Edebiyat
Yabancı ve Acemi
EKLENDİ
-:
Yazar:
Zekiye Kahraman
Ahmet Nuri Efendi; mütevazı evinin bahçesinde ailece sebze ekerler ve kendi yiyeceklerini yetiştirirlerdi. Ev derme çatma, yıkıldı yıkılacak gibiydi. Her yaz küçük bir onarımdan geçirirler, onunla kışı çıkarırlardı. Bir gün evlerinin çevresindeki boş arsaları satın alan müteahhit oraya lüks bir site yaptıracaktı. Onlara da satın alma teklifini sundu. Babasından kalan tek mirasıydı. Onu kaybederse bir daha ev edinemeyebilirdi. Yeni emekli olmuştu fakat bu parayla oraya ev yaptırması mümkün değildi. Burayı satmıyorum fakat arsama karşılık her şeyiyle bitmiş bir ev istiyorum dedi. Arsaların tam ortasındaydı. Orası olmazsa olmazdı. Müteahhit ister istemez kabul etti. Çok katlı evler olduğu için fazlasıyla kazanacaktı.
Onları kiralık bir eve taşıdı. Büyük bir site olarak evler, kısa sürede yapılmaya başlandı. Sitenin yol kenarı şehre ulaşımı kolay olduğu için, büyük büyük adamlara sattı evleri. Akıllı evlermiş, içi de çok lüks yapılmış, reklamlar da çok iyi olduğundan kısa zamanda evlerin satışı bitmiş ve alınan paralarla da evler tamamlanmıştı.
Herkes taşınmaya başladığında, Ahmet Nuri Efendi de mütevazı ailesiyle birlikte müteahhitin onlara sunduğu yere yerleşmişlerdi. Hemen hemen herkes yerine yerleşmişti. Lüks arabalar kelli felli adamlar… Hatta hanımların bile kendi arabaları vardı.
Ev sahipleri kendi aralarında toplantı yapmışlardı. Biri çıkmış Hem lüks site dediler, hem de ikinci üçüncü el arabalar var. Ben böyle olduğunu bilseydim almazdım buradan demiş. Bilinen şahsiyetler olduğu söylendi. Çıtanın altında olanlar var burada. Bize bunlar bildirilmedi. Orada bulunan Ahmet Nuri Efendi üzerine alınmıştı. Çünkü onun arabası da en az on beş yirmi yıllık bir arabaydı.
Ahmet Nuri Efendi o kadar onurlu birisiymiş ki hiçbir şey söyleyememişti. “Ben ne yaptım?” diyerek kendini suçlamıştı. O gün lüks olmayan arabasına atladığı gibi kendini yollarda buldu.
Yolcuydu yollarda: Tek başına fakat yirmi yıllık arabasıyla yola çıktığında, kafasında çözemediği, birçok şey vardı. Tam olarak nereye gideceğini bilmiyordu. Benzini azdı ve bitmek üzereydi. “En yakın benzinlik nerededir?” diye düşünürken, birkaç kilometre sonra bir benzin istasyonu ve yol üzerinde bir köy gördü. Altın bulmuş gibi sevindi…
Deposunu burada doldurduktan sonra, yolcuların ihtiyaçlarını karşılayabildiği bir yer gördü. Küçük bir çay molasına ihtiyacının olduğunu düşünerek, bu mütevazı yerde soluklanmaya ve kafasını toparlamaya karar verdi. Günlerdir kendine bile itiraf edemediği, zihin karışıklığı yaşıyordu; yola çıkmıştı, nereye gideceğini bilmeden…
Çoğunluk yerli, az biraz da yolcu ve yabancı oturmuş çay eşliğinde sohbet ediyorlardı. Bir yabancı çekingenliğiyle içeri girdi ve selam verdi. Masalar, her yer doluydu. Boş bir sandalye bulup, pencere önüne çekti ve dışarısı görünecek şekilde oturdu. Bir çay söyledi, demli olsun diye de ilâve etti. Bir yandan gözü emektar arabasında, aklı da bu yolculukta…
Yabancının yolda olma sebebi, net bir şey olmasa da şehirden uzakta, ara sıra kendisiyle baş başa kalabileceği sakin bir yer arıyordu. Acemiydi bu konularda. Yeni emekli olmuştu. Birikimiyle, ömrü olursa, mütevazı bir yerde, küçük bir yer ve bir toprak parçası, edinmek istiyordu.
2 / 2
Bu arada çayı geldi; “Yol üzeri bir yer neden burası olmasın?” dedi, kendi kendine. Sesli düşünmüş olmalı ki hem yabancı hem acemi; yakından gelen bir sesle kendine geldi. Olmaz birader, burada yabancıya yer yok, dedi.
Sabah aydınlığına kadar burada vakit geçirdi. Sabah ola hayrola diyerek, denemeye değer diye düşündü. Güneşin doğuşuna birkaç saat daha vardı. Elinde kalem kâğıt ile bir şeyler karalamaya başladı. Gün başlarken, güneş tüm güzelliğiyle ışımaya başladığında, köyün görünürlüğü ve netliği ortaya çıktı. Hakikaten köy; duruşu ve kuruluşu ile güneşle eşleşen bir güzellik sergiliyordu.
Birkaç saat önceki seslerin, kulaklarında yerini koruduğunu fark etti. Bir an ikilemde kaldı. Birileri için insanların akademik ve arabaların lüks oluşu önemliydi. Beni tanımıyorlar diye düşündü. Onlar için yabancı ne anlam ifade ediyordu, sadece merak etmişti. Bu yolda gönülsüzlük olsun istemiyordu. O, alacağını almış; üstü kapalı değil, son derece açık bir şekilde mesaj alınmıştır, dedi…
Dış dünyanın densizliklerinden, iç dünyasını karartamazdı. Yeryüzü herkese yetecek kadar genişti. Yabancı, Kime göre neye göre? dedi ve yoluna devam etti. Onlara göre yabancı ve dahi acemi olabilirdi. Fakat yaşama dair hemen hemen birçok konuda, herkesten fazla deneyimleri vardı. Yaşının da vermiş olduğu olgunluk ve deneyimler arayıp bulamadığımız değerlerdi.
Hayat onu acemiliğinde bir iyice yoğurdu ve şekillendirdi. Yaşamı boyunca yılmadan, çalıştı çabaladı… Çok yoruldu, şimdi dinlenme ve dillendirme vaktiydi.
O yüzden kendi için şehirden ve lüksten uzak bir yer arıyordu. Kimsenin ona diploma ve sertifika sormayacağı bir yer… Oturma düzeninde diploma yoksa, edep ve adap ile bir yere gelinmiyordu. Hasbelkader bir karışıklık olmuşsa; ince dokunuşlarla, had bildirimi yapıldıktan sonra… Her şeye rağmen çıta korunmalıydı…
Yabancı ve acemi; şehirden uzakta bir yer istemesinin nedeni, protokol ona göre değildi. Yeni taşındığı sitede bile bir protokol ve belli bir çıta vardı. Bu durumda kendi incindiği gibi başkalarının incinmesinden de rahatsız oluyordu. Gözü yükseklerde hiç değildi. Küçük dünyasında onuruyla yaşamak istiyordu. Kibirden nefret eder, acemi de olsa onurunu kimseye yem etmezdi.
Yüreğinde şimdiye kadar bir sır gibi sakladığı, gizli dokunuşlar ona kalmalıydı. Paylaşmak isterdi fakat bir madenin değersizlik ateşinde eriyip gitmesine şahitlik edemez, yitip gitmesine de gönlü asla izin vermezdi.
Yabancı olsa da yaban değildi. Nerde duracağını bilir, bu kadar kargaşanın içinde her şeye rağmen acemi ve mütevazı olmayı tercih ederdi.