Edebiyat
Tadımlık Kitaplar-27 2023 Ocak
EKLENDİ
-:
Yazar:
Murat ErdoğanSelamün aleyküm Sevgili Okur,
Tadımlık Kitaplar 27. sayısında. Ocak, miladi yılın ilk ayı… Her şeye yeniden ve yeni bir heyecanla başlanılan bir ay… Geleceğe dair umutlar muştulayan bir ay… Soğuk havanın ‘Ben buradayım!’ dediği bir ay… Ali Şir Nevai’nin, Şeyh Galip’in, Nef’i’nin, Arif Nihat Asya’nın, Ziya Osman Saba’nın ve adını burada anamadığımızı nice edip ve düşünürlerin ruhunu Hakk’a, Sevgiliye teslim ettiği bir ay… Kış mevsiminin güzidesi kar’ın tüm canlılarca özlemle beklendiği bir ay… Sohbet ve yazının kitaba, kitaplara dönüştüğü bir ay…
Ocak… Yılın ilk ayı olması dolayısıyla içinde umutlar, heyecanlar ve sevinçler barındırır. Hareketlilik ayı olduğu için yoğun etkinlikler gerçekleştirilir. Günler kısa, geceler uzundur. Bu, uzun geceler bize yeni kapılar aralar. Yeni kapılar yeni heyecanlar demektir. İnsan ideali doğrultusunda ne kadar çalışırsa yorulmak nedir, bilmez. Rabbim bizlere, idealimizin Allah rızası olduğu adımlar atmayı nasip etsin.
Yeni başlangıçlar, yeni okumalar ve yeni yolculuklar dileğiyle 2023 yılı tüm Müslümanlara ve insanlığa hayırlı uğurlu olsun.
1) ATEŞ YALIMI ÜSTÜNDE BİR TOPLANTI, İsmail KILLIOĞLU, öykü, Edebiyat Dergisi Yayınları, Ankara 1974.
11 Nisan 1947’de Kahramanmaraş’ta doğan yazar ve akademisyen İsmail Kıllıoğlu, edebiyatımızın dikkat çekici isimlerindendir. Öykü, deneme ve incelemeleriyle temayüz eden yazar, gençlik yıllarından itibaren sanat-edebiyat çevrelerinde bulundu ve eserler verdi. Birçok süreli yayında yazıları yayımlandı. İlk öykü kitabını 1974’te Edebiyat Dergisi Yayınları’nda Ateş Yalımı Üstünde Bir Toplantı adıyla okurla buluşturan Kıllıoğlu, ikinci öykü kitabını 1984’te Hayata Uyanış adıyla yayımladı. Düşünce ve Duyarlık, Edebiyat ve Suç ile Düşünce ve Özgürlük yazarın deneme kitapları arasındadır.
Ateş Yalımı Üstünde Bir Toplantı’yı yayımlandıktan yaklaşık on bir yıl sonra 1985 Nisan’da Balıkesir’de fakültenin ilk yılındayken satın almışım. O günlerde büyük bir merakla okumuştum. Tadımlık Kitaplar için yıllar sonra tekrar okuyunca içimi derin bir hüzün kapladı. Bu hüzün biraz da bir dostu yıllarca ihmal etmenin sonucuydu. Ama geç de olsa okumak da yine bir teselli kaynağı olsa gerek.
Ateş Yalımı Üstünde Bir Toplantı yazarın ilk hikâye kitabıdır. Kitap “Yalnız Bırakılmış Adam”, “Şavk”, “Karanlığın Bir Yerinde Uyanıkken”, “Düş Kurma”, “Ateş Yalımı Üstünde Bir Toplantı”, “Düğün”, “Ay Doğarken”, “Kesit”, “Fetret” ve “Yolculuk” adlı hikâyeleri içermektedir. 1960’lı yılların Türkiye’sinden insan manzaraları okuru bekliyor.
Yazarın 2011 yılı şubat ayında Ay Vakti dergisinin Genel Yayın Yönetmeni Şeref Akbaba ile yaptığı mülakatta bu kitaba ilişkin sorulan soru ve cevap aşağıdadır:
– “Ateş Yalımı Üstünde Bir Toplantı” ilk öykü kitabınız. İsminden, yayınlanma sürecinden bahseder misiniz?
– “Ateş Yalımı Üstünde Bir Toplantı”, evet ilk öykü kitabımdır. Kitaba ismini veren bir öykünün de adıdır bu. Bu konudaki düşüncelerimi ana hatlarıyla bazı konuşmalarda (mesela Gelişme, Mavera, İlim ve Sanat vb. dergilerde) dile getirdim. Söylenmiş bir düşünceyi, görüşü tekrar be tekrar etmek bana aptal işi, reklam gibi geliyor. Gerçi çağımızın da belirgin özelliğidir. “Reklamlarda yaşamak!”, yani aptallığı veya aptalca yaşamak. Kitabın yayımı, Hukuk Fakültesi’ni bitirdiğim yıldır. (1974) Hukuk Fakültesi sınavları tam anlamıyla maraton koşusu benzeri zorlu olurdu. Otuz beş, kırk gün sürerdi. Böyle bir sınav cangılındayken, sanırım, cumartesi günü bir dersin sınavından çıkmış, Bermutad Bayındır sokaktaki kahveye (adı Platin olmalıydı) uğramış, nihayet akşam olduğu için eve gitmek üzere kalkmıştık. Yolda Tahir Yücel ile karşılaştık, hoşbeşten sonra, daima ve hep acul heyecanıyla; “Kitabın kapağı çok güzel olmuş” deyiverdi. “Edebiyat Dergisi Yayınları”nın o dönem kitap kapaklarını Devlet Tiyatroları dekoratörü Hüseyin Mumcu yapardı. Kitapların muhtevasını Mumcu’ya Nuri Pakdil anlatır, bir ölçüde de ne istediğini belirtirdi. Mumcu bazı eskizler hazırlayıp getirir, üzerinde epeyce bir tartışma yapıldıktan ve elbette Nuri Pakdil’in adeta beğeni onayından sonra o kitabın kapağı kararlaştırılmış olurdu. Doğrusu Hüseyin Mumcu’ya, o kadar farklı beğenilere cevap verebildiği ve Nuri Pakdil’in nazik, titiz ve müşkülpesent rikkatlerini sabırla karşılayabildiği için, hem acır, hem de imrenirdim. Sağ ise sağlık ve afiyetler, ölmüşse rahmet diliyorum Mumcu’ya. İşte. Tahir’in verdiği haberi, o sıralarda devam eden kitap kapaklarından birinin daha bitirildiği şeklinde anladım. Fakat Tahir “ismi de güzel olmuş” gibi bir şey söyleyince, farklı bir durumdan söz ettiğini sezdim. Çok geçmeden mesele anlaşıldı. Nuri Pakdil, zaten gündemde olan hikayelerin kitaplaştırılmasını, kapağını yaptırmakla, sürpriz şekline dönüştürmüştü. Kuşkusuz, hele bu ilk kitap ise, heyecan duymamak, ancak mutluluk imgesini kullanarak anlatabileceğimiz o farklı duyguyu yaşamamak söz konusu edilemez. Böyle olmakla birlikte, içimde bir tür “endişe”nin veya beklenmedik bir kaygının varlığını duyduğumu söylemeliyim. Onlardan kaynaklanmasa bile, bu endişeye, kaygıya bağlamaya teşne bir takım nedenler de buluyordum. Bir defa hikâyelerin kitap şeklinde yayımını erken buluyordum. Buna bağlı olarak düşünce ve sanat alanında benim için önemli olan kesintisiz ve hayatın bütününe nüfuz etmiş bir yaşama üzere olmak ve kendi bağlamında üretken kalabilmektir. Bunu bir düstur olarak, bugüne kadar sürdürdüm. Vitrinde, sahnenin önünde olmaya kendi payıma hiç nazik olmadım, öyle olanlardan ve eserlerinden hiç de keyif almadım. Her neyse!.. Bir başka neden, yazı çalışmaları daha eskiye dayanan yazarların bu çalışmalarının benimkinden önce kitaplaşması gereğini, bir ahlaki zaruret, bir saygı riayeti şeklinde görüyordum. Son olarak hikâye kitabına, kitapta yer alan bir hikâyenin adının verilmesi öteki çalışmaları gölgeye çekmek gibi geldi bana daima. Ayrı ve genel bir isimdi düşündüğüm. Sanıyorum “içten içe” böyle isimlerden biri olarak zihnimde şekillenmiş olmalıydı daha o zamanlarda. Nitekim bu ibareyi daha sonra bir hikâyeye başlık olarak kullandım. Neden şeklinde nitelendirdiğim bu şeyler, ne bir hayıflanmayı, ne bir itirazı, ne de bir mazereti işaret etmezler. Bir mülahaza, bir temsili düşünce alıştırması olarak görülmelidir. O gün olduğu gibi, bugün de, yıllardan beri görüşme imkânım olmamasına rağmen, Nuri Pakdil’in benzer tasarruflarını hoşnutlukla kabullenirim. “Hatırı” benim için hiçbir şeyle kıyaslanamayacak birkaç insandan biridir. Bu öznel veya özgü olandır. Nesnellik bağlantılı kültür, mücadele, eylem, kavrayış, tutum, düşünce vb. hususlarda, hakikat uğruna, doğruyu ölçü almak durumundayız. Mesele zaten bu da değil.”
Yazarın “Düğün” adlı öyküsü Edebiyat dergisinin Mayıs 1970’te yayımlanan 2. Sayısında okurla buluşmuş. Buyurun “Düğün” adlı öyküden bir kesite:
“Behram’ın düğününün başladığını bildiren yeşil ve ak bezden yapılmış bayrak, güz mevsiminin bir perşembe sabahı direğe asıldı. Geçmiş yılda yapılan düğünlerin çokluğuna karşın bu yıl yalnız bu bir düğün vardı. Bundan ve halkın Behram’ın babasını sevmelerinden dolayı ilginin çok olacağı önceden biliniyordu. Bir yönüyle de köydeki insanların sevilip sevilmediği böyle çeşitli olaylarla ortaya konulurdu. Behram’ın düğününe köyün içinden katılanların yanında uzak ve komşu köylerden gelen seymenlerin çokluğu da eklenince düğünün eğlenceli geçeceğine inanılıyordu. Elbette bu düğünde yapılanlar geleneksel düğünlerden ayrılık göstermiyordu. Ancak başka bir düğünün bulunmayışı halkın daha bir coşkunluk, hareketlilik göstermesinde, ne de olsa etken oldu. Gündüzleri oynanan oyunlar, çekilen halayların yanında, geceleri ‘Sinsin’ denilen ateş çevresinde yapılan güreşimsi gösteriler oldukça ilgi uyandırmış, düğünlere katılmayı kendilerine yasaklamış olan bazı yaşlıları bile seyretmeye çekmişti. Gelinin indirilmesinden bir gün önce yapılan orta oyunu ise gerçekten güzel olmuş, seyircilerin düğün anıları arasına ayrı bir biçimde, ileriki günlerde, yıllarda buruk bir tatlılıkla anlatacakları olaylar içine karışmıştı bile.
Gelin Besni’den getirilecekti. Düğünün bitiminden bir gün önce beş altı kişilik, çoğunluğu kadın olan bir topluluk Kına yakmağa gittiler. Bir gün sonra pazar sabahı da gelin alayı varacaktı Besni’ye.
Ne var ki düğünün oluşunu, köyün iki bakkalından en eskisi Zübeyir, bir çeşit kıskançlık duygusu içinde pek istemiyordu. Bunun için bir süre dükkânda gözükmedi. En büyük oğlu Ferhat’ı yerine bıraktı. Zaten dükkânın birçok işlerini yapan oydu, ama yönetim bütünüyle babasının elindeydi.”
(Ateş Yalımı Üstünde Bir Toplantı, s. 32-33)
2) OKUMA UĞRAŞI, Akşit GÖKTÜRK, inceleme, Yapı Kredi Yayınları, İstanbul 2001.
27 Aralık 1934’te Van’da dünyaya gelen Akşit Göktürk, 26 Şubat 1988’de İstanbul’da vefat etmiştir. Daha çok deneme, inceleme ve çeviri türlerinde eserler veren yazar, edebiyatımızda kendine özgü bir ada özelliği taşır. 1958’den 1988’e kadar deneme, inceleme ve çevirileri dergilerde yayımlanan Akşit Göktürk, düşünce dünyamızın önemli bir şahsiyetidir. Çalışmaları Varlık, Yeni Dergi, Türk Dili, Yeni Ufuklar ve Çağdaş Eleştiri gibi dergilerde yayımlandı.
Okuma Uğraşı, ilk defa 1978 yılında yayımlanmış. Kitabın alt başlığı Yazın Metninin Kavranışında Okur-Metin-Yazar’dır. İçindeki bölümler şunlar: Giriş, Dilbilim ile Metin, Geleneksel Yaklaşımlar, Kurmaca Kavramı, Canlı Metin, Sonuç. Bendeki baskısı 2001 tarihli. Okuma Uğraşı’nı 2004 yılında Ankara’da satın almışım. O yıllarda büyük bir merakla okumuşum. Notlar almışım, birçok yeri çizmişim. Kütüphanemde tekrar bana kendini gösterince bu kitabı da sizlerle paylaşma isteği duydum.
Yazar kitabına epigraf olarak Yunus Emre’den şu dörtlüğü almış:
“Yigirmi dokuz hece
Okusan uçtan uca
Sen elif dersin hoca
Mânası ne demektir”
Buyurun Okuma Uğraşı’dan düşünce kesitlerine:
“Okuma Edimi
“Ne zaman bir şey okusak, ilgimizin iki yönde birden işlediğini görürüz. Bunlardan dış doğrultulu, merkezkaç nitelikli olan birincisi ile okumamızın dışına çıkarız hep, bireysel yapıtlardan onların anlamlarına, ya da, gerçekte belleğimizdeki uzlaşmalarla ilişkilerine döneriz. İkinci yön ise iç doğrultulu, merkezcil niteliklidir. Bununla da sözcüklerden, oluşturdukları daha geniş sözsel örgülerin anlamını geliştirmeye çalışırız,” diyor Northrop
Frye. Yazınsal yapıtların okunması konusunda söylenmiş bu sözler, görüldüğü gibi, okur etkinliğinin en canalıcı ilkesine parmak basıyor. Sanat yapıtının, diliçi bir dizge oluşunun yanısıra, içinde yoğrulduğu ortamın, metnin somut varlığı dışında görünen, birçok dizgesiyle de ilişkisini belirtmeye çalıştık. Bir metnin anlamlarını ya da göndergelerini bulgulamanın, okurun bu iki yönlü ilişkiyi değişik açılardan irdelemesiyle gerçekleşeceğini de açıklamak başlıca çabamız oldu. Frye’ın dış doğrultulu dediği ilgi, hiç kuşkusuz, en başta metnin donanım gereçlerine yöneliktir. Okurun, toplumsal tarihsel değer dizgeleri ile yazınsal geleneklerden oluşma bu donanımı, okuma sürecinde bir art-alan ön-alan etkileşmesine sokarak, yazarın belli gereçleri seçme ilkesini bulgulama çabası, dış doğrultulu, metindışı anlambilimsel alanlardan yola çıkan bir çabadır. Bir metnin göndergesine temel olacak bilgilerden çoğu, okur bilincinin metindışına dönük bu ilgisiyle edinilir. Ancak, kurmaca bir metnin edilgin bir bilgiler dağarcığı olmadığını da biliyoruz. “Her bilgi gösterişçisi okurun bilmek zorunda olduğu, her toy okurun da içgüdüsüyle bildiği şey, romanları da kapsayan simgesel dizgelerin birer anlam yığınağı değil, belli türden etkinliklere katılmaya bir çağrı olduğudur.” Okurun katılması gereken bu belli türden etkinlikleri de bir yapıtın metiniçi dilsel ilişkilere yönlendirir. Bu noktada Frye’ın sözünü ettiği ikinci yön işe karışır.
Bir metinde, sesbirimlerden tümceye, tümceden bütüne dek, dilbilimsel öğeler, yalnız somut bir yüzey anlamını oluşturmak için değil, okuma sürecinin her aşamasında, gelecek anlamları da, değişik metin kesimleri üstündeki izdüşümleriyle sezdirmek için vardırlar. Kurmaca metinde, tümcenin dilbilimsel anlam sınırları içinde açıkça söylediğinin yanısıra, tümce öbeklerinin çağrıştıracağı örtük anlamlar da önemlidir. Bu örtük anlamlar metnin tümce, sözce, bilgi gibi ham gereçleri ile okur bilincinin bir arada işlemesiyle açıklığa kavuşur. Bir metinde izlek diye belirlediğimiz kavram, tümcelerin çoğunlukla doğrudan doğruya söyledikleriyle iletilirken, metinde açıkça söylenmeyenin bütünlenmesinde payı olan kavrayış çevreni de metnin dilsel öğeleri arasındaki eşgüdümlü etkisiyle oluşur. İzlek ile kavrayış çevreninin birlikte oluşturdukları ortak yapının ise, okuru yazarca amaçlanmış göndergeye hangi etkilerle güdeceğini daha önce örneklemeye çalıştık.
Okuma edimi, baştan sona, önümüzdeki metni okuma yaşantımızın geçmişi, şimdisi, geleceği arasında bir etkileşmedir. Okurun bilinci metnin bir aşamasında, beklentisiyle uyuşmayan türden bir durum ya da olgu ile karşılaştığı an, bellek aracılığıyla hemen metnin öncesine uzanır. Yeni durumun metiniçi bir artalana bağlanması çabasıdır bu. Yalnız, bu çaba ile şimdi varlık kazanan her anlam kesin değil, sonraki okuma aşamalarında değişmeye açıktır. Bütün gazete romanları, polis romanları, güdüm-kurgusunun okurun bu etkinliği üstüne temellendirilmesine en yalın örneklerdir. Bir polis romanı okuru, kaç kez tam yakaladığını sanır suçluyu, ama hep yanıldığını anlar, yeniden başlar işe.”
(Okuma Uğraş, s. 131-132)
3) ŞİİRLER (1968-1990), Hüsrev HATEMİ, şiir, Dergâh Yayınları, İstanbul 1998.
Hüsrev Hatemi 12 Aralık 1938’de İstanbul’da dünyaya gelmiş. Şair, yazar ve tıp profesörü Hüsrev Hatemi şiir, deneme, anı ve inceleme kitaplarıyla çağın insanına seslenmiştir. Şiirleri geçen hayatın ve yaşanan anın izlerini sürer. Kendine özgü bir şiir dili yakalayan şairlerimizdendir. Kendi havasını, dilini, kültürünü vb. her şeyi şiirine taşımakta sakınca görmez şair.
Şiirler (1968-1990) ilk defa 1990 yılında yayımlanmış. Bu şiir kitabı, şairin daha önce yayımlanan “Tapu Sicil Muhafızı”, “Akşam Gümrükçüleri”, “Zamanın Sesleri”, “Eski Kentte Bir Gece”, “Lodosçu”, “Grili Çocuk” ve “İstikbal Diken Terzi” adlı şiir kitaplarının bir araya getirilmesiyle oluşmuştur. Zaten bu kitabın bölüm başlıkları da bu kitap isimleridir. Yazarın ayrıca onu aşkın deneme kitabı ile hatıra kitabı ve inceleme kitapları bulunmaktadır.
Şiirler (1968-1990) kitabının ikinci baskısı 1998’de yapılmış. Ben de bu baskıyı 1998’de İzmit’teyken bir İstanbul ziyareti sırasında almışım. Zaman zaman şiirlerini okuduğum bir şairdir bilge insan Hüsrev Hatemi. O günden bu yana değişik zaman dilimlerinde bu kitaptan bahtıma düşen şiiri arar ve okurum.
Buyurun kitaptan Çeşmibülbül şiirinin derinliklerine:
“Kalbler sırçadan yaratılmış bir kere,
İmkân yok sağlam yürekle ölmeye.
Her yer cam kırığı her yer…
Ve sırçaları toplayan kişiler,
Camdan bilyalar yaptırıyor;
Tokuşturmak için zevkle,
Dedikodu meclislerinde.
Oysa yüreklerin kırıkları,
Katılarak birbirine
Çeşmibülbül kadehler üflenmeliydi,
O zaman işte Çocuk, âh o zaman,
Benim kalbim senin,
Menderes’in kalbi İnönü’nün
Fikret’in kalbi Âkif’in kalbiyle
Renklenir ve kıvrılır giderdi,
Bir Çeşmibülbülün hârelerinde.
Sert ve kaçınılmaz içkisini ihtilâfların,
Veyâ sevdâ acılarının,
Buruk, is kokulu çayını,
İçenler hüzünlenirdi
Kulaklarında senin şarkın,
Gözleri hârelerde.”
(Şiirler -1968-1990- s. 139)
Tadımlık Kitaplar-27’nin de sonuna geldik. Bu ay, daha çok eski günlere ait kitaplarla huzurunuza çıktık Ey Okur. Eski kitaplar, yeni kitaplar… Zamanın mührünü taşır tüm kitaplar. Çünkü insan, bütün zamanlara ait. İnsan’dır yeryüzünde sınava tâbi olan, başka bir canlı değil. Sınavın gereğidir hayatı okumak, insanı okumak, tabiatı okumak, evreni okumak… İnsan bir muamma. Bu muammayı çözmek için Yaratıcı’nın işaretlerine dikkat etmek gerek. Allah’a emanet olunuz.
Beğenebileceğiniz Gönderiler


Kışın Serencamı

Yahudilikte Tanrı’yı Bilme ve İnanma

Vefa Taşdelen’in “Düşünmek Özgürlüğü” Kitabında Düşüncenin Diyalektiği veya Düşünceye Giden Yol Üzerine

Çok Okunanlar
- Düşünce-
Ayçin Kantoğlu: İsrail Örgütlü Bir Kötülüktür…
- Düşünce-
Prof. Dr. Erol Göka: Modern Zamanlar için Yeni Bir Milat; Gazze’den önce ve Gazze’den Sonra…
- Edebiyat-
Tiflis Müftüsü (Doğu Gürcistan Baş Müftüsü) Eminov Etibar Bey’le Röportaj
- Dünya-
Özbek Mutfağının Nazende Güzeli: Kök Çay
- Dünya-
Selam Sana Gazze
- Din ve Hayat-
Mehmet Taşkıran Hoca’nın Vefatına Tarih
- Din ve Hayat-
Elleriyle Yazıp Allah’a İftira Atanlar
- Dünya-
Bir Kudüs Bir Özgürlük