Bizimle İletişime Geçin

Din ve Hayat

Umre Yazıları (I)

EKLENDİ

:

İstanbul Havalimanı’nda giydiğimiz ihramlarımız üzerimizde, Cidde’den otobüslerle Mekke’deki otelimizde geldik. Sabah namazını kılıp ardından kahvaltımızı yaptık. Ücretsiz servis otobüsüne binip rehberimiz öncülüğünde Mescid-i Haram’ın yolunu tuttuk.
Fazlasıyla yaşanmışlık ve anlam yüklü bir kapıya doğru giderken rehberimiz gözlerinizi 20 saniye kapatın ve sonrasında açın dedi.

Açtık gözlerimizi, karşımızda Beytullah diye adlandırdığımız kıblemiz Kâbe vardı. Beyaz, büyük bir mermer zeminin ortasında, beyaz giysileri ile etrafında pervane olmuş dönen müslümanları ve yakarışlarını anlatmak asla mümkün değil.

Makam-ı İbrahim olarak adlandırılan yere bakan Kabe’nin köşesindeki peygamber mirası Hacerü’l-esved’in cazibesine kapılan müslümanlar ise “bismihi tealâ Allahüekber” nidaları ile her şavt bitiminde ihtiram ve selam seremonisindeler. Bu seremoniye biz de dahil olduk.

Tamamlanan 7 şavt sonrası Kabe karşısında cemaatle şükür namazı kıldık. Dua dua dua… Eller karıncalana, gözyaşları çenelerden düşene, göz pınarları kuruyana kadar. Atamız Hz.İbrahim, Hacer annemizi ve oğlu İsmail’i bırakıp gidince, hepimizin Hacer olup Safa ve Merve arasında evladına su arama vakti. 7 Sa’y tamamlayınca Hz.İsmail’in ayaklarını dibin kaynayan zemzeme kavuşma vakti.
Kana kana içip Allah’a hamd etme vakti. Şimdi zemzem çeşmelerinden gıdalanma vakti, hizmet edenlere sadaka verme vakti, kabeye karşı dönüp zemzem yudumlarken gönülden geçenleri talep etme vakti. Kâbede kabul edilen dualar sırasına dahil olma vakti. Umut ve aşkla, içten içten yalvarış vakti. Bütün bunları ilk defa dünyanın her yerinden siyah, beyaz, sarı müslümanlara birlik, beraberlik ve tatlı bir uyum içinde eyleme vakti…

Mekke-i Mükerreme’de, birlikte aynı safta Cuma namazı kıldığım Sudan’lı Abdullah ve Özbekistan’lı Muhtar, seçimlerde Reis’e sahip çıkın dediler. Birlikte dualar ettik Kabetullahın önünde, emaneti aldık, başımızın üstüne koyduk. Biz Bursa’dan geldik deyince dünyadaki soydaşlarımız-dindaşlarımız,  Ertuğrul, Osman, Orhan hoşgeldiniz dediler. Bu kültür algısının TRT ve diziler sayesinde olduğunu hemen farkettik.

 

Peygamberimizin 35 yaşından sonra zaman zaman uzlete çekildiği bilinen ve ilk vahiy ile buluştuğu Hira Nur Dağı’na ve mağaraya gideceğimiz gün, sabah namazından sonra yatmadık. Otobüsümüz sabah saat sekizde geldi. Tekbirler, tahmidler ve salavatlar ile 10-15 dakikada varabildik nur dağının dibindeki minik yerleşim bölgesine… Yaşlılar gençler kadınlar herkes duada, “Ey Allahım güç ver,
peygamber kuvveti ver.”

Arzdan-arşa, ezelden-ebede dünyadan-ahiret yurduna tırmanış gibiyiz. Bol bol dua ve bol bol sadaka göğüslerimizi genişletti.
Eşim”ben burada özel bir şey yapmak istiyorum” dedi. “Yapabilirsin hacım” dedim. Bir ara guruptan ayrılmıştı meğer büyük bir kayaya çocuklarımızın, torunlarımızın ismini, en altına da “BEKLENİYORSUNUZ” yazdırmış.

Hay Allah, ana yüreği işte. Umreler ve ziyaretler devam etti 11 gün boyunca. Tabii ki Sevr Mağarası, Arafat, Müzdelife ve otelimize çok yakın olan Şeytan taşlanan yeri de ziyaret ettik. “Şeytanların generalleri hep bizimle unutmayın” diyen rehber hocamız Bursa Merkez İHL Müdür Yardımcısı Faruk Çelik hocamızı hem yâd edelim hem de çok müteşekkir olduğumuzu ifade edelim.
Namazlarımızı edâ etmek için her sabah ve beş vakit, Mescid-i Nebevî’ye koştuk. Kabirlerini selamladık “Ya Rasûllah, mahsun ve mahcup ümmetlerin olarak geldik” dedik.

“Ya Nebiyyallah Selamün Aleyke.”

Mekke’den ayrılırken bir hüzün tüneline düştük, çok zor geldi Kâbetullahtan ayrı kalmak. Ama bir teselli olarak Ravza i Mutahhara hayallerimizi süslüyordu. Yola çok yakın olan, Umretül Kazâ’da nikahına girdiği yerde vefat eden Peygamber Efendimizin son eşleri Hz. Meymune annemizin mütevazı kabirlerini ziyaret ettik. Elinde yoksa borç alıp sadaka verirmiş Annemiz, hepimizi çok etkiledi.

Hakkın Habibi’nin yurdundan sonra Ravzâsını görmeye Medine’ye gidiyoruz artık.

Yesrib’in adı Hicret’ten sonra Efendimiz tarafından “Medinet’ül-Münevvere” ve “Medinetünnebi” (aydınlanmış şehir ve peygamber şehri) olarak değiştirilmişti. Melikşah döneminde (1072-1092) Selçuklu topraklarına katılmasıyla Türk egemenliğine giren Medine, daha sonra tüm Hicaz bölgesi gibi sırasıyla Eyyubi ve Memluk devletlerinin topraklarına katıldı. 1517 yılında Yavuz Sultan Selim’in Memluk ordusunu Ridaniye Savaşı’nda mağlup etmesiyle tüm Hicaz bölgesiyle birlikte Medine de Osmanlı İmparatorluğu’nun topraklarına katıldı. Osmanlı İmparatorluğu döneminde II. Abdülhamit tarafından Medine’ye kadar demir yolu hattı inşa ettirilmiştir. Haydarpaşa Garı’ndan tren ile Medine’ye 3 gün içinde ulaşım sağlanmakta imiş.

İstanbul Haydarpaşa Garından dualarla Hicaz’a yolcu edilen hacı adayları Yine Abdülhamit Han Hazretleri’nin yaptırdığı Amberiye Camii’nin yanındaki Medine Tren Garı şimdi müzeye çevrilmiş fakat adını a harfini bile göremedik müzenin hiçbir yerinde.
Osmanlıya ait eserler kaybedilmiş, ama özdeşleştiğinden olsa gerek Ravzâ’daki yeşil kubbeye dokunmamış Vahhabi taifesi.

Sultan II. Abdülhamit Han Hazretleri’nin özellikle Medine’deki eserlerini görünce çok etkilendim. 6 ay gibi kısa bir zamanda İstanbul Hicaz demiryolunu yapması bir dahi olduğuna yeterli delildir. Ve milletinin hac ibadetini uzun yolculuklardan kurtarıp 3 güne düşürmesi de bu günkü hızlı trenler kadar değerlidir.

Raylar sökülmüştü, tren de yoktu ama bütün ihtişamı ile duran garın önünde hep beraber Şair Nabi’nin Nâtının bestelenmiş hâlini okuduk.

“Sakın terk-i edebden kûy-ı mahbûb-ı Hudâ’dır bu
Nazargâh-ı İlâhî’dir Makâm-ı Mustafâ’dır bu”

Daha Fazla Yükle

Yorum Bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Çok Okunanlar