Derler ki; kekemeydi Çiçero, doğru düzgün konuşamazdı. Anlatamazdı derdini, suyu bile isterken kan ter içinde kalır, alnında ve boynunda damarlar sayılırdı. Zor neydi, zorlanmak neydi yaşardı.
Acıkır, ne yiyeceğini bilir ve yerdi Çiçero!
Suyunu içer susuzluğunu giderirdi.
Ama ne yediği ne içtiği gibi konuşabilirdi Çiçero.
Bir ağaç gibi yani dal budak açarak konuşmak tek çıkış yoluydu.
Ne zaman ki çoğaldıkça çoğaldı söyleyecekleri, ağaç olmadığını haykırdı, en tenhalarda. Avazı çıktığınca bağırdı. Bağırdıkça ses geldi, ses geldikçe söz çoğaldı, dağı/taşı eşlik ettirdi kendine.
O kadar çok bağırdı ve o kadar çok konuştu ki, suda yüzüne bakınca ne anlında ne boynunda damar kaldı.
Artık tamamdı, konuşacakları vardı ve hazırdı.
Ve konuştu.
Çiçero’dan geriye kalan da buydu zaten.
Ne senatör olması ne Sezar’a karşı Pompey’in tarafını tutması ne Antonius’a karşı Octavianus’u savunması ne olasılığı…
Çiçero,
Söyleyecekleri çoğalınca, konuşmayı becerebildiği için Çiçero olmuştu.
Söyleyecekleri bitince ya da hiç olmayınca niye konuşsun ki insan?
Öyle demiyor muydu İsmet özel:
“Yaşamayı bileydim yazar mıydım hiç şiir?
Yaşamayabileydim yazar mıydım hiç şiir?
-Yaşama!
-Ya bileydim?
Yazar: Mıydım
Hiç: Şiir.”
Yaşamak, konuşacakları olanlar için mücadele, konuşacağı olmayanlar için çelik çomak değil de nedir?
Dün ne kadar çok şeyimiz vardı, konuşacak. Bugün bundan mıdır susuyor görünmemiz? Yoksa çıraktık da kalfa mı olduk ya da usta?
Dilimden düşenlerle topluyorum ruhumu
Ele avuca geliyor, ele avuca sığmayan.
En çok
Acılarını biliyorum
Mesela
Hindikuş’ta bir adam
İmana geliyor.
Çok sular akıyor sonra
Köprü oluyor o dağlar…
Ve donup kalıyorum bu yaşımda
O imanla baş başa
Artık benzemiyor diyorum kimse kendine.
Kardeşim diyorum
Kardeşinim diyorum
Suya benziyor
Zamanla bırakıyor taşta izini
Avuçlarım yanıyor
Keşke taş olsaydı yürekler diyorum
Ama yeniye benziyor eski kâğıtta okunan.
Fanilik oluyor mirim, ezcümle dâra çekilen!
Hamd Makamında sabahlıyoruz bu yüzden.
Dilimizden düşenlerle topluyoruz ruhumuzu
Ele avuca geliyor, ele avuca sığmayan
Niye döndü çocukluğuna çocuklar, deme!
De ki uçurtmamızı kaybetmiştik
Bütün bilyelerimizi vermiş
Yenildiğimizi söyleyememişimiz.
Cebimizde para olmadığını hatırlamışız
Aç değilim demiş çekip gitmişiz…
De ki çocukluğumuzmuş
Hızla büyümüş ve yaşlanmışız.