1. Anasayfa
  2. Tarih

Türkistan’da Medreseler

Türkistan’da Medreseler
0

İslam’da eğitim ve öğretim faaliyeti Rasûl-i Ekrem’in (s.a) ulaşabildiği her yerde olmakla birlikte Mekke döneminde Dâru’l-Erkâm denilen evde gizlice bir araya gelinen merkezde gerçekleşirken Medine döneminde, eğitim ve öğretim merkezi Mescid-i Nebevî olmuştur. Mescidlerin eğitim ve öğretim merkezi olması Hz. Peygamber (s.a) zamanında başlamış, daha sonraki dönemlerde de devam etmişti. İslam Düşünce tarihinde pek çok meşhur şahsiyet ve önde gelen âlim öğrenimlerini mescidlerde almış ve öğrencilerini de buralarda yetiştirmişlerdi. Dolayısıyla yaklaşık ilk dört asırda eğitim-öğretim için resmi kurumlar yerine mescid ve camiler ilim öğrenilen ve öğretilen merkez olma özelliğine sahipti. İslam tarihinde ilk resmi eğitim kurumu Nizâmiye medreseleri olmuştur. Böylece eğitim-öğretimde kurumsallaşma dönemi de başlamış oldu.

Türkistan coğrafyasına gelindiğinde burada dinî eğitim, Türkistan halklarının İslam dinini resmi olarak kabul etmeleriyle başlamıştır. İslâm’ı kabulle birlikte, VIII ve IX. asırlarda bu coğrafyada halk arasında bilhassa göçmen Türk boyları arasında kısa zamanda yayıldı. İslamî eğitim bu yıllarda mescitler çevresinde ve ilim halkaları vasıtasıyla yapılıyordu. Bu ilk süreç olarak kabul edilebilir. Göçebe halkın yavaş yavaş yerleşik hayata geçmesiyle bölgede ilmi faaliyetler hız kazandı ve çeşitli şehirlerde medreseler açılmaya başlandı. Medrese tarzında sistematik İslamî ilk mektep Türkistan bölgesinde açılmıştır. Hicrî 8-9. asırlar, Türkistan bölgesi için sosyal, ekonomik ve kültürel açıdan ilerleme dönemi olarak bilinmektedir. Medreselerin daha da gelişmesine Büyük İpek Yolu’nun çok faydası olmuş, onun sayesinde bu tarzdaki mektepler bütün İslam bölgelerine yayılmıştı.

Bundan sonraki süreçte Çarlık Rusya dönemi gelir ki bu dönemde bölgede XIX. yüzyıldan itibaren yayılma siyaseti güden Çarlık Rusya’sı İslam dinînin önemini bildiğinden açıkça İslam’a karşı bir yaklaşıma girmekten kaçınmış, yayılma sürecinde İslam dinînden de yararlanma yolunu benimsemiştir. Bu bağlamda Ruslar, rejime sadık dinî kurumlar oluşturmaya çalışarak din işlerini bu kurumlar yoluyla çözmeye uğraşmışlardır. Asimilasyon politikası uygulamaya çalışmışlardır. Rusların asimilasyon siyasetini açıkça gösteren belgelerden biri de Türkistan Genel Valisi Duhovskoy’un 1899 yılında Rusya Eğitim Bakanlığına gönderdiği “Türkistan’da İslam” adlı raporudur. Bu raporda genel vali, Türkistan bölgesinin Sırderya, Fergana ve Semerkand vilayetlerinde 119 Rus okullarına karşılık 5246 mektep ve medresenin bulunduğunu, 42 Ortodoks kilisesine karşılık 11964 cami bulunduğunu belirterek bu tablonun değiştirilmesi gerektiğini ifade etmektedir. Buradan din eğitimi kurumlarının ve bilhassa medreselerin geldiği süreci, ne kadar güçlü olduğunu ve önemli yeri olduğunu anlamaktayız. Bu medreselerden en bilinenleri hakkında bilgi verecek olursak;

Özbekistan Taşkent’te 16. yüzyılda (1530) Barak Han tarafından yapılan Barak-Han Medresesi.

Özbekistan Hive Çalkalede Hive’nin işgaline kadar çalışan Muhammed Emin Han Medresesi,

1873’de yapılmış Yakup Bayhoca Medresesi ve 1908 tarihli İslam Hoca Medresesi.

  1. yüzyılda yapılmış Buhara’da Kukeltaş Medresesi. Özbekistan’daki en büyük medreselerden birisi. 1920’de kapatılıncaya kadar Buhara’nın merkez medresesi idi.

Nadir Divan Medresesi: Aslında 17. yüzyılda Nadir Divan Begi kervansaray olarak yaptırmış, fakat han gördüğünde, “Ne güzel bir medrese olmuş” deyince, onun arzusu doğrultusunda medreseye çevrilmiştir.

Mir-i Arap Medresesi 16. Yüzyılda (1535) İbadullah Han tarafından yapıldı. Ruslar zamanında göstermelik için kapatılmayan tek medrese, yani biz dine karşı değiliz göstergesi olarak açık olan medrese. Şu an İslam Koleji olarak hizmet veriyor.

  1. yüzyılda Buhara Hanı Abdulaziz Han (1645-1680), Uluğbey medresesinin tam karşısına 1651-52’de bir medrese yaptırdı. Abdulaziz Medresesi. Bu medrese hem de ondan büyük olması için biraz yüksekte yaptırdı, ama kendisi İran’la savaşa gittiği için tamamlanamadı. İki medrese karşı karşıya olduğu için yüz yüze manasına gelen Koş Medresesi denildi.

Uluğbey (h. 796-852/ m. 1394-1449) Semerkant’ta doğdu. Matematik ve astronomide bilgin bir padişah idi. Burada ilim için bir medrese yaptırdı: Uluğbey Medresesi. “İlim kadın erkek herkese farzdır” hadisini duvarına yazdırdı.

Semerkand’da bulunduğu alanın üç tarafında üç medresenin yer aldığı büyük, çarpıcı ve muhteşem Registan (Kumlu yer) Meydanı bulunmaktadır. Meydanın girişinin solunda 15. yüzyılda yapılan Uluğbey medresesi. Uluğbey (h. 796-852/ m. 1394-1449) Semerkant’ta doğdu. Matematik ve astronomide bilgin bir padişah idi. Burada ilim için bir medrese yaptırdı: Uluğbey Medresesi. “İlim kadın erkek herkese farzdır” hadisini duvarına yazdırdı.  Uluğbey Medresesi’nin karşısında Tillekori Medresesi, sağda Şirdar Medresesi (17.yy) bulunmaktadır. Eskiden burada kervansaray ve hankah vardı, daha sonra medreseye dönüştürüldü. Bu medreselerde sadece dini ilimler değil aynı zamanda matematik, astronomi gibi ilimler de okutuluyordu. Bu medreseleri özellikle Uluğbey rasathanesini 1908 yılında Rus arkeolog Vitakin ortaya çıkardı. Uluğ Bey’in hükümdarlığı döneminde Semerkant’da kurduğu bu rasathanede Kadızade-i Rumî, Gıyasuddin Kaşî ve Ali Kuşcu gibi ilim adamları da vardı.

Burada Kazakistan’da Türkistan şehrinde bulunan Karnak Medreselerinden bahsetmekte fayda vardır. XIX. Asrın son yıllarında Karnak medreseleri Orta-Asya’da Buhara medreselerinden sonra dini ve ruhanî merkezler arasında yer almaktadır. Medreselerin sayılarının 4 ile 15’den fazla olduğu belirtilmektedir. Dört medrese; Halba, Molla Haşir, Abdulhayr Kadı ve Şa Muhammed Eşan adlarıyla bilinmektedir.

Türkistan coğrafyasında yer alan bazı medreselerden bilgi verdikten sonra medreselerdeki eğitim durumları hakkında bazı bilgiler vermek istiyoruz. Bu coğrafyada medreselerdeki eğitim sisteminin gelişme safhaları zorlu dönemler geçirmekle birlikte, medreseler, halkın istek ve taleplerinin yoğunluğu dolayısıyla çok hızlı gelişmeye başladı. Eğitim sisteminin oluşumu XI. asırda tamamlandı. Medrese eğitiminde ilk amaç Kur’ân-ı Kerîm’i öğretmek olmuştur. Okuma, yazma, Arap dili grameri bütün bunlar, Kur’ân-ı Kerîm’i okumak ve anlayabilmek için öğretiliyordu. Medrese hocaları Kuran’ı ve hadis-i şerif’lerin ezberlenilmesine çok önem veriyorlardı. Arap dili erken orta çağdan itibaren ilim adamlarının dikkatlerini çekmekteydi. İlk başta Arap dili camilerde öğretiliyordu. Daha sonra medrese ders müfredatları arasında özel ders olarak yerini aldı. Türkistan âlimlerinin Kur’ân-ı Kerîm’e verdikleri büyük önem dolayısıyla Arap diline hizmetleri çok büyük olmuştur. Onlar medreselerde okutulmak üzere Arap dili grameri ile ilgili özel eserler yazdılar. Bu eserler günümüzde de medreselerde okutulmaktadır, önemini kaybetmemiştirr. Kazak diyarının büyük âlimi Ebu Nasır İsmail el-Cevherî el-Farabî, Arapça grameri ile ilgili elli civarında eser bırakmıştır.

XIX. asrın ortalarında Buhara medreselerinde araştırma yürüten bilim adamı N. Hanikov, Medrese talebeleri okul programını tamamlamaları için 137 ders kitabını öğrenmeleri gerektiğini ve bu ders kitapların büyük çoğunluğunu felsefe ve mantık kitapları oluşturduğunu ifade etmiştir. Dikkat edilmesi gereken konu da, bütün müfredatlarda ders kitabı olarak Türkistan bölgesi âlimleri tarafından yazılmış olan kitaplar esas alınıyordu. Bunların bir kaçına misal verecek olursak felsefe ve mantıkla ilgili Necmuddin el-Nesefi, Ebu Nasır el-Farabî, Muhibbullah el-Buhari ve İbn Ömer Ahbârî’nin yazdıkları kitaplar yer almıştır

Medreselerde İslamî ilimler içerisinde yer alan İslâm akâid’i ile ilgili Maturidi akaidi okutulmuştur. Muhammed el-Semerkandî’nin Maturidî Akâid Mezhebi adlı eseri derslerde esas alınıyordu.  Buna ek olarak Akâid-i Nesefi, Akaid-i Molla Celal, Fıkhu’l-Ekber, İmam Tahavî Akâid’i gibi İslâm Akâidi’yle ilgili eserler de okutulmuştur. Tefsir dersi ile ilgili olarak medreselerde Kadı Beyzavî’nin Envâru’t-tenzîl ve Esrâru’t-te’vil’i” ve Zemahşarî’nin el-Keşşâf’ı okutuluyordu.

Diğer alanlardaki gibi medreselerde İslam fıkhıyla ilgili de Türkistan bölgesi âlimlerinin eserleri esas alınıyordu. Özellikle Burhanuddin el-Merginanî’nin Hidâye’si büyük önem arz ediyordu. Hidâye, muhteva olarak net ve meselelerinin delillere dayandırılması hasebiyle bu coğrafyada İslam hukukunun kaynak eseri olarak kabul ediliyordu. Aslında Hanefi mezhebini benimseyen İslam coğrafyasında Hidâye esas ders kitabı olarak okutulmaktaydı. Bunun yanında Hidâye‘nin özeti mahiyetinde ele alınan Tacu’ş-şerî’a lakabıyla bilinen Mahmud el-Mahbubî’nin Vikâye’si ile torunu, Sadru’ş-Şeri’a Ubeydullah İbn Mes’ud el-Mahbûbî’nin en-Nukaye Muhtasarul-Vikâye adlı eserleri de medreselerde özel ders olarak veriliyordu. Medrese talebeleri ferâiz derslerini matematik dersi ile beraber görüyorlardı.

Medreselerde hadis eğitimiyle ilgili detaylı malumata sahip olmamaktayız. Hadis eğitimiyle şu bilgilere ulaşmış bulunmaktayız. Hadisle ilgili Türkistan diyarının âlimleri olan Ebû Abdillah Muhammed Buharî’nin el-Câmiu’s-Sahîh’i ile Ebu İsâ Muhammed Tirmizî’nin Şemâilu’n-Nebî eserleri ders kitabı olarak takip edilmiştir.

Türkistan’daki medreseler yüzbinlerce çeşitli bilim dallarında âlimler, din erbabları, tarihçiler, dilciler, siyasetçiler, şairler, hattatlar, mimarlar, devlet erbablarını yetiştirmişdir. Türkler ve başka Müslüman bilim adamları, Türkistan’da yetiştirilen, çok tanınan fikir hayatının bazı simaları hakkında araştırmalar yapmışlar. Türk-lslâm dünyası, Türkistan’daki medreselerin Türk-Islâm kültüründeki rolünü gösteren, mufassal araştırmalardan sonra, tarihde çok az zikr edilen Astronomi, Din, Edebiyat, Tibbiye, Kimya, Fizik, Matematik, Mimarlık sahasında hizmetler gösteren çok mikdardaki kültür hayatının vekilleri hakkında eserler yaratmadı. Kendisi Alman olan ve Rusya ilmî hayatında islâm ve Türkistan araştırmaları ile. dünyada tanınan, Wilhelm Barthold, “Türkistan Kültür Hayatı Tarihi” (Istoriya Kul’turno y Jizn’ Turkestana) konulu ilmî bir eserini yazdığı ve yayınla!ığı halde, biz Türkler ve umum Müslümanlar Türkistan’ın Türk-Islârn kültüründeki rolünü ifade eden, cildlerden ibaret olan zamanımızın talepleri arasında, kendi milletimiz ve ilmiyet için çok zarur bulunan eserler yaratabilmedik, Inşaallâh, devrimizin genç âlimleri bu bocuğu doldurmak ile şerefli olacakdırlar.

Bununla birlikte daha sonra medreselerdeki dersler, okutulması kararlaştırılan kitaplar üzerinden yürütülmüştür. Onları okutma, konusu ve muhtevasına göre üç bölümden oluşuyor. Bu üç bölümü XIX. asra kadar Orta Asya’daki bütün medreselerde görmek mümkündür:

1.Filolojik bölüm. Bu bölüme Arapça ve Farsça, şiir ve hitabet kitaplar giriyor.

2.Dini hükümler ve hukukla ilgili bölüm. İslam hukukunu ele alan şeri’at, fıkıh kitapları.

3.Genel bilimlerle ilgili bölüm. Fen bilimleri ile ilgili olarak yazılan kitaplar.

Bütün bu bilgilerden Türkistan coğrafyasında din eğitimi tarihi içerisinde medreselerin önemli yeri ve tecrübesi olduğu anlaşılmaktadır. Bu tecrübeden günümüze kadar gelinen süreçteki gelişmeler dikkate alınarak istifade edilmesi gerekir. Ancak müfredatı ve programıyla ilgili çok detaylı bilgilere sahip olamasakta, bu tecrübeden istifade edildiği ve dikkate alındığı kanaatinde değiliz. Günümüzde çok güzel faaliyetler ve gelişmeler olsa da bu tecrübenin yeterince ortaya çıkarıldığını da söylemek zordur. Yeni dini eğitim kurumlarını tarihi, coğrafi ve kültürel durumlarını dikkate alarak geçmişi yok saymadan yeniden inşa etmek gerekir. Yerli tecrübeler varken günümüzde revaçta olduğu gözlenen ve katkısı olduğu düşünülen aynen dışarıdan ithal çözümlerin faydası olacağı düşüncesinde değiliz. Çünkü bu coğrafyayı ve burada yaşayan insanları tanıyan ve ihtiyaçlarını bilen yine buranın insanlarıdır.  Din gibi çok hassas ve dikkatli olunması gereken konuda sahih ve doğru anlayışlar ortaya koymak, örnek ve öncü insanlar yetiştirmek, ancak bu yolla mümkün olabilir. Yazımızı Dr.Baymirza HAYİT’ın “Türkistan’daki Medreselerin İslam-Türk Kültüründeki Rolü” adılı yazısındaki şu tespitlerle bitirmek istiyoruz:

Türkistan’daki medreseler yüzbinlerce çeşitli bilim dallarında âlimler, din erbabla, tarihçiler, dilciler, siyasetçiler, şairler, hattatlar, mimarlar, devlet erbablarını yetiştirmiştir. Türkler ve başka Müslüman bilim adamları, Türkistan’da yetiştirilen, çok tanınan fikir hayatının bazı simaları hakkında araştırmalar yapmışlar. Türk-lslâm dünyası, Türkistan’daki medreselerin Türk-Islâm kültüründeki rolünü gösteren, mufassal araştırmalardan sonra, tarihte çok az zikr edilen Astronomi, Din, Edebiyat, Tibbiye, Kimya, Fizik, Matematik, Mimarlık sahasında hizmetler gösteren çok miktardaki kültür hayatının vekilleri hakkında eserler yaratmadı. Kendisi Alman olan ve Rusya ilmî hayatında İslâm ve Türkistan araştırmaları ile. dünyada tanınan, Wilhelm Barthold, Türkistan Kültür Hayatı Tarihi (Istoriya Kul’turno y Jizn’ Turkestana) konulu ilmî bir eserini yazdığı ve yayınladığı halde, biz Türkler ve umum Müslümanlar Türkistan’ın Türk-İslâm kültüründeki rolünü ifade eden, cildlerden ibaret olan zamanımızın talepleri arasında, kendi milletimiz ve ilmiyet için çok zarur bulunan eserler yaratabilmedik, Inşaallâh, devrimizin genç âlimleri bu bocuğu doldurmak ile şerefli olacakdırlar.

 

Kaynaklar

Ahmet Yücel, Hadis Tarihi, İstanbul 211

Bülent Uğur Koca, Kazakistan’da Yüksek Din Öğretimi, Sıvas 2006 (Yayınlanmamış yüksek lisans tezi),

İsmail Çalışkan, Yayınlanmamış Özbekistan Gezi Notları (27 Nisan-2 Mayıs 2010)

Kayrat Alimbosinov, “Medreselerdin Oku-Adistemelik Keşeninin Kalibtasu Jane Damu”, Almatı 2004, s. 56-74.

 

Prof. Dr. Ahmet YILDIRIM; 1964 yılında  Bayburt’ta doğdu. 1987 yılında Uludağ Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’ni bitirdi. 1990 yılında Uludağ Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Hadis Ana Bilim Dalında Dârimî ve Sünen’i adlı teziyle Yüksek Lisansını, yine aynı ana bilim dalında 1996 yılında Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsünde Tasavvufun Temel Öğretilerinin Hadislerdeki Dayanakları çalışmasıyla doktorasını tamamladı. 1997 yılında Süleyman Demirel Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Hadis Ana Bilim Dalına Yardımcı Doçent olarak atandı. 2006 yılında doçent, 2011 yılında profesör oldu. Halen Ankara Yıldırım Beyazıt Üniversitesi İslami İlimler Fakültesinde profesör olarak akademik çalışmalarını sürdürmektedir. Arapça ve Almanca bilmektedir. Yıldırım’ın doktora tezi yanında; yayımlanmış Din, Dünyevileşme ve Zühd, Peygamberimizin Sade Hayatı ve Hoca Ahmed Yesevî'nin Hadis Kültürü adlı çalışmalarıyla birlikte makale ve diğer çalışmaları da bulunmaktadır.

Yazarın Profili

Bültenimize Katılın

Hemen ücretsiz üye olun ve yeni güncellemelerden haberdar olan ilk kişi olun.

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir