Bizimle İletişime Geçin

Kitap

TADIMLIK KİTAPLAR-22 2022 AĞUSTOS

İnsanlar yaşadıkları gayritabii ortamlardan kaçabilmek için vesileler icat ediyor. Bir fabrikanın, bir büronun dar, kapalı sınırları içinde yıl boyu yaşamaya mahkûm olanlar doğaya açılmak, kentlerin dışında birkaç hafta geçirebilmek için özlem duyuyor.

EKLENDİ

:

Selamün aleyküm Sevgili Okur,

Tadımlık Kitaplar 22. sayısıyla huzurlarınızda. Ağustos ayı yaz mevsiminin son ayıAğustos böceğinin meşalesini tutuşturduğu ay… Üstat Sezai Karakoç “Ağustos Böceği Bir Meşaledir” şiirinde şöyle der:

ey masalcı adam iftira ettin sen / bu harikalar harikası böceğe / onu suçladın tembellikle / en çalışkan onu görüyorum ben / hiç bir karşılık beklemeden / yazı ağustosu çamı çınarı / tanıtıyor bize yazı ağustosu çamı ve çınarı

ağacın dalında güneşe doğru yaklaşarak / suyun, bir damla suyun değerini altın ediyor / çiğ damlası bir zümrüttür diyor / susadıkça eşsiz sesiyle şarkılar söylüyor / ilahiler okuyor güneşe gönderiyor / sen bunları levha levha kızart diyor / bir daha yanmayacak şekilde kızart diyor / kıyamete kadar kalsın insanlığa uzat diyor

Ayların hasat mevsimidir ağustos. Sevgilerin derlenmesidir ağustos. Bir çınarın göğe yükselmesidir ağustos. Bir şenlik aydır ağustos. Bir önceki yılın hesabının verildiği, bir sonraki yılın planlamasının yapıldığı aydır ağustos.

Nice ağustoslarda sevgi, barış, güzellik ve canlılıkta buluşmak dileğiyle…

1. ÇERAĞ, Cumali Ünaldı HASANNEBİOĞLU, Şiir, Düşünce Yayınları, İstanbul 1979.

Cumali Ünaldı Hasannebioğlu, edebiyatımızda daha çok şiirleriyle yer etmiş bir şairimizdir.. Çerağşairin ilk şiir kitabı… Düşünce Yayınları arasında 1979 yılının Ağustosayında yayınlanmış.

Kitabı fakülte son sınıfta öğrenciyken 1987 yılının Ekim ayında almışım. Şimdi hatırlıyorum da kitabı alınca günlerce bu şiir kitabıyla hemhâl oldum. Geçenlerde şiir kitaplarıma bakarken bana hüzün dolu bir bakış fırlatınca elime aldım ve yine şiirin dünyasına daldım tekrar.

Şair 2011 yılında tüm şiir kitaplarını “Andlsun Aşka: Bütün Şiirleri” adıyla tek şiir kitabında toplamıştır.

Çerağ ELİF, BE ve TE adlı üç bölümden oluşmaktadır. Bu üç bölümde toplam yirmi şiir bulunmaktadır. Münacaatla başlayan kitap  “Acının Duyargasıadlı şiirle bitmektedir.

Doğu’dan Batı’ya, Güney’den Kuzey’e yoğun bir göçün yaşandığı bir çağda yaşıyoruz. Hareket dergisinin Haziran 1979’da yayınlanan 166. sayısında gün ışığına çıkan GÖÇ şiirine buyurun sevgili okur.

GÖÇ

gönlüm firengistanında ninniler bebeğini sessiz göçe​​​​                           sabırsız bir ana sırsız düşleriyle yazar nefessiz göçe

(susar gece, ayışığı ve yaprak suya susar/toprağın kesitinde​​​                         kayaya vurmuş başını yumuşacık kök, yürür derssiz göçe

yürüyüp gider bir at, meydanlar yangın yeri, yollar çılgınca bir iz​​                                bir haykırma buğusu sarar yüreğimizi yerli-yersiz göçe

en keskin bakışlarıyla eritir zulmün heykellerini bir muhacir​​                                             vav gözleriyle gösterir dağın ardını gider hevessiz göçe)

adımlayıp gitmek var ülkeleri, ülkeleri; aramızda sınır çizgileri        ​​                       ardımızda bir hicret ağıtı, çıksak da kendimizden sebepsiz göçe

bebek yüzlü sevinçlerin özlemi dolar bir ülkesiz gözün bebeğine​​                          yunmuş yürek armağanı bir dua, nâçar düşlerden gidilen ersiz göçe

​​​​​​​​​1979

(Çerağ, s. 3233)

2. GÖNÜL DOKTORU, Mehmet Yaşar Kandemir, roman, Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları, Ankara1975.

1939 Yozgat doğumlu Mehmet Yaşar Kandemir. Roman, hikâye, inceleme vb. birçok türde eser veren yazarın ilk kitaplarından biridir Gönül Doktoru. Kararlı bir şekilde yazmaya devam eden Mehmet Yaşar Kandemir akademik kimliğinin yanı sıra edebî kimliğiyle de bir dönemi etkiledi. Gönül Doktoru, yazarın 1975’te yayınlanan romanı. 232sayfadan oluşan roman, Mıstık ve Orhan’ın etrafında dönen olayları tahkiye ediyor.

Yayınlandıktan yedi yıl sonra, 16 Mayıs 1982’de satın almışım Gönül Doktoru’nu. O dönem lise ikide okuyordum. 1982’de okuduğum roman beni oldukça derinden etkilemişti. Bu yıl tekrar okudum. İnsanın gönlünden uzaklaşmasının sakıncalarını gözler önüne serer yazar.

Kitabın adı, Gönül Doktoru. Şehirden köye giden Orhan’ın köy hayatını sevmesi ve köyün imamı Selim Hoca ile tanışmasıyla birlikte gönlünün derinliklerine doğru çıktığı yolculuğu anlatır yazar. Bu yönüyle oldukça yoğun bir romandır. Köy hayatı ile şehir hayatının çerçevesi çiziliyor romanda.

Buyurun romandan bir kesit okumaya:

O gün Orhan bahçeden dönüyordu. Köye girmek üzereyken şose tarafından bir otomobilin geldiğini görmüş, yolun kenarına çekilip beklemeye başlamıştı. Halil, Orhan’ın yanına gelince otomobilini durdurmuş, tebessümle karışık bir gururla sormuştu:

Gel bakayım buraya, küçük! Beni tanımadın mı?

Orhan, niçin tanıması gerektiğinianlayamadığı için biraz da hayretle şöyle demişti:

Hayır, tanıyamadım!

Tanınmamak, köylülerin kendini ilk anda tanıyamayacağı kadar değişmiş olmak Halil’in hoşuna gitmişti:

Kimin oğlusun sen?
Muzaffer Bey’in oğluyum, amca. Ama babamı tanımazsınız her halde. Ben bu köyden değilim. Ahmed Amcalarda misafir kalıyorum.

Halil bir tuhaf gülümsedi:

Tanırım, senin babanı iyi tanırım. O da meşhur kompradorlardandır.

Sonra gaza basıp büyük bir gürültüyle köye girmişti.

Orhan hiç tanımadığı bir adamın babası aleyhindeki sözlerine çok içerlemişti. Hem babasının öyle aşırı bir zenginliği yoktu ki… Olsa bile zengin olmak suç muydu? Sonra bu adamın da altında arabası vardı. Öyleyse kendisi de kompradordu. (Gönül Doktoru, s. 8788)

3. YAŞADIĞIMIZ GÜNLER Eleştirel Bir Yaklaşım,Rasim Özdenören, Deneme, İnsan Yayınları, İstanbul1985.

Rasim Özdenören, 1940 Kahramanmaraş doğumlu. Edebiyatımızın öykü, deneme ve roman türlerinde eserler kaleme alan Rasim Özdenören, 23 Temmuz 2022’de Hakk’a yürüdü. Rabbim gani gani rahmet eylesin. Aramızdan güzel insanlar tek tek ayrılıyor.

İlk baskısı 1985 yılında yapılan bir deneme kitabıYaşadığımız Günler. 27 Nisan 1987’de satın almışım Yaşadığımız Günleri. Aldığım günlerde fakülte üçüncü sınıf öğrencisiydim ve büyük bir heyecanla okumuştum bu kitabı. Aradan yıllar geçtikten sonra tekrar elime aldım ve okudum bu deneme kitabını. Kitap dokuz bölümden oluşuyor. Bu bölümler şunlar: Çeşitli Yönleriyle Genel Görüntü-Örtülü Putlar-İnsan ve Çevresi-Rakamlarla Yaşayan İnsan-Tüketim Baskısı-Gelirin Dengesiz Dağılımı ya da Nüfus Planlaması, İletişim, Açlık, Okuma Yazma, Suç-Bazı Özet Sonuçlar. Toplamda 51 denemeyi içinde barındıran kitapta yazar insanın dünyayla ilişkisini sorgulamaya çalışır. Bunda derinlikli bir bakış açısını yakalayan yazar, aradan neredeyse kırk yıla yakın bir zaman geçmesine rağmen hâlen yine canlılığını korumaktadır.

Yaşadığımız Günlerde çağın insanını bekleyen tehlikeler karşısında onu uyarmaya çalışan bir derinlik görmekteyiz.

Yaklaşık 37 yıl önce kaleme alınan aşağıdaki yazıda Rasim Özdenören insanlığın nereye sürüklenmek istediğini açıklıyor. Bir yazar olarak o, sorumluluğunu yerine getirmiş. Ülkemizin siyaset ve bürokrasi basamağında yer alanlar acaba bunu ne kadar görüp tedbir aldılar? Bilmiyorum: Karar sizin. Buyurun Yaşadığımız Günlerden tadımlık bir metne:

Tabiattan Uzak Düşen İnsan

İnsanlar yaşadıkları gayritabii ortamlardan kaçabilmek için vesileler icat ediyor. Bir fabrikanın, bir büronun dar, kapalı sınırları içinde yıl boyu yaşamaya mahkûm olanlar doğaya açılmak, kentlerin dışında birkaç hafta geçirebilmek için özlem duyuyor. Endüstri, insanları yeni bir yaşama biçimine doğru zorluyor, Birkaç haftalığına, kentlerden uzaklaşarak tatil geçirmeye gidenler, bu kez kendilerini gerçek tabiatın değil, fakat ‘düzenlenmiş bir tabiat’ın içinde buluyorlar. Tabiata dönüş gayretleri, insanları bu kez başka bir düzlemde tabiattan uzağa düşürüyor. Bu durum da endüstrileşmenin sosyal hayata bir tür yansıması olarak görülebilir.

Ne var ki, artık tatile çıkmakla bronz bir tene sahip olmak eşanlamlı hale gelmiştir. 19. Yüzyılda bronz ten köylülere ve çiftçilere özgü düşük bir hayat standardının bir göstergesi sayılırdı. Tarlada, güneş altında çalışanlar kendiliğinden bronz bir tene sahip olduklarından, bronz ten yüksek gelir düzeyinde yaşayanlarca küçük görülürdü. 20. Yüzyılda durum değişti. Köylüler ve çiftçiler giderek fabrika işçileri haline gelirken kapalı yerlerde renkleri de ağarmaya başlamış, buna karşılık tatile çıkma imkânını elinde bulunduran yüksek gelirliler bronzlaşmıştır. Bronz ten, artık yüksek gelirin, dolayısıyla yüksek hayat standardının göstergesi olarak kabul edilmektedir. Bronz ten, bireyler için toplumda bir farklılığın işareti sayılmaktadır. Hal böyle olunca artık yapabilen herkes dişinden tırnağından artırıp denize, güneşe koşuşturmaktadır. İşte bu kümede yer alanlar için Amerika’da şimdilerde ‘bronzlaşma salonları’ açılmaktadır.

(…)

Şimdi, bu durum neyi gösteriyor? Artık, önemli sayılan şey güneşten yararlanmaktan çıkmış, bonz ten sahibi olmaya dönüşmüştür. Bu iş için ‘yapay güneş ışınları’ kullanılmaktadır. Bütün bu mekanizmalar insanları şu veya bu yoldan tüketici olarak devreye sokmanın aracı olarak üretilmektedir. Tabiat özlemi çeken insanlar, bu kez yapay mekânlarda, gene tabiattan yalıtılmış bir hayat yaşamaya zorlanmaktadır. (YG EBY, s. 5859)

Tadımlık Kitaplar-22’nin sonuna geldik. 22 ay boyunca tadımlık kitaplardan kesitler paylaştık, inşallah bundan sonra da devam edeceğiz. Ana Kitab’ın doğrultusunda tali kitapları okuma yolculuğuna devam. “Her kitap bir insandır; her insan bir kitaptır. Yeter ki okumayı bilelim. Allah’a emanet olunuz.

Daha Fazla Yükle

Yorum Bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Çok Okunanlar