Sıcak yürekleri özlüyoruz. Sıcak ve samimi duyguları, dürüst ve çıkarsız yaklaşımı, dostluğu ve merhabalığı özlüyoruz. Tabiat kış örtüsünü giydiği vakitte, daralan nefeslerimizi, bunalan dimağımızı yeniden bileylemek için yeni bir merhabaya, yeni bir gülümsemeye, yeni, yepyeni, terutaze bir arkadaşlığa ihtiyacımız var. Her an yeniden doğmak, yenilenmek, eski, pörsümüş, modası geçmiş bunalımlı kimliklerimizi üstümüzden sıyırmamız için bir fırsat. Yunus; “her dem yeni doğarız, bizden kim usanası?” diyor.
Doğa en ölümcül yanını takınıyor, kış boyu. Beyaz ölüm deniyor bunun adına. Ölüm soğuk ve yabanıl olduğu için midir, nedir, ya da beyaz kefeni hatırlattığı için midir, -yorum gereksiz- insanlar soğuk soğuk bakarlar kışa…
Kişinin yüreği sıcak olduktan sonra ne yazar soğuk kar? Halbuki kar, apayrı bir güzellik değil midir? Kış, yenilenen insanlar için, baharı beklemek adına bir özlem değil midir? Kimliğimizin yeniden keşfi için bir durak değil midir? Yeni bir zemine ve dünyaya uyanmak için bekleme yeri değil midir?
Yeryüzünün her karesinde kan ve barutun koktuğu, insanın insana değeri kalmadığı, yaratılanların her çeşidine hoş bakılmadığı, güçlünün zayıfı ezdiği, çıkarı için en sevdiklerini doğradığı, üç kuruş menfaat için her türlü hile ve kahpeliğe prim verildiği günümüzde; sevgiler için, aşklar için, güzellikler için, sanat ve estetik için neden bir çaba, bir gayret içine girmeyelim ki!
Bizler neden “bir güzelin aşığı” değiliz erenler?
Neden gülücükler saçmıyoruz etrafımıza?
Darda kalanlara sevgiyle bir el uzatmıyoruz?
Haklının hakkını haykırmıyoruz?
Kış biter bahar gelir, gece biter gündüz gelir, yokuş biter iniş gelir, zaman, bütün evlatlarını öğütür, zaman biter ölüm gelir…
***
Vakit, iyileşmeyen bir çıban gibidir. Yeniden kanar. Vakti en iyi bekleyen bilir. Beklemek; içindeki umudu ateşlemektir, derler büyükler. Beklentisi olmayan insanların umudu da olmaz. Çünkü insanı hayata bağlayan umuttur. Ümit ettiği kadar yaşamak denir ya buna! Çünkü bahar, umudun yeniden yeşermesidir. Kış geçer, belki hayâller biter, uzun gecelerde gördüğün rüya sona erer, yeşerir filizler, içindeki ateş harlanır, aşk kendini yeniler, yaşam, yeni başlangıçlar için kadranlarını kurar, bitimsiz bir devinim alır başını gider. Bahar yeniden bir dirilme değilse, baharı beklemek niye? Bir gül goncası gibi yüreğimiz açılmıyorsa, yeni sevdalar için yola çıkmıyorsak, dilimizde türküler, gönlümüzde neşe, gözlerimizde yeniden yaşama sevincini kıpırdatmıyorsa; amaçsız ve başıboş bir hayatın yükümsüzlüğünü, yine şairin deyişiyle, “her günün bir dert olduğunu, insan bu yaşa gelince anlarmış” gibi, her gün değirmen taşı misali dönen şu dünya, bize gerçek yüzünü gösterecektir. Biz o yaşlara gelmeden her bahar uyanmaya bakalım. Bakarsınız doğanın güleç yüzlü çocukları olarak kendimize bir elbise, gönlümüze bir neşe, yüreğimize bir ışık doğururuz.
Güzellikleri sevmek neden bize bu kadar zor geliyor, bilinmez. İçimizdeki güzellikleri çoğaltmaya bakalım… İnsana saygı, emeğe saygı, işe saygı, üretime saygı… Önce kendimize saygı.
Kendimize saygı duyduğumuz oranda, yaşadığımız her koşulda, her şeye saygı duyduğumuz görülecektir.
Mart 2002