Bizimle İletişime Geçin

Edebiyat

Tuğlaların Bedeli

Elinde iki tuğla, hızlı mı yavaş mı kestirilemeyen adımlarıyla yürüdü iş hanının üçüncü katındaki bürosuna (ofis mi desem), yayıncı. Bir elinde bir tuğla, diğer elinde bir tuğla; böyle taşıyordu tuğlaları. Görenler, kitap dolaplarının altına koyacaktır diye düşünmüş olabilirlerdi belki.

EKLENDİ

:

– Tuğla lazımdı bana!

– Tekli mi çiftli mi?

– Çiftli.

– Kaç tane abi?

– İki.

– İki tane çiftli tuğla getir oğlum ordan?

– Buyur abi!

– Kaç lira?

– 50 kuruş ikisi.

– Buyurun, teşekkür ederim.

80’li yıllarda, şimdi ayrıntısını unuttuğu, şu koca apartmanın olduğu yerdeki inşaat malzemesi satıcısından iki adet Turgutlu tuğlası satın aldığını hatırladı.

Kitapçı İhsan Efendi ambardan (şimdilerde kargo diyorlar) yeni gelen kitapların arka kapaklarının sağ alt köşelerine, elindeki dönerli rakamları olan, etiket aletiyle fiyatlarını vurmayı henüz bitirmişti. İyi oldu bu, diyordu içinden. Üçüncü defa açık hesapla almıştı kitapları; satınca ödeyecekti. Demek ki güveniyorlardı kendisine. Benden fakirler mi diyordu her zaman, bekleyiversinler birkaç ay daha. Oldu olacak, iki ay sonrası ramazandı. Dernekteki ilk iftarı verecekti. Birikmiş parası dursundu. 79 model Anadol’u yenilerdi belki. Böyle giderse iki ayda birkaç iftarlık daha parası olurdu. İstanbul’daki yayıncı nasıl olsa başka kitapçılardan kazanırdı. Devede kulaktı kendisinin borcu canım. Hem yüzde otuz iskonto da neydi ki? Birkaç ay sonra ödeyecekti işte. Neden yüzde kırk hatta elli olmuyordu?

İhsan Efendi aynı zamanda bir proje adamıydı. Proje modası yeni tanınıyordu o zamanlar. İhsan Efendi’nin projesi şuydu: Kitapçı dükkânının bir köşesine gelişmiş bir fotokopi makinası koymak. Artık Canon mu olurdu, Olivetti mi olurdu, Toshiba mı olurdu, bilinmez. İlçenin yüksek okul öğrencileri derslerinde not tutmaya uğraşmıyor, not tutan arkadaşlarının notlarını fotokopi yaptırıyordu. Öğrenciler arasında not tutmama tembelliği hızla artıyordu. Gözlediği kadarıyla parası olmayanlar bile ne yapıp edip para bularak fotokopi ettirilmiş deste deste kâğıtlarla geçiyorlardı dükkânının önünden. Başkasına yağsa da kendisine damlaması yeterdi. Koca ilçede topu topu birer fotokopi makinası olan iki kırtasiye dükkânı vardı. İhsan Efendi’nin dükkânında kırtasiye satılmıyordu. Sadece kültür kitapları bulunuyordu. Fotokopi makinasını, kültür kitaplarını tamamlayan bir kültür unsuru olarak düşünüyordu İhsan Efendi.

İhsan Efendi ne kadar faydalı işlerle uğraştığını düşünedursun, hatta fotokopi makinasını dükkânın hangi köşesine yerleştireceğini hesap ededursun; dükkân kapısında beliriveren iki gençten biri soruverdi yarım adım içeri girmiş halde ve kafasını adımından birkaç santim daha ileriye uzatmış bir şekilde:

– Hacı Abi fotokopi var mı?

– Yok, bende asıl nüshalar var, buyurun!

– Bize aslı değil fotokopisi lazım amca, hayırlı işler!

– Sağ olun, selametle!

Unutmayalım, bu diyalogdan önce de birisinin Abdülhak Şinasi Hisar’ın Boğaziçi Mehtapları, diğerinin de Necip Fazıl Kısakürek’in Çöle İnen Nur kitabını yirmi gün önce sipariş vermiş iki genç gelmiş, kitaplarını alıp gitmişlerdi. Gençlerin yeni siparişleri olur belki diye yüzde on da iskonto yapmıştı onlara, İhsan Efendi.

Elinde iki tuğla, hızlı mı yavaş mı kestirilemeyen adımlarıyla yürüdü iş hanının üçüncü katındaki bürosuna (ofis mi desem), yayıncı. Bir elinde bir tuğla, diğer elinde bir tuğla; böyle taşıyordu tuğlaları. Görenler, kitap dolaplarının altına koyacaktır diye düşünmüş olabilirlerdi belki.

Tuğlaları, paketleme masasının üzerine koydu yayıncı. Sonra, iki tuğlanın sığabileceği bir mukavva kutu aradı. Tuğlalar, bulduğu kutuya sığmıyordu. Daha büyüğüyse geniş geliyordu. Sonunda büyüğünü kesip küçültmeye karar verdi. Kutuyu falçata ile kesip kıvırarak iki tuğlanın sığabileceği ölçüde sağlam bir kutu elde etmiş oldu. Tuğlaları özenle kutuya yerleştirdi ve karşılıklı kanatlarını birleştirerek koli bandıyla sıkıca bantladı. Kutu üzerindeki boşluğa da siyah keçeli kalemle, ÖDEMELİ, şu kadar lira, yazdı. Birkaç metreden okunacak şekilde de yine büyük harflerle TUĞLA yazarak kutuyu naylon beyaz iple sağlamca ve kördüğüm atarak bağladı.

Kitapçı İhsan Efendi, İstanbul’dan yeni gelen fiyat listesine göre kitapların arka kapaklarına yeni fiyat etiketlerini vuruyordu. Önce gölgesi düştü tahta döşemeye, sonra tak tak ayak sesleriyle kendisi. İlçenin postacısıydı gelen. Elindeki haber kâğıdını İhsan Efendi’ye uzatıp aceleyle yürüdü, gitti. Haber kâğıdında, ödemeli bir paket olduğu, İstanbul’dan falan yayınevinden geldiği, üç gün içinde posta binasından alınması gerektiği yazılıydı. Demek ki kitapları bu sefer ödemeli göndermişler, diye düşündü İhsan Efendi. Günün ikindiye sarktığı saatlerde gidip alabilirdi paketi.

Mesai çıkışında alınacak olan Cin Ali okuma kitaplarını paketleyip bir torbaya koydu. Gözümün önünde dursun diye de masanın kenarına bıraktı paketi. O sırada “Bu dünyanın devranına aldanma gönül aldanma” türküsü çalan Radisson marka pilli küçük radyosunu kapattı. Haber kâğıdını ve ödemeli miktar parayı saraç dikmesi deri cüzdanına yerleştirdi. Dükkânını yan komşusuna emanet edip yürüdü.

Beyaz naylon iple bağlı paketin iplerinden tuta tuta, sağ eli yorulunca sol eline, sol eli yorulunca sağ eline ala ala döndü dükkânına. Acaba bunlar tarih kitapları mıydı, yeni çıkan romanlar mıydı, şu yazarın mı bu yazarın mı kitaplarıydı diye düşünmeden edemiyordu. Dükkân kapısının önünde yatan gri köpek kalktı yerinden, aynı anda caddeden bir kum kamyonu geçti.

Çekmecesinden çıkardığı Solingen makasla ipler ile mukavva kanatlarının birleşim yerindeki bantı da boylamasına kestikten sonra “Kırmızı ciltli bir kitap galiba!” diye dokunup sert bir nesne, tuğla olduğunu anlar anlamaz, öylece, paketi düzeltmeden eline alıp hışımla posta binasına geri geldi:

– Memur Bey, tuğla göndermişler. Alın bunu, geri gönderin!

– Gözün kör müydü İhsan Efendi? Bak, adam tuğla diye yazmış üstüne. Ödemişsin, almışsın.

İhsan Efendi, kitap yerine tuğla gönderen yayıncıya birkaç saat kızdı durdu, içinden.

Solgun ikindi güneşinin, yapraklarını sonbahar sarısına döndürdüğü yaşlı çınar ağacının ardındaki taş minareden ikindi ezanı başlamıştı.

Daha Fazla Yükle

Yorum Bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Çok Okunanlar