Edebiyat
TADIMLIK KİTAPLAR-21 2022 TEMMUZ
Gökyüzü Ayetleri’nden: “Kalbimi teskin ediyorum göğün pembe panjurlarında, pencerenin önünde sardunyalarla… Küçük bir kız çocuğuyum ben gökte ararken kendimi, kimse anlamıyor, bilmiyor bunu. İçi içine sığmıyor içimin, salıncak kuruyorum, sarmaşıklardan gökyüzüne. Kalbime bir armağan sunuyor melekler…
EKLENDİ
-:
Yazar:
Murat ErdoğanSelamün aleyküm Sevgili Okur,
Tadımlık Kitaplar 21. sayısıyla huzurlarınızda. Temmuz ayı Şeyh Galip’in Hüsn ü Aşk’ından aldığımız “Giydikleri âftâb-ı temmuz / İçdikleri şu’le-i cihansûz” beytindeki gibi Hüsn ve Aşk’ın aşkını anlatmak için kullandığı gibi sıcaklığın zirveye çıktığı bir ay… Hayatın neşesini bulduğu bir ay… İnsanın kemiklerini iliklerine dek ısıtan bir ay… Akraba ve dost ziyaretlerinin yoğunlaştığı bir ay… Düğünlerin arttığı bir ay… Aynı zamanda Kurban Bayramını içinde barındıran bir ay…
Kurban Bayramımızın Milletimize, İslam Ümmetine ve tüm insanlığa hayırlı olması dileğiyle, Allah’a emanet olunuz.
Semra Saraç Hanımefendi, öykü, deneme ve şiir türünde eserler vermiş. “Ey Ödünç Yaşam” şairimizin son şiir kitabı… Ay Vakti Kitap’tan 2022 yılı başında yayınlanmış. Kitabı Değerli Büyüğüm Şeref Akbaba Bey armağan etmişti. Evde masa başı şiir kitabımdı birkaç aydır. Her gün bir şiir okuyarak Semra Hanım’ın şiir dünyasındaki zenginliğe tanık olmak bizim için bir onurdur.
“Ey Ödünç Yaşam”da şair, 80 şiirini bir araya getirmiş. “Allahu Ekber” adlı şiirle başlayan kitap “Dağ Yükü”, “Pergel”, “Geniş Coğrafya”, “Misk”, “Kibir”, “Cenaze Namazı” vb. şairin şiirlerinden birkaçının adı. Semra Hanım’ın hemen her şiiri lirizm yüklü.
Kurban Bayramı yaklaşırken Semra Saraç’ın “Allahu Ekber” adlı şiirini sizlerle paylaşmak istiyorum. Buyurun şiirin gizemli dünyasında yolculuğa:
ALLAHU EKBER
sonsuzluğuna sürdüğün yıldızlar ışıl ışıl
sonsuzluğundan sürdürdüğün yıldızlar ışıl ışıl
samanyollarından süreyyalarından
evrenin büyüklüğünden büyüklük taşınca
oluyorum taşın altındaki karınca
varlık kıyısında ufacık çakıl
genişliğe açıldıkça küçülüyorum
git gide mikroskobik git gide yokken
parmağımın mühür olması ne iş!
varlığım evrene nasıl kaydolmuş
gözüme ne görüş kalbime ne giz
izime rastlamamışken kâinat
kendime nasıl rastlayabilmişim hiç edimsiz?
büyüklük giyinip bir de benlikten
asıl büyüklüğü idrak edemeden
hesap etmişim benden kaç yüz serçe eder
serçeden çaresizken beşer
bütün ölçü birimleri hiçliğimi çeker
şaşkınım, kendime nasıl rastlayabilmişim!
aynaymışım, aynalara sunduğun gözler ruhlar
güneş yıldızına gözlerimi dikmişliğim
dünya gezegeni söze koyulmuş
uygun görülmüşüm hitabetine, buyur buyurlar…
dönmede, ayaksız kolsuz kanatsızlar
salt büyüklükten başı dönmüş gezenlerin
dönememişim ben, ne ay ne güneşim meğer
bütün dönüş varsayımlarım ise
dağın eteğinden doruğuna değin.
büyüklüğünü ilan içindir Allahu Ekber
us-kalp-dil söylemim, sınırlı, ezber
büyüklüğünce büyüklüğüne
dönüştüremediğim söz yine Allahu Ekber
(Ey Ödünç Yaşam, s. 8-9)
1943 Sinop doğumlu Güven Turan. Edebiyatımızda daha çok roman, öykü, eleştiri ve denemeleriyle tanınan yazar edebiyatımızın güçlü bir sesidir. 1962’den beri, 60 yıldır eserleriyle edebiyatımızın sesi olmaya devam ediyor. Yaz Üçgeni, yazarın 2015’te yayınlanan romanı. 213 sayfadan oluşan roman, roman kahramanı Barış’ın etrafında dönen olayları tahkiye ediyor.
Yayınlandıktan yedi yıl sonra, 1 Şubat 2022’de satın almışım Yaz Üçgeni’ni. Ancak okuyabildim. Modern kent insanının bireyselliğini ve tükenmişliğini hedonizm ve aşk üzerinden anlatmaya çalışıyor. Mekân olarak romanda İstanbul ve Bodrum kullanılır.
Kitabın adı, yani Yaz Üçgeni, astronomide, sırası ile Lir, Kartal ve Kuğu takımyıldızlarında bulunan Vega, Altair ve Deneb yıldızlarının oluşturduğu yıldız bileşimine verilen bir isim. Buradan yola çıkan yazar Barış’ın İris, Hale ve Melis’ten oluşan Yaz Üçgeni’ni tek solukta anlatmaya başlar. Bu yönüyle oldukça yoğun bir romandır. Modernizmve postmodernizmin insanı sürüklediği sefalete işaret ediyor yazar.
Buyurun romandan bir kesit okumaya:
“Yeniden geri dönmüştü yaza evrilmeye hazırlanan ilkyaz. Saat 17’de, yol da köprü de sakindi daha. Apartmanın önünde her zaman park ettiği yer bu kez boş değildi. Neyse ki sokak, hareketli değildi. Kararlaştırdıkları gibi, telefon etti Barış. On dakika geçmeden indi Melis, gelip oturdu yanına. ‘Direksiyon bende, rota sende!’ dedi Barış, ‘Nereye gidiyoruz?’ ‘Aç mısın?’ ‘Sayılmaz… Auster’in çözümünü bitirmek için öğleyi atladım. İki saat önce jambonlu ve peynirli okkalı bir sandviç yedim…’ ‘Ben de aç değilim… Hadi sinemaya. 19.15’i yakalarız. CKM’ye… Bağdat Caddesi’ne gidelim, tarif edelim…’
Işıkların sönmesiyle başlayıp, kapıdan çıktıkları, otomobile yürüyene dek geçen iki buçuk saat tam bir işkenceydi Barış için. Karanlık, kapanan kapılar, kulaklarını tırmalayan yüksek volümlü ses, çalan telefonlar, arkasında dır dırkonuşan bir adamla bir kadın, durup durup elindeki boş meşrubat şişesinin ağzını üfleyen, kafatasının içinde belli ki beyin yerine androjen eriyiği taşıyan on dört mü ne yaşlarında bir oğlan… Film de sarmamıştı. Bir kız vardı, onun ikizi varmış, bu ikiz anneleriyle babalarını öldürmüş, şimdi de ikizinin peşine düşmüş, onu öldürememiş ama kızın sevgilisini yaralamış, adam komada… Hayır, aslında ikiz falan yoktu, kız iki kişilikli… Kız tam komadaki sevgiliyi öldürecekken, bu işi başından beri izleyen yaşlı polis duruma el koyuyor, kız sevgiliye saplayacağı zehirli enjeksiyonu kendine saplıyor… Başı zonkluyordu hafif hafif Barış’ın. Migreni olsa, kriz gelirdi mutlaka! Film hakkında bir şey demedi Melis. Sanki filmi sevmiş gibiydi. En azından sıkılmadığı belliydi yüzünden. Çevrelerinde olup bitenden de rahatsız olmamış gibiydi. Kendisi de sinemaya sık sık gitse, çevreye aldırmamayı başarır mıydı? Bunun için kaç kez katlanması gerekirdi ki bu işkenceye? Melis, yumuşak bir sesle, ‘Sanırım artık acıkmışsındır.’ dedi. ‘Cadde’de bir şeyler yiyip öyle gidelim eve, sadece çok az kahvaltılık var, buzdolabını olabildiğince boş bırakıyoruz…’ ‘Otomobili alalım mı? Yakın bir yere mi gideriz?’ ‘Yakın,’ dedi Melis, ‘dönüşte alırız.’ Koluna girdi Barış’ın.” (Yaz Üçgeni, s. 91-92)
Yasemin Kapusuz, 1980 Amasya doğumlu. 2002’deüniversiteyi (Edebiyat Fakültesi-Türk Dili ve Edebiyatı) bitiren yazar, 2003’ten itibaren öğretmenlik yapıyor. Öykü, deneme ve şiir türlerinde eserler veren Yasemin Kapusuz, Türk edebiyatının ümit vadeden yazarlarından. Yazarın ayrıca Tek Kanatlı Senfoni adlı bir şiir kitabı vardır.
İlk baskısı 2021 yılının başında yapılan bir öykü kitabı Sonu Olmayan Yaz(g)ılar. 18 Kasım 2021’de satın almışım Sonu Olmayan Yaz(g)ılar’ı. Daha yeni okuma imkânı bulabildim. Oldukça güzel bir çalışma Sonu Olmayan Yaz(g)ılar. Öykü kahramanları hayatın içinden seçilmiş. 29 öyküden ibaret. Her biri ayrı bir kesit sunuyor hayattan. Ayrıca kitap zaman zaman deneme ile öykü türleri arasında gitgeller yaşıyor.
Sonu Olmayan Yaz(g)ılar’da okuru engin bir dünya bekliyor.
Buyurun Sonu Olmayan Yaz(g)ılar’dan tadımlık metinlere.
Ben, Kaşık ve O’dan: “Beni de doğtuan bir anam vardı. Henüz bebekken babasını, taze gelinken kocasını yitirmişti. Kundağı da yaşmağı da bozguna uğramıştı. Suskundu. Babamın yadigarı idim. Anamın anası, sürmelisi, tatlı dillisi, güzeller güzeli kızı, masallara konu olabilecek bir peri idim adeta. İşlerimiz çoktu. Ocağa aş konulmalı, bamyalar dizilmeliydi. Ahıra, tarlaya, bağa, bahçeye yetişilmeliydi. Yetişirdik ama… Ana-kız atmacalarla yarışırdık. Lakin yarasalardan korkardık. ‘Dul kadının korkusu bitmez, ay yüzlüm, güzel kızım. Bahtın güzel olsun. Mevla bizi arsıza düşürmesin. Namerde muhtaç eylemesin.’ derdi anam.” (SOY, s. 14)
Kalbin, Uzun Bir Yol’dan: “Ben mavisini göğe bırakan kuşlara hayrandım. Gökten kuş yağdıran serenadına hayran… Kabe’yi gören kuşlar gibi kıpır kıpırdıdudaklarım. Yenildikçe bahardım, yenildikçe yenilendim, kışta bile bahar açtım tüm kalbimle. Göğü öperek gidecekmişim gibi ölüme… Gökyüzünün gölgesi hep üzerimde. Bulutlar, şiir yüklü, şiir… Saklı sözlerim var benim de altın sandıklar içinde sunacağım, her vakit nasibini beklerken, sana ve bana, miraca, alın yazısına.” (SOY, s. 53)
Gökyüzü Ayetleri’nden: “Kalbimi teskin ediyorum göğün pembe panjurlarında, pencerenin önünde sardunyalarla… Küçük bir kız çocuğuyum ben gökte ararken kendimi, kimse anlamıyor, bilmiyor bunu. İçi içine sığmıyor içimin, salıncak kuruyorum, sarmaşıklardan gökyüzüne. Kalbime bir armağan sunuyor melekler… Onu bir hurma bahçesinde ağırlıyorum. Çaylar geliyor, dumanı üstünde. Ve çayın yanında gülümseyen gözlerin…”(SOY, s. 105-106)
Beğenebileceğiniz Gönderiler
Çok Okunanlar
- Dünden Bugüne-
Gazze, Gırnatâ’nın Kaderini mi Paylaşacak?
- Eğitim-
Millî Eğitim Müdürlüğü ve Kars Günlerim
- Söyleşi-
Türkiye Yazarlar Birliği Üstün Hizmet Ödüllü Yazar Belkıs İbrahimhakkıoğlu ile Sohbet
- Genel-
Siirt: Ziyaretgâh Şehir
- Şahsiyet-
Benim Dedem Dua Profesörü
- Şahsiyet-
Şerafeddin Gölcük’te Billurlaşan Ümmet Bilinci
- Söyleşi-
Ercan Şen’le Başbaşa
- Din ve Hayat-
Gazze’deki Zulme Karşı Ne Yapalım?