1. Anasayfa
  2. Edebiyat

Tadımlık Kitaplar -34

Tadımlık Kitaplar -34
0

 

Selamün aleyküm Sevgili Okur,

34. sayısıyla Tadımlık Kitaplar huzurlarınızda. Ağustos, yaz mevsiminin son ayı… Artık bağdan, bahçeden toplanan sebze ve meyvelerin kışlık hazırlığının yapılmaya başlandığı bir ay… Sıcaklığın kendini iyice hissettirdiği bir ay… Öğrencilerin fiziken, ruhen ve sosyal yönden kendilerini salıverdiği bir ay… İş gücün yoğunlaştığı bir ay… Herkesin ya deniz sahillerine ya da yaylalara sığındığı bir ay… Aynı zamanda ağustos milletimiz için zaferler ayıdır. Hüsrev Hatemi “Ağustos Melâli I” adlı şiirinde duygularını şöyle anlatıyor:

“Cesâret kalbim, cesâret! / Sustun bütün kış, ürktün kırılmaktan; / Çok gerilerde kaldı derken kar, / Sonra bahar / Ve Temmuz geçti. / Yasımız duruldu, coşkumuz geçti… / Ne ümit var artık ne korku; / Ağustos gecesinde ağulu /

Sesleri yalnız böceklerin… / Cisim sarayı yıkılmadan, / Yeni bir sevinçle yıka haydi / Geçmiş günlerin kıştan kalan, / Balçığını sanmam ki arınsın. / Bir devletin inkırazı sanırsın, / Ağustos güze terk eder mülkünü / Ve Zaman’ın Mehter Bölüğü, / İcra-yı âhenk edip sürekli, / Örtüyor gidenlerin çığlığını… / Cesâret ey kalbim, cesâret!” (Ağustos Melâli Toplu Şiirler, Hüsrev Hatemi, Dergâh Yayınları, İstanbul 2018.)

Ağustos ayı Joseph Conrad’ın, Orhan Hançerlioğlu’nun, Nabizade Nazım’ın, Feridun Fazıl Tülbentçi’nin, Michel Zevaco’nun, Abdülkadir Bulut’un, William Blake’in, Thomas Mann’ın, Can Yücel’in, Bertolt Brecht’in, Nihat Sami Banarlı’nın, Mahmut Yesari’nin, Margaret Mitchell’in, Necmettin Halil Onan’ın, Tacizade Cafer Çelebi’nin, Honore de Balzac’ın, Cesare Pavese’in, Blaise Pascal’ın, Tevfik Fikret’in, Federico Garcia Lorca’nın, Ömer Faruk Toprak’ın, Lady Mary Wortley Montague’nin, Orhan Seyfi Orhon’un, Turgut Uyar’ın, David Hume’ın, Abdülbaki Gölpınarlı’nın, Cesare Pavese’in, Truman Capote’ın, Ali Ekrem Bolayır’ın, Charles Baudlaire’in ve Resmî Ahmet Efendi’nin yanı sıra bilemediğimiz daha nice şair ve yazarın vefat ettiği bir ay…

Ağustos ayı, yılın bir diğer sıcak ayı… Yavaş yavaş tatil ve akraba-memleket dönüşlerinin arttığı bir ay… Eğitim öğretim çalışmalarına yönelik hazırlıkların arttığı bir ay… Alın teri ve göz nurunun devam ettiği bir ay… Çocukların ve gençlerin duygusal heyecanının arttığı bir ay… Sünnet ve evlilik düğünlerinin devam ettiği bir ay… Malazgirt ve 30 Ağustos zaferlerinin kutlandığı bir ay… Yavaş yavaş taşradan kente dönüşlerin yoğunlaştığı bir ay… Rabbim bizleri hayatını rızası doğrultusunda sürdüren kullarından eylesin. Bütün zamanlarımızın bereketlenmesi dileğiyle Allah’a emanet olunuz.

 

Allah’ın selamı üzerinize olsun. Tüm Müslümanların küfür ve nifak ehline karşı basiret ve feraset sahibi olması için Allah’a gönülden yakaralım. Allah bizleri razı olduğu kullarından eylesin.

1. BALKAN YOLCUSU, Füruzan, gezi-röportaj, Yapı Kredi Yayınları, İstanbul 2013.

 

29 Ekim 1935’te İstanbul’da dünyaya gelen Füruzan (Feruze Selçuk, Füruzan Selçuk, Füruzan Yerdelen), küçük yaşta babasını kaybetmiş ve annesinin gözetiminde büyümüştür. Asıl adı Feruze Selçuk’tur. Edebiyatımızda Füruzan imzasını kullanır. Balkanlardan sürülen bir babanın kızı olmasına rağmen annesinden babası hakkında doğru dürüst bilgi alamamanın ızdırabını yaşar sık sık.

Bireyselliği ve modern kent hayatını sadece anlatan değil aynı zamanda yaşayan biridir. Akrabalık bağları pek gelişmemiş olan yazarın Macit Gökberk ve eşi Zahide Gökberk’le kurduğu yakın ilişki akraba ötesi bir nitelik taşır. Annesinin ölümü, Füruzan’ı derinden etkiler. Turhan Selçuk’la evlenen yazar, ilkokuldan sonra eğitim hayatını devam ettirememiştir.

Kendi çabalarıyla entelektüel gelişimini sürdüren yazar, erken yaşta dünya klasiklerini okumuştur. Hayatını ürettiği telif eserler ile haber ve söyleşilerden elde ettiği kazançla sürdüren yazar, sinema sanatıyla da yakın ilişki kurmuştur.

Parasız Yatılı (1971), Kuşatma (1972), Benim Sinemalarım (1973), Gül Mevsimidir (1973), Gecenin Öteki Yüzü (1982) ve Sevda Dolu Bir Yaz (1999) olmak üzere altı hikâye kitabı yayımlanan Füruzan öykülerinde bireyin iç dünyasını çözümlemeye çalışır. Kırk Yedi’liler (1974) ve Berlin’in Nar Çiçeği (1988) adlı iki romanının dışında Lodoslar Kenti (1991) adlı bir de şiir kitabı vardır.

İlk öyküsü Taşralı 1968’de Papirüs dergisinde yayımlanmıştır. Denemeleri ve diğer çalışmaları süreli yayınlarda yayımlanmaya devam eden Füruzan, edebiyatımızın bireysel yönünü işleyen başarılı yazarlarımızdan biridir.

Eski Yugoslavya’yı ve Bosna-Hersek’i savaşın en şiddetli olduğu dönemlerde gören Füruzan, Bosna’dan ayrıldıktan bir gün sonra anıt eser Mostar Köprüsü’nün bombalandığı haberini almış ve çok üzülmüştür. Bosna-Hersek, Makedonya, Bulgaristan ve Yunanistan’ı kapsayan Balkan Yolcusu, yazarın tek gezi yazısı kitabıdır. İlk defa 1996 yılında yayımlanan Balkan Yolcusu ile sanki baba tarafının izlerini sürmek istiyor gibidir.

Balkan Yolcusu’nun ilk sayfalarında şöyle der Füruzan: “Aynı gün öğleden sonrası Makedonya’ya adım atıyoruz. Benim ilk Rumeli’ye girişim. Dünyanın Uzakdoğusu ve Avustralya’sı dışında bunca geziden buraya hiç mi zamanım kalmadı?

Oysa Balkanlar, çocukluğumun gizem dolu masallarını oluşturur. Sarp dağlar; Tuna, Vardar, Meriç gibi ünlü nehirler; sert kışlar, kabartılmış yün yataklar, ak sabun kokuları. Hiç bilmediğim, hiç görmediğim yerlerin türküleri. Değişik kültürlerin, dinlerin insanlarına dair dostluk anıları. Kitaplardan okuduğum, çağlar boyu geçmişimizi oluşturan bir tarih birikimi…

Birlik gazetesinden, bizi karşılamaya gelen bir foto muhabiri ve bir gazeteci var. Fotoğrafçı arkadaşım Ramazan Öztürk’le haberleşmişler. Grand Otel Üsküp’e bırakıyorlar, bizi.

Tam Vardar Nehrinin yanında, otel. Kentin en dikkat çeken özelliği nehrin iki yanındaki yerleşimlerin ayrımı. Bir yaka Türklerin, ötekisi Hıristiyanların. Nehrin üzerindeki Osmanlı köprüsü, bu doğal sınırı tüm çekici yalınlığı, sağlamlığıyla güzelleştiriyor.”

“Tarihi Değerlendirmek, Salt Envanterler Çıkarmak mıdır?” adlı yazısında tarih ve tarihî eser konusuna yönelik kendine özgü bir bakış geliştirme arayışındadır yazar:

 

“Karlı dağların başında Salkım salkım olan bulut Saçın çözüp benim için Yaşın yaşın ağlar mısın

Yunus Emre

Uçak biletlerine uçuş numarası almak o kadar uzuyor ki arkalarında kalan sosyalizmin getirdiği güvenceyi hâlâ büyük bir tembellikle kullanma alışkanlığından ötürü, yapılan işlemin ağırlığı bize bir saat kaybettirdi.

Kalkandelen’e de ancak ikindiye doğru hareket edebiliyoruz. Kalkandelen (Tetevo) bir dağın eteğine kurulu. Arnavut nüfus çoğunluğu oluşturuyor burada. Çarşıdan geçerken ara sıra yerel giysileriyle Arnavutlar göze çarpıyor. İftar saatinin yaklaştığı alışverişin hızlanmasından belli.

19. yüzyıl yapımı Alaca Camii’nin önüne çekiyoruz arabayı. Caminin dört cephesini uyumlu çiçek süslemeleri beziyor. Oradan Harabati Tekkesine gidiyoruz. Tekke tam dağa yaslanmış; geniş bir alana yayılıyor. Dervişler kahvehanesi, çilekeşhanesi, camisi, kenti kuşbakışı kucaklayan kulesi ile çok güzel bir yer. Kahvehanenin sekileri, göbek tablası, kapıları, tavanı incecik bir tahta işçiliğiyle yapılmış. Çatıyı çevreleyen oymalı ahşap girlantlar akşamın pusunda bitiriliş çizgileriyle daha da belirginleşiyor. Tavanın orta kabartmaları çiçek ve yaprak motifleriyle bezenmiş. Eriyen karların suları yıpranmış damdan akıp bu benzersiz yapıyı giderek çürütüyor.

Nasıl korumalı buraları? Hep bunu düşünüyorum. Bizler, Unesco bu eserler için neler yapabiliriz? Hatta konunun ilgilileri buraları görmüşler midir? Ellerinde sağlam bir envanter var mıdır?

Bize gelince “Bizim Rumeli” derken neler yapmayı düşünüyoruz acaba? Yüzyıllar önce dağların ıssızlığında bir gönül zenginliğine ‘dünya malini’ feda etmiş dervişlerin yarattıkları estetikle elde ettikleri iç huzurunu orayı görünce siz de duyabilirsiniz.”

(Balkan Yolcusu, s. 86-87)

2. SULAR TUTUŞTUĞUNDA, Cemal Şakar, öykü, Hece Yayınları, Ankara 2010.

 

Cemal Şakar, 2 Şubat 1962 Balıkesir-Gönen doğumlu. Öyküleriyle öne çıkan yazarın ilk öykü kitabı Gidenler Gidenler 1990 yılında yayımlandı. Öykü, inceleme ve eleştirileri Mavera, Yönelişler, Kayıtlar, Hece ve Muhayyel dergilerinde yayımlanan yazar uzun süre edebistan.com’u da yönetmiştir.

Öyküleriyle öne çıkan Cemal Şakar’ın yirmiyi aşkın kitabı bulunmaktadır. 1982’de Güldeste dergisinde yayımlanan Beyaz Gömlek adlı öyküsüyle yazarlığa adı atan Şakar, zamanla dil ve anlatım bakımından kendi sesini yakalamış öykücülerimizden biridir. 1999’da yayımlanan Esenlik Zamanları adlı öykü kitabıyla TYB’nin 1999 yılı Hikâye Ödülünü almıştır.

Kasım 2010’da yayımlanan Sular Tutuştuğunda 8 Şubat 2011’de kütüphaneme girmiş. Öykü kitabı, Hece Yayınlarından çıkmış. Kitapta Har, Muntazar, Fragmanlar, Hadi, Tekâsür, Çemberler, Alemdağı’nda Var Bir Panco, Nokta, Karşılaşma, Zindan, Bir Derginin Fenomenolojisi ve Ana Haber Bülteni adlı on iki öyküden oluşmaktadır.

Cemal Şakar bu öykü kitabında öncelikle Anadolu insanını ve Anadolu’yu, sonraysa Müslümanları ve İslam Dünyasını anlatmaya çalışıyor. Sanki öyküleri aracılığıyla insanlara nasihat etmekte, onlarla konuşmakta, onları uyarıp uyandırmakta, ‘insanın’ hâlinin dili olmaya çabalamaktadır. Orhan Güdek onun öyküleri hakkında şöyle der: “Onun öykülerinde ‘zaman’, ‘mekân’ ve hatta ‘vaka’; iç içe geçmiş sarmallar, helezonlar, spiraller hâlindedir; başladığı yerde biten tek bir daire değil, yukarıya ve aşağıya, sağa ve sola, içe ve dışa doğru sürekli genişleyip derinleşen bir özellik arz etmektedir. İslam’a yaslanan bir bakış açısı, tasavvufî, metafizik ve şiirsel bir dil, zamanın ve mekânın olmadığı yahut izafî olarak var olduğu, metafor ve imgelerle yüklü bir yapıdır onun öyküsü.”

Buyurun yazarın Nokta adlı küçürek öyküsünü okumaya:

“Pervane kalemin etrafında dönüp duruyor.

 

Kalem kazayı yazıyor; yaza yaza kendine bir yol açıyor, tükenme pahasına yolunda yolcu.

 

Yollar boyu ne ışık umurunda ne de ateş; yürüyor ışıklar ve ateşler saça saça.

 

Işık mı, ateş mi pervanenin derdi!

 

Gözleri dalmış gitmiş; aydınlık, gözlerini alıyor; alazlarda kendini görüyor. Kanatlarında titrek bir gidiş; kalbinde pıt pıtlar.

 

Kalem yazdıklarından korkuyor; yazgısının peşinden… Pişmanlık mı? Tedirgin oluyor. Duruyor. Bütün mürekkebi bir noktaya akıyor; hokka kuruyor; nokta denizler gibi, okya-nuslar gibi büyüyor da büyüyor; denizler, okyanuslar için kalem kendini tüketiyor; eriyor.

 

Pervane titrek kanatlarıyla ışığın mı, ateşin mi peşind dalıyor deryalara. Kalem noktada sükûn bulmuşken; tutuşmuş sularda pervane küle dönüyor.”

(Sular Tutuştuğunda, s. 55)

 

3. 3 DEFTER, Hicabi Kırlangıç, şiir, Ebabil Yayınları, Ankara 2015.

 

31 Ocak 1966 Amasya doğumlu Hicabi Kırlangıç, edebiyatımıza şiir ve çeviri türünde yirmiyi aşkın eser kazandırmıştır. 1988’den beri Ankara Üniversitesi DTCF’de akademisyen olarak görev yapan şair ve çevirmen Hicabi Kırlangıç, şu anda Büyükelçilik görevini sürdürmektedir. Bir dönem TYB Başkanlığını yapan Kırlangıç, son görevine kadar Mevlana Araştırmaları Derneğinin üyeleri arasında olmuştur.

İlk eserlerini Aylık Dergi’de yayımlayan Kırlangıç Ayane, Düş Çınarı, Edebiyat Ortamı, Kardelen, Yedi İklim, Hece, DTCF Doğu Dilleri, Nüsha (Üç aylık bilimsel araştırma dergisi, kurucusu ve editörlük görevindedir.) ve Türk Dili (TDK) dergilerinde de çalışmalarını yayımladı. Fars dili ve edebiyatı alanında çeşitli makaleler ve kitaplarıyla tanınan yazar, şiirlerinde de geleneği dışlamadan ve moderni unutmadan kendimize özgü

şiir dilini yakalamayı başarmıştır. Yahya Kemal’in ifadesiyle şekillenen “Kökü mazide olan âti.” anlayışını devam ettirmeyi kendine şiar edinmiştir.

3 Defter, 2015 yılı Mayıs ayında yayımlanan ve 3 Temmuz 2023’te de kütüphaneme giren bu eser, beni derinden etkileyen bir şiir kitabıdır. Şairin şiirlerini daha önce süreli yayınlarda okumuş olsam da hepsini bir bütün olarak okumak ayrı bir tat veriyor. Üç şiir kitabından ve 160 sayfadan oluşan 3 Defter, İslam medeniyetinin bir şiir kitabı olma özelliği taşımaktadır.

3 Defter; Başıboş Kıtalar (36 şiir), Düşte Yürüyen Derviş (28 şiir) ve Hayret Makamında (37 şiir) adlı üç bölümden oluşmuştur.

Şiir dünyasından kesitler vermek amacıyla bu üç bölümden birer şiirle şairimiz Hicabi Kırlangıç huzurlarınızda:

TEVHİD

 

dil kılıcını yaratıp kınına yerleştiren

rabbin adıyla gir söze gireceksen

 

çokluğumuz şahittir ki o birdir

ışığı çoğaltan pencerelerdir

 

bedenimizde köşe bucak gezen ürperti

yer altından dışa vuran yeşerti

 

sensin ruhumda esen rüzgâr

senden başka rüzgâr mı var

 

(3 Defter, s. 9)

 

DÜŞTE YÜRÜYEN DERVİŞ

 

İğdeli yollardan geçtim bahardı

İçini çekerek ağlayan rüzgâr

Mana çöllerinden kopan rüzgârdı.

 

Söyleyin de gireyim bir süvari gibi rahvan

Söyleyin, kapısı var mı bu şehrin

Kalplere açılan?

 

Alın size bir derviş

Bu da onun esriyen kalbi

Yürüyen ha yürüyen, çoğalır gibi…

Dervişler iğdeli yollardan geçer

İğdeler bilir dervişleri

Kokuları iğdelere sinmiştir

Bu yüzden korkar her türlü kokudan

Padişahın asesleri.

 

Ülkemiz kışsa da içimiz bahar

Ne hırka ne tesbih, sadece yâr

Ondan korkumuz, ümidimiz

İntizam yaraşmaz bize

Biz dervişiz.

 

Ben iğde demişim, sen yıldız anla

Mevsim demişim ben devrine feleğin

Nice baharlar var içimizde bizim.

 

Sabandır benim kalbim tarlalar sürer

Bu yüzden kalplerle topraklar akrabadır

Kına ağacının sırrı böyle çözüldü

Ülkeler kalplerin izdüşümü.

 

Ben bir düş kitabıyım, alın okuyun…

 

(3 Defter, s. 73-74)

 

YÜREK GAZELİ

 

ah nice acıların hamalı yürek

vuslata uzaktan bakakalalı yürek

 

zaman yok düşünmeye çıldırmış zaman

çaresiz şakağına kurşun dayalı yürek

 

çırpınıp durur ortasında kan ırmağının

dört bir yanı kaygıya boyalı yürek

 

yekinir kurtulamaz düşmüştür en dibine

kapkara gözlerinin bahtı karalı yürek

 

ah bu dünya içinde oluyor olmayanlar

yeni bir yara arar sonsuz yaralı yürek

 

dokunsan yıkılacak bir yoklasan ölecek

bir ucu özleyişe âha dayalı yürek

 

(3 Defter s. 145)

 

Tadımlık Kitaplar-34’ün de sonuna geldik. Bu ay bütün dünyada kavurucu sıcaklar yaşandı. Bu sıcaklarda dışarda çalışmayıp evinin bir odasında, bir tatil beldesinde veya bir yaylada yaşayanlar gerçekten sıcak altında çalışıp insanlara ürün ve hizmet yetiştirenlere çok şeyler borçlu… Her hâlükârda bu kardeşlerimiz güçlü bir teşekkürü, emeklerinin karşılığını ödenmesi hassasiyetini hak ediyor. Umarım bizler de üzerimize düşen sorumlulukları yerine getirenlerden oluruz. Şükreden kul olmak, Allah’ın biz insanlara lütfettiği büyük bir nimet. Rabbim bizleri şükredenlerden eylesin. 2013, 2010 ve 2015’te yayımlanan tadımlık üç kitaptan numuneler sunduk.

Allah’a emanet olunuz.

 

Bültenimize Katılın

Hemen ücretsiz üye olun ve yeni güncellemelerden haberdar olan ilk kişi olun.

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir