Edebiyat
Uzak Mescid
EKLENDİ
-:
Yazar:
Vural ÇakırKudüs, Mescid-i Aksa, Filistin tarih boyunca çeşitli nedenlerle hep gündemde kaldı. Üzerine konuşuldu, yazıldı, çizildi. On ayı aşkın süredir devam eden katliam, zulüm … nedeniyle bu bölge üzerine, özellikle Gazze merkezli olarak daha çok yazıldı, yazılmaya da devam ediyor. Sadece yazmanın bu soruna çözüm olmadığı aşikâr. Ancak insanın günümüzde yapabileceklerinden birisi de düşüncelerini, önerilerini yazarak dile getirmek.
Hastalığın türüne ve seyrine göre, diyabetli hastaların sinir uçlarının körelebildiğini, duyarlılığını kaybettiğini; bazen de uzuv kaybına sebep olabildiğini biliyoruz. Günümüzde hastalığın seyrinin hangi aşamada olduğunu ve insana ne tür zararlar verebileceğini çeşitli tahlil ve testlerle anlamak mümkün.
Bugün dünyanın çeşitli bölgelerinde, özellikle de Filistin’de yaşananların; diyabetle insan vücudu arasındaki etkileşime benzeyen bir tarafı var.
Siyonist düşünceyi temsil edenler ve destekleyenler yakın geçmişte, özellikle Ramazan aylarında bilinçli olarak Mescid-i Aksa’ya baskınlar düzenlerler, işgal ederler, ibadet eden Müslümanlara zulmederlerdi.
Bu baskınların önemli sebeplerinin başında Müslümanların nabzını ölçmek ve tepkilerinin sınırlarını anlamak vardı. Farklı zamanlarda tekrarladıkları baskı ve baskınlarla, Müslümanların dini ve milli değerleriyle ilgili sinir uçlarının durumunu uzun süre test ettiler.
Gördüler ki bazı tepkiler olmakla birlikte durum istedikleri kıvama gelmiş. Sinir uçları körelmiş, duyarlılık azalmış, bir kısmı uzuv kaybını bile kabullenilebilecek durma gelmiş.
Gelinen durumun bir sonucu olarak; kendilerine göre buldukları bir fırsatı ganimete çevirircesine Filistin topraklarında, özellikle de Gazze’de 7 Ekim 2023 tarihinden itibaren zulme ve soykırıma devam ediyorlar. Dinine ve milliyetine bakmaksızın vicdan ve merhamet sahibi hiçbir insanın kabul etmediği/edemeyeceği bu katliam dünyanın gözü önünde sahnelenmeye devam ediyor. Sahnelenmeye diyorum, çünkü insanların büyük çoğunluğu Filistin’de yaşanmakta olanları bir aksiyon filmi, tiyatro temsili izler gibi seyrediyor.
İslam toplumu son zamanlarda özellikle o bölgede çok uzuv kaybetti, kaybetmeye de devam ediyor. Son olarak da zulme karşı kalbini, elini, başını ortay koyanların önde gelenlerinden İsmail Haniye şehit edildi.
Filistin’deki katliama dünyanın birçok yerinde; bazen de hiç tahmin edilemeyen coğrafyalarda, dijital platformlarda, toplantılarda, gösterilerde bazı tepkiler dile getirildi, sesler yükseltildi, yükseltiliyor da. Ama öyle çığ gibi, sonuç değiştirecek, karşı tarafı yıldıracak, caydıracak, yaptıklarına pişman edecek nitelikte değil ne yazık ki. Bir yalan habere, sansasyonel bir magazin dedi kodusuna dijital platformlarda gösterilen tepki, İsrail zulmüne gösterilenden ne yazık ki daha fazla.
Bu duyarsızlığı her türlü yolla teşvik ediyor Siyonistler. Müslümanların kendi gündemlerini belirlemelerine fırsat vermemeye çalışıyorlar. Bu konuda başarısız oldukları da söylenemez.
Kapitalist anlayışın; “öteki” diye tanımladığı İslam toplumunda milli ve manevi değerleri anlamsızlaştırma çabası ne yazık ki karşılık buldu. Değerini, başkalarının beğenisinde gören; inancıyla, kültürüyle, milli ve manevi değerleriyle özgül ağırlık oluşturamamış ve oluşturamayacağına inanan, inandırılan; zalimle başa çıkamayacağına ikna dilmiş bir yığın haline geldi İslam toplumunun önemli bir kısmı. Bilinçli-bilinçsiz, farkında olarak-ol(a)mayarak siyonizmin değirmenine su taşımaya devam ediyor bizim insanımızın kahir ekseriyeti. Edilgen yaşayan, yaşamaya alıştırılan insanımızın Gazze’de ekin gibi biçilen masumları duyunca dijital platformlardan “Kahrolsun İsrail”, “Kudüs’e Özgürlük”, “…” naraları bir işe yaramadı, yaramıyor. Bir anlık öfkeyle kılınan gıyabi cenaze namazları da sonucu değiştirebilecek aksiyonlar doğurmaktan uzak kalıyor. Bu konuda duyarlı insanların önemli bir kısmı bile çocuklarını durumun ciddiyeti konusunda ikna edemiyor.
Çünkü ne yazık ki Siyonistler, özellikle son yüz elli yıldan bu yana; tüketim alışkanlıkları, maddi kaygı, marka refleksi, popüler kültür ve değer yozlaşmasıyla Müslüman toplumun hizaya getirilebildiğini, kontrol altında tutulabildiğini tecrübeyle biliyorlar. Çok da haksız değiller. Binlerce alternatifi olmasına rağmen iletişim çağında bir ekonomik boykotu bile organize etmeyi başaramayan Müslüman toplumun Kapitalimin tuzaklarını boşa çıkaramayacağı; Gazze davasına yeterince omuz veremediği/veremeyeceği ortada.
Bu ve benzeri katliamların ardından Camilerde İsrail zulmüne karşı yapılan dualara milyonlarca Müslüman kubbeleri patlatırcasına, minarelerin alemini titretircesine “âmin” diyor. Anlık yaşadığı bu atmosfere uygun olarak ruhen ayağa kalmak geliyor içinden. Ve bir bakıyor ki kaybetmekten korktuğu ne de çok dünyalık biriktirmiş. Konforunu kaybetme endişesiyle sessizce yerine oturup kabuğuna çekiliyor.
Camiden çıktıktan sonra neye “âmin” dediğini unutup bu konuyla ilgili tutumunu gözden geçirme ihtiyacı bile duymadan kaldığı yerden devam ediyor gündelik hayatına. Ve İsrail bir türlü kahrolmuyor. Şimdiye kadar kahrolmadığı gibi. Bu konuda Kur’an’ın ikazı, hükmü çok açık: “Ey iman edenler! Yapmayacağınız şeyleri niçin söylüyorsunuz?”
… Ve böylece vicdanın sesinin kısıldığı, merhametin maddi konfor anlayışına kurban edildiği, insani değerlerin kapitalist anlayışla sürekli törpülendiği toplumlarda olanlar ve olaylar sıradanlaşıyor.
Ve hayatını kaybeden insanların değeri sayılardan ibaret kalıyor. Victor Hugo’nun dediği gibi: “Paris’te bir adam öldürülürse bu bir cinayettir, doğuda elli bin insan boğazlanırsa bu sadece bir meseledir.” Bugün Gazze’de olanlar; Siyonistler ve onlar gibi düşünenler için bir mesele bile değil, sadece rakamlardan ibaret.
İslam dünyası bu günlerde tarihin ve tarihinin kerahet vaktini yaşıyor.
Dinimiz “Küfür tek millettir” demişti bize. Bugün Siyonist dayanışma bunu ispat ediyor. Kendi doğrularımızın ispatını ne kadar daha başkalarından bekleyeceğiz?
Bilemiyorum?
Bulunduğumuz yerden biraz uzata bir katliam var.
Nerede?
On binlerce Müslümanın şehit edildiği Gazze’de. Namaza durduğumuzda Gazze’den bize doğru bir kurşun atılsa tam da secde izimizden, anlımızdan vurulabileceğimiz yerde. Hissedebilenler için çoktan kalbimizden vurulduk aslında.
“Uzak Mescid” anlamındaki Mescid-i Aksa, ilk kıblemiz. Anadolu coğrafyasının büyük kısmı için hemen hemen şimdiki kıblemiz olan Kâbe’nin yolu üzerinde. Gönlümüzden uzakta kalsa da İlahi huzura durduğumuz zaman tam karşımızda duruyor Gazze. Belki de biz Namaza durduğumuzda “Kâbe gözümüzde canlansın” isterken güzümüzün içine bakıyor, gözümüze batıyor, batmalı Gazze.
Dini ve milli değerlere sahip, bu gidişattan rahatsızlık duyan, bu zulme karşı eliyle, diliyle, kalbiyle mücadele eden samimi insanlarımız az değil. Zaten büyük oranda varlıklarını hissetmeyiz. Çünkü samimi insanlar bulundukları, çalıştıkları alanda gürültü yapmazlar, reklam yapmazlar, yaptıklarını belgeleyip sosyal medyada paylaşmazlar. Yapmaları gerekeni yaparlar. Ama yapması gerekeni yap(a)mayanlar, yerinde sayanlar; koşanlardan, yürüyenlerden, gereğini yapanlardan daha fazla gürültü çıkarırlar.
Yerinde sayanlardan mıyız? Üstüne düşeni yapanlardan mı?
İşte camide İsrail’in kahrolmasıyla ilgili duaya gereğini yaptığımıza inanarak içtenlikle “âmin” diyebiliyorsak ne mutlu.
Yerinde sayıp, gürültü çıkarıp, bir şeyler yapmasını hep başkalarından bekleyerek Necip Fazıl’ın:
“Ağlayın su yükselsin, belki kurtulur gemi,
Anne seccaden gelsin, bize dua et emi.”
Ve İstikla Şairinin;
“Gitme ey yolcu, beraber oturup ağlaşalım:
Elemim bir yüreğin kârı değil, paylaşalım.”
Mısralarını okuyup dertlenenlerden miyiz?
Yoksa;
Yine İstiklal Şairinin:
“Kanayan bir yara gördüm mü yanar ta ciğerim,
Onu dindirmek için kamçı yerim, çifte yerim!
Adam aldırmada geç git! diyemem aldırırım.
Çiğnerim, çiğnenirim, hakkı tutar kaldırırım!”
mısralarına mı talibiz.
Bu, kendi gözlerinin içine bakabilme cesareti gösterebilen herkesin, sadece kendisi için verebileceği bir cevaptır.
Beğenebileceğiniz Gönderiler
Çok Okunanlar
- Dünyanın Renkleri-
Gül/lük ”Kırgızistan’da TDV ile Kurban Günleri (1)”
- Edebiyat-
Evlilikte Mutsuzluğun Nedenleri 2
- Edebiyat-
Gezen Güzel, Oturan Gazel Olurmuş
- Edebiyat-
Benzer İsimli Bilginler -Râzîler-
- Edebiyat-
Yüreği Olan Sözler ve Sözleri Olmayan Yürekler…
- Edebiyat-
Gazze’ye Mektup
- Edebiyat-
Anne Olmak
- Edebiyat-
Gitsem Yollara Yollara