Yazar: Prof. Dr. Zülküf Kara
Toplumsal bağışıklık, biyolojik bir organizma olan bedenin kültürel bir form ya da sosyalleşmenin bir türevi olarak yapılandırılması anlamına gelmektedir. Bağışıklığın, bedenin biyolojik yapısında üretilen bir gerçeklik olmasının yanında kültürel ve politik değişkenler ile birlikte “dokunulmazlık” etrafında yeniden inşa edildiği söylenebilir.
Bağışıklık-dokunulmazlık ile kast edilen; koruma, kapatma, kısıtlama, mesafelendirme, egemenlik, yaşam ve ölüm üreten sosyal-politik bir tavırdır. Başka bir ifadeyle toplumun politik egemenliğin üretilmesine göre bağışıklık biçimleri de değişime uğramaktadır. Bu bağlamda ünlü filozof Roberto Esposito, “bağışıklık ve topluluk/halk” arasında derin bir felsefi bağın olduğunu dile getirmektedir. Ona göre; topluluk/halk politik bir anlam taşırken, bağışıklık, biyomedikal ve epidemiyolojik bir kavram ağı içinde şekillenmektedir.
Topluluk ve bağışıklık Latincede “munus” etimolojisinden gelmektedir. Sözcük köken bakımından bireyin toplumun bir parçası olmak için mükellef olduğu görevleri barındırmaktadır. Her iki kelimede de başkalarına görev ve yükümlülük sözcüğünden türetilmiştir. Bu yüzden tarihsel süreç içindeki her şey bağışıklık ve topluluk arasındaki denge konfigürasyonuyla ilerlemektedir.
Topluluk ve bağışıklık arasındaki denge, politik egemenlikten bağımsız bir süreç olarak düşünülemez elbette. Günümüzde ortaya çıkan Covid-19 salgınında bağışıklık sistemi sıkça dile getirilmektedir. Salgın sürecinde bağışıklık tartışması, kişisel bir alandan çok toplumsal bağışıklığa da gönderme yapmaktaydı. Bu yüzden salgının politik yöntemleri, toplumun yeniden inşa edilmesi ya da dönüşümü hakkında bir fikir vermektedir.
Covid-19 salgınında kurtulmanın temel şartı, “mesafe ve toplumsal izolasyon” sağlamaktan geçtiği hatırlandığında şu soru karşımıza çıkmaktadır. Salgının sınır koyma, kapatma, uzaklaştırma yöntemleri, bedenin toplumsal sınırlarına da yeni mekanlar ya da mekân/sızlıklar eklemiş olmuyor mu? Maske ve ev arasında yeni sosyolojik mesafeler mi eklenmektedir? Salgının yeni bağışıklama sistemi, ev ya da maske olarak mı kurulmaktadır? Bu sorular esasında bedene, yeni “bağışıklama” araçları edindirildiği izlenimini açıkça göstermektedir. Öyle ki bağışıklama bedeni kontrol etmenin biyo-politik aracı durumuna gelmiştir. Toplumsal bağışıklık sistemi ile beden, tek bir organa sığdırılarak sosyalleşme alanından uzaklaştırılmaya çalışılmaktadır. Aslında sosyalleşme alanını başka bir zemine aktarmaya çalışıldığı da söylenebilir. Bu yüzden sosyal bir bedenin işlevi yani parçalara ayırılması söz konusudur. Aslında bedenin ölümünü durdurmak için sosyalleşme alanın sınırlandırılması hatta sıfıra indirilmesi gerekmektedir. Bu yüzden bedeni hayatta tutmak için sosyalliğin ölümünü gerçekleştirmek gerekmektedir. Başka bir ifadeyle birinin ölümü diğerinin hayatta kalmasını sağlamaktadır. Bu da bedeni toplumsal bağışıklık sistemi ile tamamen işlevsiz bırakılan bir bedene dönüştürme gerekçesini oluşturulmaktadır.
Aşırı bağışıklama olarak adlandırılması gereken “maske, eldiven ve ev” bedenin kaygan sınırını yeniden inşa etmektedir. Yani iktidar toplumsal bağışıklık aracığıyla toplumsal beden ile bir ilişki içindedir. Covid-19 ile birlikte iktidarlar, toplumsal bağışıklık sistemi ile bedene yeni politikalar edindirmektedirler. Bu politika içinde sosyal beden, virüse karşı savaş konumunu almaktadır. Öyle ki artık toplumsal alanda sosyal bedeninin yok edilmesi hâlinde virüse karşı savaş da kazanılmış olacaktır.