Mahşer gününün dehşeti geçmeden kullar yeni bir aşamayla karşılaşır. Bunu dünya hayatındayken peygamberimiz Hz Ayşe’ye haber vermiştir. Bir gün Hz. Muhammed (as), Hz. Ayşe’nin dizlerinde uyumaktadır.
İnsanın eşinin dizlerinde uyuması, muhabbet etmesi ne güzel bir duygu değil mi?
Ama Hz. Ayşe’nin yanaklarından süzülen yaşlar Allah’ın peygamberinin mübarek yüzüne düşer. Bu damlaların etkisiyle uykusundan uyanır. Eşine bakar. Onun ağlamakta olduğunu görür.
“Ne oldu ey Ayşe? Niçin ağlıyorsun?”
“Ey Allah’ın peygamberi ahiret gününü, cehennemi hatırladım. Onun dehşeti beni sardı. Bunun için ağladım. Kıyamet gününde hanımlarınızı hatırlayacak mısınız?” dedi.
Bunun üzerine Allah’ın peygamberi doğruldu. Eşine baktı. Ve ona ahiret hallerini anlattı.
Üç yerde hiç kimse bir başkasını düşünemeyecektir. Yani hatırlamayacaktır.
Ameller tartılırken amelleri hafif mi ağır mı geldi diye bilene kadar heyecan devam eder.
Kitap verilirken. “Geliniz kitabınızı okuyunuz” buyrulduğu zaman. Kitabı sağından mı solundan mı yoksa arkasından mı verilecek bilene kadar devam eder bu heyecan.
Sırat cehennemin üzerine kurulduğu zaman insan hiç kimseyi hatırlamaz.”
Aslında bu kıssa bize ölüm sonrasındaki serüvenimiz hakkında önemli bir ipucu vermektedir.
Orası dünya hayatı gibi değildir.
Aslında Hz. Ayşe peygamberimize bu ifadesiyle, benim anladığım kadarıyla; “Bize yardım edecek misiniz? Zor durumlardan bizi kurtaracak mısınız?” demektedir.
Ancak Allah’ın peygamberinin sözü bir hakikati bütün açıklığıyla dile getirmektedir.
Orada hiç kimse hiç kimseye yardım edemez.
İnsanlar yaptıklarıyla baş başa kalacak ve boyunlarına dolanmış kitapları bir kuş gibi kanat çırpmaya başladığında sağ ellerine konmaları için dua edecekler.
Yalnız bu duanın kabulünün ön şartı dünyada atılmış iman ve ibadet tohumudur. Dünyadayken inançsız ve ibadetsiz olan insanların kitabının sağ ellerine gelmesi bir hayal olacaktır.
“(Ey insanlar!) O gün (hesap için) huzura alınırsınız; size ait hiçbir sır gizli kalmaz.” Hakka/18
Sır nedir? Kimsenin görmediğini düşündüğümüz yerde yaptığımız davranışlar, günahlar, sevaplar, iyilik ve kötülükler…
Bunun yanı sıra inancımız veya inançsızlığımız…
Bunların hepsi yüzleşeceğimiz hakikatlerdir. Ve asıl dehşet verici olay kitapların açıldığı zamandır. Amel defterleri gözlerimizin önündedir. Bir kuş gibi başımızın üstünde dönmektedir.
“Her insanın amelini/kuşunu kendi boynuna asılı yaptık; onun için kıyamet günü açılmış olarak kendisini karşılayacak bir kitap çıkarırız.” (İsra/13)
İnkârcı insan bunu görünce şaşkınlıktan neredeyse yere yığılacaktır.
Gözlerinin önünden hayatı bir film şeridi gibi akıp gitmektedir. Gelmesini istemediği gün gelmiştir. Gizli kalacağını ve hesabını vermeyeceğini düşündüğü bütün eylemlerinin bir bir açığa çıkması onu perişan etmiştir.
“Hayır, hayır istemiyorum vermeyin hayatımın kayıt altına alındığı defterimi! Yakın, yok edin gitsin!”
Ama bunlar nafile feryatlardır.
Allah bütün eylemleri muhafaza etmiş, iyilikleri ve kötülükleri bir kitapta toplamıştır. Hem de öyle bir toplama ki onda unutulan hiçbir şey yoktur.
Hesap günü hayatımızla yazdığımız kitabın yaprakları dönmeye başladığında dehşetle açılan gözler korkudan ne yapacağını bilemez.
“Kitap konulacak. O zaman sen suçluların onda bulunan şeyden korkarak, “Vah bize! Bu kitaba da ne oluyor? Ne küçük koyuyor ne büyük; her şeyi sayıp döküyor.” Dediklerini görürsün.” (Enbiya/94)
Uyarılara inanmayanların, uyarılmalarına rağmen bildiklerini okuyanların biriktirdikleri sadece pişmanlıklarını arttırmaktan başka bir şeye yaramamıştır.
Trafik kurallarını kimsenin görmediğini düşündüğü yerde ihlal edenlerin mobese kamerasının çektiği resimler gösterildiğinde düştüğü şaşkınlığın çok daha şiddetlisini ahiret günü açılan kitaplarda yaptıklarıyla yüzleşen insanlar yaşayacaktır.
İnanmak ve inandığı gibi yaşamak büyük bir mutluluğun dünyada atılan tohumu olarak ahirette yeşermektedir.
Yüzlerde sevinç ve neşe vardır.
İnancın onuruyla yaşadığı hayat başarılı bir öğrenci olarak dünya okulundan mezun olmasını sağlamıştır. Aldığı diploma bir üst hayat olan ahirette cennete kaydolmasına imkan vermektedir.
İslam bir okuldur Müslüman bu okulun öğrencisidir.
Ahirette açılan defterler ise bir ömür boyu girdiği sınavlarda aldığı notların yazıldığı karnelerdir.
Notların karşılığı, iyilik, kötülük, acıma, zulüm, kul hakkı, yetim hakkı, paylaşım, yardımlaşma, isar, takva, ibadet, şükür, iman, inkâr, ibadet, isyan, adalet, tevekkül, azim, kararlılık, hilm, öfke, nefret, bağışlama, sevgi, saygı, fuhuş, iffet, haya, sadakat gibi kavramlarla derecelendirilmiştir.
İslam okuluna kayıt yaptırarak derslerine düzenli çalışan, öğretmenlerinin (Peygamberlerin, alimlerin) sözlerini dinleyen, kitabını okuyarak kurallarını uygulayanlar yeni bir hayata gözlerini açtıklarında umut ve inanç dolu bir yürekle uyanmış olacaklardır. Çünkü karneleri onlara göz aydınlığı olacaktır.
“Kitabı sağ tarafından verilen:” Alın, kitabımı okuyun” der. Doğrusu ben, hesabımla karşılaşacağımı zaten biliyordum. Artık o, hoşnut kalacağı bir hayat içindedir. Yüce bir cennette, meyveleri sarkmış halde onlara denir ki: Geçmiş günlerde işlediklerinize (iyi amellerinize) karşılık, âfiyetle yiyin, için!” Hakka/19-24)
İnançlı ve çalışkan öğrenciler gelecekten umutlarını kesmezler. Çünkü onlar geleceğinden emin oldukları bir hayata hazırlanmış, cır cır böceği gibi dünya hayatı oyun ve eğlenceyle geçirmemiştir.
İnanmayan insanların ise bu okula kayıt yaptıranların sahip olacağı imkanlardan ve imtiyazlardan faydalanma şansı yoktur. Çünkü kaydolmadıkları bir okuldan diploma almaları ve okulun öğrencilerinin notlarına göre derecelendirilmiş cennet üniversitesine bölümlerine kayıt yaptıramayacaklardır.
Bir öğrencinin cehennemi nedir? Okul bitiminde bir üst okula geçerken iyi ve kaliteli kendisi için güzel bir gelecek ve meslek sunacak bir okula gidebileceği puanı almaktır.
Bu geleceği dikkate almayan kişiler sınav zamanı geldiğinde arkadaşlarının iyi bir üniversiteye kayıt yaptırdığını görünce pişmanlıklarından ellerini ısırır, ah vah ederler. Başarısız olduklarını gösteren sonucu gördüklerinde keşke daha iyi çalışsaydım derler.
Bu dünya hayatındaki sınavın telafisi vardır amma ahiret sınavının telafisi yoktur. Bunun için önümüzde açılacak defterlere neleri yazdığımıza çok ama çok dikkat etmeliyiz.
İşte inançsızın veya hatırlatmaları dikkate almayanların defterleriyle buluştuğu an;
“Kitabı sol tarafından verilene gelince, der ki: “Keşke, bana kitabım verilmeseydi!” Şu hesabımın ne olduğunu bilmeseydim! Keşke onunla (ölümümle) her iş olup bitseydi! Malım bana hiç fayda sağlamadı; Saltanatım da benden (koptu), yok olup gitti.” Hakka/ 25-29
Defterler bizim hayat kitabımızdır.
Yaptıklarımızın mutlaka bir kayıt altına alındığının habercisidir.
Bir yetimin hakkını gasp ederken, yolsuzluk yaparken, rüşvet yerken, bir insana şiddet uygularken, birine istismarda bulunurken, hırsızlık yaparken dikkatli olmalıyız.
İftira, dedikodu, gıybetle insanları toplumda incitecek davranışlarda bulunurken, insanlar arasında laf getirip götürerek fitne ve fesada neden olurken bunların mutlaka bir gün hesap defterimiz olarak karşımıza çıkacağının bilinciyle hareket etmeliyiz.
Aynı şekilde yapmamız gerekirken yapmadığımız; namaz, oruç, hac, zekât, cihat, infak, merhamet, cömertlik, cesaret gibi davranışlarında karşımıza kötü bir surette ve kötü bir karne olarak elimize verileceğini unutmamalıyız.
Kararlarımız nasıl ki kaderimizi belirliyorsa yaptıklarımız ve yapmamız gerekirken yapmadıklarımız da amel defterlerimizi belirlemektedir.
“Yoldan çıkanların (kötülerin) kitabı zindandadır.” Mutaffifin/7
“İyilerin kitabı ise en yükseklerdedir.” Mutaffifin/18