Din ve Hayat
Yaratılışın Gayesi ve Dünya Hayatı
Allah dostlarının rahmeti kazandıkları, cenneti elde ettikleri ticaret alanıdır. Sözü şu âyet ile nihayete erdirelim. “İnsanlardan öyleleri de vardır ki, “Ey Rabbimiz! Bize bu dünyada da iyilik ver, öteki dünyada da iyilik ver; bizi cehennem azabından koru” derler.”
EKLENDİ
-:
Yazar:
Müslüm Yıldırım, Dr.Kur’ân’da, insanın dünya ile olan ilişkisi kısaca şöyle anlatılmaktadır. “Sizi ondan yarattık; yine sizi oraya döndüreceğiz ve bir kez daha sizi ondan çıkaracağız.”Allah’ın yarattığı varlık âlemlerinden birisi olan dünyamız, ilk insan Hz. Âdem’den beri toprağıyla yoğrulduğumuz, üzerinde yaşadığımız, nefes alıp verdiğimiz, toprağını işlettiğimiz, üzerinde doğduğumuz, yurt ve vatan edindiğimiz, hayatımızı farklı yönleriyle sürdürdüğümüz, vefat edince de defnedildiğimiz ve yeniden dirilişin gerçekleşeceği yerdir. Bir imtihan yeri olan dünyada hayatla birlikte ölümün yaratılması insanın bu dünyada çalışıp üretmesi, güzel davranışlar sergilemesi ve sonrasındaki ahiret gününe hazırlık yapması içindir. Kur’ân, bu gerçekliğe şöyle işaret etmektedir: “O ki, hanginizin daha güzel davranacağını sınamak için ölümü ve hayatı yaratmıştır. O, mutlak galiptir, çok bağışlayandır.”“Biz, kimlerin daha güzel amel edeceğini deneyelim diye yeryüzündeki her şeyi oranın süsü yaptık. Ve biz oradaki her şeyi mutlaka kupkuru bir toprak yapacağız.”
Dünyanın bir imtihan ve sınama yeri olduğunun şuur ve bilincinde olan insan, kısacık dünya hayatında “onlara hak ettikleri yüksek bir övgü ile anılmayı” hak edebilmek için güzel bir nâm bırakarak geride adının övgüyle anılması için“lisane sıdk” sahibi olmaya, önden bir şeyler göndermek suretiyle de “iman edenlerin Allah katında değerli bir yeri bulunduğunu müjdele” “kademe sıdk” sahibi olmaya gayret etmelidir. Fani ve geçici olana gönlünü kaptırarak aldanmamalı ve gaflete düşmemelidir.
Dünya Hayatının Geçiciliği
İnsan, hayatta maalesef her zaman güzel işler yapmamaktadır. Kimi zaman istenmeyen yollara girebilmekte, geçici olan dünyayı kalıcı bir yer olarak zannedebilmekte, ömrünün bazı dönemlerinde kendisine aşrı derecede güvenerek olmayacak işlere dalabilmektedir. Dünyanın geçiciliği ve aldatıcılığı hakkında Kur’ân şöyle demektedir: “Bilin ki dünya hayatı ancak bir oyun, eğlence, bir süs, aranızda bir övünme ve daha çok mal ve evlat sahibi olma isteğinden ibarettir. Tıpkı bir yağmur gibidir ki, bitirdiği ziraatçıların hoşuna gider. Sonra kurur da sen onun sapsarı olduğunu görürsün; sonra da çer çöp olur. Ahirette ise çetin bir azap vardır. Yine orada Allah’ın mağfireti ve rızası vardır. Dünya hayatı aldatıcı bir geçimlikten başka bir şey değildir.” Burada şunu da hemen ifade edelim ki âyetten dünyanın kötü ve dünyadaki her şeyin değersiz olduğu anlaşılmamalıdır. Bilakis salih ameller işleyiphayırda yarışmak, dünyayı ahirete ulaşmada ve oradaki nimetleri elde etmede vesile kılmak açısından bakıldığında dünya hayatının bir nimet olduğu ortaya çıkar.
Kur’ân, dünyanın kendisini aldattığı, onun süsünü hırsla elde etmeye çalışıp elde ettiklerini de insanlara karşı kibir ve beğenme aracı olarak kullanan Karun’u örnek olarak vermektedir: “Allah’ın sana verdiğinden ahiret yurdunu iste; ama dünyadan da nasibini unutma. Allah sana ihsan ettiği gibi, sende iyilik et. Yeryüzünde bozgunculuğu arzulama. Şüphesiz ki Allah, bozguncuları sevmez.” Görüldüğü üzere, bir taraftan eldeki imkânlarla ahiret yurdunun aranması ve dünyanın ihmal edilmemesi istenirken diğer taraftan iyilik emredilip bozgunculuktan uzak durulması emredilmektedir.Dünyanın geçiciliği hakkında Abdullah b. Mes’ud şunları aktarmaktadır: “ Resûlullah (s. a. v) bir hasır üzerinde uyumuştu. Uyandığında hasır vücuduna iz bırakmıştı. Bunun üzerine biz: Ey Allah’ın Resûlü! sizin için bir yatak yapsak,dedik. Resûlullah (s. a. v): “Benim dünya ile işim ne? Ben bu dünyada bir ağaç altında gölgelenip de bırakıp giden bir yolcu gibiyim, dedi”
Dünyanın Süsü
Dünyanın fani ve geçici bir yer olduğu aşikârdır. Gözümüzün önünde meydana gelen pek çok olay buna şahitlik etmektedir. Gelenler gitmiş, gidenler dönmemiştir. Ancak bu, dünya hayatının tamamen anlamsız olduğu dolayısıyla bir şey yapmadan ve üretmeden yaşanabileceği anlamına gelmemektedir. Dünyamız, çalışma ve çabalama yeri olup,çekici bir şekilde yaratılmış ve insana hoş gösterilmiştir. Kur’ân’da bir sûrenin adı Zuhruf yani “süs” demek olup ayrıca dünyanın güzellikleri şöyle anlatılmaktadır: “Nefsânîarzulara, kadınlara, oğullara, yığın yığın biriktirilmiş altın ve gümüşe, soylu atlara, sağmal hayvanlara ve ekinlere düşkünlük insanlara çekici kılındı. İşte bunlar dünya hayatının geçici menfaatleridir. Halbuki varılacak güzel yer, Allah’ın katındadır.” “De ki: Size bunlardan daha iyisini bildireyim mi? Takvâ sahipleri için rableri katında, altlarından ırmaklar akan ebediyen kalacakları cennetler, tertemiz eşler ve (hepsinden önemlisi) Allah’ın hoşnutluğu vardır. Allah kullarını tam manasıyla görmektedir.” Hz. Ömer, dünya nimetleri hakkında şöyle demektedir: “اللهم لا صبر لنا على ما زينت لنا إلا بك” “Allah’ım! Bizlere süslü gösterdiklerine karşı sabır göstermemiz ancak seninledir.”
İnsan için dünya iyi bir geçimliktir. Kur’ân’da insan için yaratılan pek çok dünya nimetinden bahsedildiği gibi temiz rızıkları kimsenin haram kılamayacağı ayrıca belirtilmektedir.Bu bağlamda “Çardaklı ve çardaksız bağları, değişik ürünleriyle hurmaları, ekinleri, birbirine benzeyen ve benzemeyen biçimlerde zeytin ve narları meydana getiren O’dur. Her biri ürün verdiğinde ürününden yiyin; hasat günü de hakkını verin; fakat israf etmeyin; çünkü Allah israf edenleri sevmez.” buyurulduğu gibi “De ki: Allah’ın kulları için yarattığı süsü, temiz ve iyi rızıkları kim haram kıldı? De ki: Onlar dünya hayatında müminlere yaraşır; kıyamet gününde ise yalnız onlara mahsus olacaktır. İşte bilmek isteyen bir topluluk için âyetleri böyle açıklıyoruz.”denilmektedir. Esas kınanan durum ise, Allah’ın nimetlerini bilip sonra da nankörlük etmektir. “Onlar Allah’ın nimetlerini biliyor, ama sonra kalkıp nankörlük ediyorlar. Onların çoğu inkârcıdır!”
Dünyevileşmek veya Gaflete Düşmek
Dünyamızla ilgili kavramlardan birisi de “dünyevileşmek”tir. “Dünyevileşmek”, Allah’ı unutmak, ondan uzaklaşmak, ahiretin olduğunu inkâr, dünyaya karşı daha hırslı olmak, Allah’ın insan için çizdiği yoldan sapmak anlamlarına gelmektedir. İnsan açısından geçici olan dünyayla ilgili sonu gelmez arzulara sahip olmanın sebeplerini Gazali, insandaki yapı gereği “dünya sevgisi” ve “cehalet” olarak görmektedir. Kaçınılmaz bir durum olarak dünyanın lezzet ve zevkleriyle haşir neşir olan insan, bunlara alışır ve onları terk etmek kendisine ağır gelmeye başlar. Cahilliğine gelince, özellikle gençlik döneminde insan gençliğine güvenir ve ona göre hareket eder. Dolayısıyla cehaleti gidermenin yolu Kur’ân ve sünnetle yoğrulmuş temiz bir düşünce, dünya sevgisinin ilacı ise ahiret gününe imandır.
Geçici olana gönül verenler Kur’ân’da kınanmıştır: “Yemin olsun ki, sen onları yaşamaya karşı insanların en düşkünü olarak bulursun. Onlardan her biri de arzular ki, bin sene yaşasın. Oysa yaşatılması hiç kimseyi azaptan uzaklaştırmaz. Allah onların yapmakta olduklarını eksiksiz görür.” İnsanın dünyadaki görevi, onu imar ve kendisinden istenilen şekildeahireti için hazırlık yapmasıdır. Sadece dünyasını düşünen, ahiretten habersiz olanlar için “Onlar dünya hayatının görünen yüzünü bilirler. Ahiretten ise, onlar tamamen gafildirler.” denilmektedir. Sadece dünyanın görünen yüzünü bilmek, ahiretten gafil olmak, insanın kendisine yüklenen emaneti hakkıyla yerine getirmemesi, zalim ve cahil durumuna düşmesi demektir.
Kalpleri Katılaşanlara Yazıklar Olsun
Dünya hayatı, kişiden kişiye farklılık arz etse de belirli bir zamanı kapsamaktadır. Bu süreç içerisinde insanın yaşadıklarından dolayı kalbi katılaşabilir. Kur’ân’da bu duruma şöyle dikkat çekilmektedir: “İman edenlerin, Allah’ı anmak ve vahyedilen gerçeği düşünmekten dolayı kalplerinin heyecanla ürperme zamanı gelmedi mi? Onlar daha önce kendilerine kitap verilmiş ve üzerlerinden uzun zaman geçip kalpleri katılaşmış kimseler gibi olmasınlar. Onlardan birçoğu yoldan çıkmışlardır.” Diğer bir âyette yine kalplerikatılaşanlardan şöyle bahsedilmektedir. “Bundan sonra kalpleriniz yine katılaştı; artık kalpleriniz taş gibi, hatta daha da katıdır. Taşın öylesi vardır ki ondan ırmaklar kaynar; öylesi de vardır ki, çatlayıp bağrından su fışkırır; bazı taşlar da vardır ki, Allah korkusuyla yerinden düşer. Allah, yapmakta olduklarınızdan habersiz değildir.”
Üçüncü bir âyette: “Allah kimin gönlünü İslam’a açmışsa o, Rabbinden bir nur üzerinde değil midir? Allah’ı anmak hususunda kalpleri katılaşmış olanlara yazıklar olsun! İşte bunlar apaçık bir dalalet içindedirler.” buyurulmaktadır.Allah’ın kişinin kalbini açmasının anlamı, Allah’ı tanıması, vahdaniyetini ikrar edip kabullenmesi ve O’na boyun eğmesidir. Kalbi aydınlanan kişi, Allah’ın emirlerine uyar ve yasakladıklarından uzak durur. Kalpleri katılaşanlar ise,Allah’ı anmayan, hakka kulak vermeyen, hidayete gelmeyen ve doğru bir şey yapmayan kişilerdir. Hadiste belirtildiği üzere “göğsün inşirahı” kalbe nurun ve aydınlığın girmesidir. Bunun da alameti ve göstergesi ise ebedi olan ahiret yurduna yönelme, aldanma yurdundan uzaklaşma ve gelmeden önce ölüme hazırlıktır. Hadiste şöyle buyurulmaktadır: “Kimin kaygısı ahiret olursa Allah onun zenginliğini kalbine yerleştirir, iki yakasını bir araya getirir ve dünya zelil bir şekilde ona gelir. Kimin kaygısı da dünya olursa Allah onun fakirliğini iki gözünün arasına koyar ve onun iki yakasını bir araya getirmez. Kendisine ancak onun için takdir edilen dünyalık ne ise o gelir.”
Dünya Ahiret Dengesi
Kur’ân ve sünnette dünyaya karşı pek çok tavsiye ve aynı zamanda uyarı yer almaktadır. Örneğin, başta Hz. Peygamber’in hanımları olmak üzere mü’minlere ve bütün insanlara şöyle seslenilmektedir. “Ey Peygamber! Eşlerine şöyle söyle: Eğer dünya dirliğini ve süsünü (refahını) istiyorsanız, gelin size boşanma bedellerinizi vereyim de, sizi güzellikle salıvereyim. Eğer Allah’ı, Peygamberini ve ahiret yurdunu diliyorsanız, bilin ki, Allah, içinizden güzel davrananlar için büyük bir mükafat hazırlamıştır.” Âyettegeçen ve “yüksek bir yere çıkmak” anlamına gelen فَتَعَالَيْنَifadesinde her ne kadar “gelmek” anlamı olsa da ayrıca “nefsinizi yüksek tutun”, “küçülmeyin”, “dünyaya tenezzül etmeyin” “yücelin” anlamlarını da çıkartmak mümkündür.Hadislerde ise şu ifadelere rastlamaktayız: “Değil midir kidünya ve içindeki tüm şeyler değersiz ve kıymetsiz olup lanetlenmiştir. Ancak Allah’ı anmak, onun rızasına uygun şeyleri öğrenmek müstesnadır.” “Altın, gümüş, kumaş ve elbiseye kul köle olanlar helak oldular. Bu tip insanlar kendilerine verilse sevinirler, verilmezse hoşlanmazlar.”
Yarına Hazırlık, Kalıcı ve Ölümsüz İşler Yapmak
Kur’ân’da, yarına hazırlık yapması için insana şu hatırlatma da bulunulmaktadır. “Ey iman edenler! Allah’a itaatsizlikten sakının. Herkes yarın için ne hazırladığına baksın! (Evet) Allah’a itaatsizlikten sakının; şüphesiz Allah yapıp ettiklerinizden tamamen haberdardır.” Hadiste ise: “Ölen kimseyi peşinden üç şey takip eder. Aile çevresi, malı ve yaptığı işler. Bunlardan aile çevresi ve malı geri döner. Yaptığı işler kendisiyle birlikte kalır.” denilmektedir. Hayatımızın eksenine günlük ibadetlerden namazı, yıllık ibadetlerden oruç ve zekatı, ömürlük olarak haccı yerleştirip diğer salihamellerle ömrümüzü bereketlendirmek, ayrıca hakkı ve sabrı tavsiye ederek ahlaki erdemlerle bezemek gerekmektedir. Allah’a kavuşmayı, O’nunla buluşmayı isteyenlerin “ahiret daha hayırlı ve daha devamlı”, güzel ve kalıcı işler yapmaları gerekmektedir. Zira, “Ölümsüz olan iyi işler ise Rabbinin nezdinde hem sevapça daha hayırlı, hem de ümit bağlamaya daha layıktır.”
Şöyle bir etrafımıza göz attığımızda bir dünyanın yola çıkıp gittiğini bir dünyanın da yola çıkıp bize yaklaştığını görürüz. Yola çıkan şu an üzerinde yaşadığımız dünya, gelen ise ahiret yurdudur. Şunu da unutmamak gerekir ki, hayatımızı sürdürmek için ister istemez dünyanın içine girmek zorundayız. Bu gayet doğal bir durumdur. Ancak dünyanıniçimize girmesi ve bizi esir alması çok da kaldırabileceğimiz bir durum değildir. Zira dünya, zorluk ve sıkıntı çekmeden üzerinde milyarlarca insanı taşımaktadır. İnsanın dünyanın içine girmesi bir sıkıntı doğurmamaktadır. Ancak dünyanın insanın içine girmesi insanın kaldıramayacağı bir yüktür.
İnsan bilmeli ki mülk Allah’ındır ve sonuçta dönüş O’na olacaktır. إنا لله وإنا إليه راجعون insanlar O’na döndürülecek ve herkese yaptıklarının karşılığı verilecektir. Dünya imtihan yeri, ahiret ise sonuç yeridir. Gerçek hayat, hem dünyayı hem de ahireti ihya etmektir. Dünya ahiretin tarlası, ahiret amellerin hasat edildiği yerdir. Ölüm, ahirete ilk adım, kabir,ahireti bekleyiştir. Kabirde yatanlar kışın geçmesini, baharın gelmesini bekleyenlerdir. Hz. Ali’nin dediği gibi, dünya, doğru olanlar için doğruluk, anlayanlar için afiyet, azık almak isteyenler için zenginlik yurdudur. Peygamberlerin mescidi, vahyin indiği yer ve meleklerin namazgâhıdır. Allah dostlarının rahmeti kazandıkları, cenneti elde ettikleri ticaret alanıdır. Sözü şu âyet ile nihayete erdirelim. “İnsanlardan öyleleri de vardır ki, “Ey Rabbimiz! Bize bu dünyada da iyilik ver, öteki dünyada da iyilik ver; bizi cehennem azabından koru” derler.”
Beğenebileceğiniz Gönderiler


Çok Okunanlar
- Genel-
Öğretmenliğimin Üşüdüğü Günler
- Şahsiyet-
Vefatının 40 Yılında N.F. Kısakürek ve Son Mısraları
- Edebiyat-
Sürgün Çekirdek
- Düşünce-
Tuzu Eksik Aforizmalar
- Düşünce-
Procrustes’in Hayaleti: Anlamak mı Yargılamak mı?
- Tarih-
Feth-i Mübîn ve Fetih Rûhu
- Din ve Hayat-
Hz. Lût’un Fıtrat Çağrısı ve Kavminin Helak Sebebi
- Düşünce-
Bana Yüreğimi Tarif Et