Genel
Yarıda Kalan
EKLENDİ
-:
Yazar:
Mustafa Sefa Çakır, Doç. Dr.6 Şubat günü merkez üssü Kahramanmaraş olan büyük depremlerle sarsıldık. Şehirler enkaz yığınına döndü, binlerce can yitirildi, on binlerce insan yaralandı… Biz de dört arkadaş yardım çalışmalarına destek olmak amacıyla depremin hissedildiği ama herhangi bir kayba neden olmadığı Sivas’tan depremin ağır bir şekilde yaşandığı şehirlerimizden Malatya’ya gittik. İşte bu satırlar o birkaç günde şahit olduklarımızı tarihe not düşmek adına kaleme alınmıştır.
Salı akşamı şehre girdiğimizde binalarda ışıklar yanmıyordu ve sokaklarda kimseler yoktu. Yer yer enkazlarda çalışan insanlar ve keskin bir soğuk vardı. Şehir adeta terk edilmiş gibiydi. İnsanlar imkân bulabildiyse başka şehirlere, köylere gitmiş kalanlarsa ya araçlara ya da cami ve okullara sığınmıştı. Gözlerde korku, yüzlerde hüzün ve seslerde endişe hâkimdi. Neredeyse tüm benzinliklerin ışıkları kapalıydı ve açık olanların önünde ise uzun kuyruklar vardı. Açık hiçbir işyeri yoktu. Yakıt ve su en büyük ihtiyaçlardandı. Evet, o her gün defalarca içtiğimiz ama kadrini hakkınca takdir edemediğimiz su. Muhtemelen enkaz altındakiler için de hava öyleydi. Hava ve su, hepimizin gaflette olduğu iki büyük nimet.
İlk gece daha ziyade ertesi gün dağıtılacak olan çorba ve ekmeğin nerelere götürüleceği tespitiyle geçmişti. Defalarca enkaz başlarında “sesimi duyan var mı, kimse var mı” sorularına cevap beklendiğine, isimleriyle hitap edilen depremzedelerden gelecek ufak bir ses kırıntısı ümidine, çaresizliğe, kimsesizliğe şahit olduk. İnsanlar eksi bilmem kaçları bulan o soğukta enkaz başlarını terk etmiyor, yaktıkları ateşle ısınmaya çalışıyordu ama nafile. Çünkü üşüyen yüreklerimizdi, yanarken üşüyen.
Ertesi gün önce bir fırına gittik. Çatlamış bir binanın altındaki o fırın sahibi riski göze almış ve ücretsiz ekmek dağıtmak üzere fırını açmıştı. Günlük yaklaşık on beş bin kadar ekmek çıkarabilen o fırın muazzam bir iş ortaya koymuştu. Allah ecirlerini versin. Ekmeği ve çorbayı organize eden bir yardım derneği fırının yanındaki bakkalın da hemen hemen tüm malzemesini dağıtmak üzere satın almış ve hem o esnafı hem de paketlerin dağıtılacağı insanları sevindirmişti. Böyle zamanlarda iyiliklere odaklanmak, aksaklıkları görmemek daha mühim.
İnsanımız gerçekten hem hayırsever hem de kalender. O ekmek kuyruğunda herkese ne kadar talep edilirse verilmesine rağmen yalnızca bir ekmek alıp ayrılan insanlara şahit olduk. Yarın ne yeriz, fazla alalım da stok yapalım, demiyordu kimse. Özellikle mülteciler utana sıkıla geliyordu. Bu noktada mülteci düşmanlığı meselesine parantez açmak istiyorum. Bu zor günlerde olsun birileri vazgeçse keşke bu hastalıklı tavırdan. Birkaç alçağın yaptığı yağmacılığı tümüne yaymasalar keşke. Yağmacının ırkı olmaz. Türk yağmacı yok mu? Kim olursa olsun elbette en ağır şekilde cezalandırılmalı ama özellikle hezimet ehli birileri gibi asılsız haberlerle bu insanların hepsine birden düşmanlık etmek gerçekten acımasızca. Elleriyle enkaz kazıyan, mustazaf halleriyle Suriye’den ekmek göndermeye çalışan, hiçbir şey yapamasa elleri duadan inmeyen o insanları görelim.
Kalender milletiz. Başımıza gelene sabretmek, zorda kalınca elimizdekiyle yetinmek, kendimizin yerine diğerini tercih etmekte birinciyiz. Gariban milletiz. Asırlardır acılarla yoğrulmuş genlerimize bu yakışıyor belki de. Muvahhid milletiz. Enkazdan çıkan da çıkartan da tekbire sarılıyor. Allahu ekber! Ne güzel, ne mübarek.
Kendi altmış yetmiş kilo gençlerin ekmek yapılabilsin diye elli kiloluk un torbaları taşıdığına şahit olduk. Soğuktan donma haberi geldiğinde en ücra köylere odun götürdü insanlar. Su bulamayınca kar eritip içtiler. Uykusuz günler geçirdiler. Yemedi içmediler.
Ülkece sabah akşam gelişmeleri takip ettik. Gördüklerimizin bazıları mucize değil de neydi? Enkazdan yüz yirmi sekiz saat sonra çıkarılan iki aylık bebek mucize değil miydi? Enkaz altından uyurken çıkarılıp “ne oluyor ya, ne oluyor?” diyen çocuk aklımıza ashab-ı kehf’i getirmedi mi? 104 saat sonra yıkıntıların arasından çıkarılırken Bakara Suresi’nin “Amenerrasulü” diye başlayan son iki ayetini okuyan uzman çavuş tüylerimizi diken diken etmedi mi? Enkaz altından çıkarılır çıkarılmaz “selamun aleyküm” diyen 12 yaşındaki kız hepimize tebessüm ettirmedi mi? Hatay’da arama kurtarma çalışmaları esnasında üstlerine dökülen moloz yığınından kurtarılan ekip elemanlarının hastaneye gitmek yerine çalışmalara devam etmesi bir destan değil mi? Enkaz arasındaki ölmüş kızının elini bırakmayan o baba hepimizin yüreğini dağlamadı mı? Maraş’ta 140. saatte enkazdan çıkarılan Muhammed Habib’in daha içerideyken müthiş bir kıraatle “Gerçek şu ki, insanın yaratılış tarihinde onun henüz anılan bir şey olmadığı bir dönem gelip geçmiştir.” anlamındaki İnsan Suresi 1. ayeti okuması, ardından çıkınca insanlara tekbir getirtmesi mucize üstüne mucize değil miydi?
Bu depremde ben çok sevdiğim bir kardeşimi, dostumu kaybettim; Yunus. Kardeşi ve hamile eşiyle Antep’ten yola çıkmışlar ve Göksun civarında mola vermişler. O esnada ikinci deprem oluyor ve mola verdikleri binanın altında kalıp can verdiler. Rüya gibi adeta. Sanki az sonra arayıp bir şeyler diyecek gibi. Mesaj atıp, abi kusura bakma yeni dönebildim, diyecek gibi. Eşi Kader de üniversitemiz mezunu, öğrenciliğinin ilk gününden beri tanıdığım temiz bir insandı. Mekânları cennet olsun.
Depremin bende bıraktığı en büyük his yarıda kalmışlık… Deprem geliyor ve her şeyi yarıda bıraktıran ölümlerle çekip gidiyor. Enkazlar vardı. İçinde tabak çanak, elbise, yatak vs. Sahipleri yoktu hiçbirinin. Yan yatmış, çatlamış binalar vardı. Balkonunda çiçekler vardı birisinin. Sahibi kim bilir ne kadar ihtimam gösteriyordu onlara. Birinde bisiklet vardı mesela. Muhtemelen havalar ısınsın da bineyim diye bekliyordu genç. Ama olmadı. Her şey yarıda kaldı. Hayaller, ümitler, sevinçler. Hüzünler de. Hep unuttuğumuz ama geleceği en kesin hakikat olan ölüm çıkagelmişti işte.
Rabbim cümlemize eşyanın hakikatini göstersin, imanla ölmek nasip etsin, ölenlerimize rahmet eylesin, geride kalanlarımıza sabır ihsan eylesin.
Beğenebileceğiniz Gönderiler


Çok Okunanlar
- Söyleşi-
D. Mehmet Doğan: Bizim Hakikatle Temasımız Kelimeler Üzerindendir
- Düşünce-
Bilim ve Bilimizm: Coğrafya Dersi mi Din Dersi mi?
- Söyleşi-
7 Soruda Ramazan – Nurullah Öztürk – RTÜK Üyesi
- Tarih-
II. Abdulhamit ve Sosyal Devlet
- Din ve Hayat-
Yeni Bir Ramazan Olsun
- Edebiyat-
Sarı
- Din ve Hayat-
Peygamberimizin Ramazan Ayını İhyası
- Söyleşi-
7 Soruda Ramazan – Abdullah Yıldız – Yazar