirken onu hayatının birçok mertebesindeki ahvaliyle anlatmaya çalışmış; muhabbet, saygı, şefkat, hoşgörü, güzel ahlak; kısacası her anlamda insanlığa örneklik teşkil edecek en güzel şahsiyetin sadece Efendimiz (s.a.v.) olduğunu vurgulamak istemiştir. Bu manada Vesiletü’n Necat’ın, toplumu ve bütün bir insanlığı en sevgili şahsiyetle buluşturmaya davet eden ve bu anlamda gönülleri fetheden bir eser olduğunu söylemek gerekir…

Sözü tamamlamadan önce bu sene Süleyman Çelebi’nin 600. vefat yıldönümü içinde edindiğimiz ve benim de henüz haberdar olduğum heyecan verici bir haberi de paylaşmak isterim. Amerika’da Michigan Üniversitesi Kütüphanesi’nde mevlidin en eski nüshası bulundu. Bir makale ile bilim dünyasına duyurulan bu habere göre söz konusu nüshanın müellif nüshasına en yakın nüsha olduğu belirtiliyor. Yani bu nüshanın Süleyman Çelebi henüz hayattayken, 15. yüzyılın başında istinsah edildiği ifade edilmektedir. Ayrıca bu vesileyle eserin tam adı da bildiriliyor; bu yeni yazmaya göre Süleyman Çelebi’nin eserinin tam adı, Kitabu Vesileti’n-Necat fi Mevlidi Eşrefi’l-Mahlukat biçimindedir. Nüsha ile ilgili çalışmanın kitaplaştırılarak Süleyman Çelebi’nin vefatının 600. yıldönümüne yetiştirilmesi planlanıyor. Heyecanla bekliyoruz…

Yüzyıllardır gönülleri fetheden bu eşsiz eserin toplumun tüm fertlerine ve gelecek nesillere ulaşması dileğiyle…

Daha Fazla Yükle

Yorum Bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Çok Okunanlar