Kelâmı, idrak fezasının uç noktasına kadar çıkarabilmek yetisi ile taçlanmış Necip Fazıl, zekânın kıymığı ruhuna batan, aklı gaibin elektrik teline dokunan, soy fikrin ‘yanık kafa’larından ve “cins beyin”lerinden birisidir.
Necip Fazıl’ın şahsi fikir serüveni bohem hayatıyla başlar, akrebin nokta nokta ruhunu sokmasıyla mevsimden mevsime geçer, çilekeş beygir olan “aklı” ve akla yük olan zekâyı yele verir, sonunda “oluş sırrına” ererek Nakşî-Hâlidî şeyhi Abdülhakim Arvasî tarafından Allah’ın izni ile ruhuna “büyük temel çivi” çakılır.
Bohem hayatı ile başlayan ve bu “temel çivinin ruha çakılmasına” kadar geçen zaman içerisinde Necip Fazıl’ın fikir çilesini ve çilesini çektiği fikirlerin atlasını, köşe taşlarıyla yine kendi betimlemesiyle şöyle sıralayabiliriz:
Fikir çilesi,
Cinnet müstatili, entelektüel krizler ve hafakanlar;
Ben’in köpürtülmesi.
Akrebin kıskacında uykusuz geceler.
Cam kırığı yastıklara baş koymak,
Akrebin nokta nokta ruhunu sokması, burnu yok’un burnuna değmesi, deliler köyünden bir menzil aşkın olmak, beyni kan okkası cerahat, yanık kafa, cins beyin, ateşe girip gülümsemek, kaynar suda serinlemek.
Beyne batan zehirli kıymık, boşluğu ense kökünde gezdirmek, tabiatta bile olmayan içindeki iniş ve çıkışlar.
Meçhuller caddesinin seyyahı, işlenmedik günahların vebalini sırtında taşıyan kişi, yolcu inmez hanların usanmaz bekçisi, aklı, benliğin dolabında kör ve çilekeş beygir, haritada deniz görüp boğulan, gökyüzünden habersiz uçurtma uçuran hakikatin körebesi.
Karınca sarayı kupkuru kelleler, başsız başsız insanlar, vehimden gölgeler, ifritten sualler, meçhuller caddesi, boşluğa düşen fikir rüyalarda içilen cinnet.
Bir bardak su gibi çalkalanan dünya;
Sönen istikamet, yıkılan boşluk.
Haritada deniz görüp boğulan, dokuz köyün sahibi, dokuz köyden kovulan.
Sıcak yarada kezzap, beyin zarında sülük fikirlerin ruhu kemirmesi..
Ötelerden habersiz nizama lanet okumalar ve nihayet bir nasip meselesi olan,
Gece bir hendeğe düşer gibi gerçeğin kucağına düşmesi.
Ötelerin bestesi.
Kanlı şafakta çil horozun hediye ettiği yepyeni bir dünya.
Çelik-çomak oyununun sona ermesi,
Diz çöken zorlu nefs, aklın yele savrulması.
Yanan kitap dağları ve elde kalan ilmihal,
Allah!
Müjde Allah var!.
Üstat’dan Bir Hatıra
Prof. Dr. Hüseyin AKKAYA hocamdan dinlemiştim.
70’li yıllarda Üstad Necip Fazıl, Milli Türk Talebe Birliği Sivas şubesinin davetlisi olarak konferans vermek üzere Sivas’a gelir. O günlerde Sivas’ın tek ve büyük oteli olan Köşk Otelinde istirahata çekilir. Etrafında MTTB yönetimi ve özel koruması olarak duran gençler vardır.
MTTB yönetiminden birisi öne atılır ve üstada yönetim kurulunu takdim eder.
Üstadım der, “bu arkadaş milli güreşçi, bu milli karateci, bu boksör, bu..” derken üstad elini “kafi” dercesine kaldırır ve şöyle der:
“Desene bunlar hep kol bacak.
Geçin bunları gençler!
İçinizde beyin var mı, beyin?”