Kadim dostum, mesai arkadaşım, can kardeşim Ferhat Koç’un vefat haberini, akşamın ilerleyen saatlerinde aldım. Asrımızın en büyük sorunu hale gelen Covid-19 salgını sonrası gün geçmiyor ki can sıkıcı, acı bir haber almayalım. Her telefon çalışta, her kapı tıklamasında “yüreğim ağzıma gelmeye” başlar oldu. Kendimizden geçtik, dostlarımızdan gelecek haberleri bekler olduk.
Ferhat Koç kardeşimizin virüs kaptığını ve tedavi gördüğünü biliyordum. Aklım olası ayrılık haberine alışmam gerektiğini söylese de ruhum, kalbim ve duygularım buna karşı çıkıyordu.
Acı haberi aldığımda bütün vücudumun sarsıldığını hissettim. Gözlerimin önünde birlikte geçirdiğimiz seyahatler, toplantılar ve keyifli sohbetler geçip gitti. Onunla yollarımız üç yerde kesişmişti. Birincisi Öz Elif Sitesi’nde beraberdik. Ahmet Günbay Yıldız, rahmetli Rıfkı Kaymaz ve Bilal Coşkun ile zaman zaman biraraaya gelir; edebiyat, sanat bazen de ülke sorunları üzerine sohbet ederdik. İkincisi, Diyanet İşleri Başkanlığı’nda birlikte olduk. O yayın müdürlüğünde ben ise personel müdürlüğünde görev yapıyordum. O bir süre sonra Vakıflar Genel Müdürlüğü’ne geçti ve Genel Müdürü Prof. Dr. Osman Çataklı’nın özel kalem müdürlüğünü yaptı.
Bürokrasiye fazla ısınamadığı için gazeteciliğe yöneldi. Milli Gazete Ankara temsilcisi oldu. Günlük yazıları, seyahat notları ve röportajları ile dikkat çekti. Ayrıca Milli Selamet Partisi Genel Başkanı Prof. Dr. Necmettin Erbakan’ın yakınında yer aldı. Seçim gezilerine, mitinglere, toplantılara katıldı. Bir anlamda siyasi çalkantılara şahit oldu. Ama yaşadıkları, gördükleri ve şahit olduklarını tarihe tanıklık açısından yazmadı, bizlerin bütün ısrarına rağmen yazmak istemedi.
Yıllar sonra onunla yollarımız üçüncü kez keşişti ve Yazarlar Birliği’nde bir araya geldik. Bir iki dönem yönetim kurulunda beraber çalıştık. Yorucu, keyifli toplantılar ve seyahatlerde birlikte olduk. Çok güzel ve anlamlı yıllar geçirdik. D.Mehmet Doğan, Ferhat ve ben Türkiye Yazarlar Birliği’nin ‘beyaz sakallıları’ idik.
Önemli bir mazeretimiz olmadığı takdirde her gün öğleden sonra Yazarlar Birliği’ne geliyorduk. Günlük programları konuşuyor, sohbet ediyor, akşam vakti yaklaştığı zaman simit ve çay ile muhabbetimizin keyfini çıkarıyorduk. Bu sohbetimize Başkan Musa Kazım Hoca ve İbrahim Halil Çelik de katıldığı zaman daha da keyifli oluyordu. Hele yemek muhabbeti başladığı zaman sözün sahibi rahmetli Ferhat oluyordu. Ankara’da ve Türkiye’nin çeşitli şehirlerindeki yemek çeşitlerini, tatlılarını ve özelliklerini bir bir anlatırdı. Rahmetli Necmettin Erbakan Hoca ile birlikte yaptıkları seçim gezilerinde, seyahatlerde yaşadıkları kitapları dolduracak tarzdaydı.
Rahmetli uzun yıllar politikacıların arasında bulunmasına rağmen hesaplı kitaplı bir insan değildi. Düşündüklerini sansüre tabi tutmadan söylerdi. Çabuk kızardı ama hiç kin tutmazdı. Kızgınlığı rüzgâr gibi gelir geçerdi. Bu onun güzel meziyetlerinden birisiydi. Bütün bunları yaşadıktan sonra dünyaya ve ülkemize yayılan Korona virüsü bizleri ayırdı ve eve kapadı. Ama muhabbetimiz kesilmedi. Telefonla sohbet ederek yalnızlığımızı gidermeye çalıştık.
Hastaneye yattığı öğrendiğim zaman içimden hep “Ferhat dayanıklıdır. Nice zorlukları aştığı gibi bunu da aşar.” ümidini taşıyor ve dua ediyordum. Ama nasibi bu kadarmış. Güzel ve kalıcı hatıralar bırakarak mübarek bir günde asıl vatanına göç etti.
Ardında güzel dostlular, hayırlı hizmetler ve tebessüm dolu bir çehre bıraktı.
Dostlara veda etmenin acı olduğunu biliyordum. Ama son vazifemizi yaparken bile bazı kurallara uymak, onu kısmen yalnız bırakmak zorunda kalmak içimi daha da acıttı. Hastaneye gidememek, tabutuna omuz verememek acımı kat be kat artırdı. Asrın vebası diyeceğim bu hastalık bizleri sevdiklerimizden uzaklaştırdığı gibi çok şeyleri de götürdü.
Evimin penceresi, site içinde bulunan camimiz ve hemen önündeki musalla taşına bakıyor. Zaman zaman buraya bakar içimden sürekli “Bakalım bugün kimler kimlere helallik verecek, kimler kimin önünde saf tutacak.” diye geçirirdim. Cuma sabahı Ferhat kardeşim için verilen vefat salasıyla yüreğimdeki acıyı dayanılmaz noktaya geldi. Teselliyi dudaklarımdan dökülen dualarda buldum.
Kardeşim Ferhat Koç’a helallik vermek bize nasip olacakmış. Hakkım benden yana helal olsun.
“İnna Lillahi ve İnna İleyhi Raciun”
Mekânın cennet olsun kadim dost.