Bizimle İletişime Geçin

Ramazan

Yeni Bir Ramazan Olsun

EKLENDİ

:

Yine bir Ramazan mı, yeni bir Ramazan mı geldi? “Ramazan geldi hoş geldi” derdi eskiler. Ramazan bu sene oruç emrinin muhatabı biz mü’minlerden hoşnut kalacak mı?  Allah’ın yeryüzüne koyduğu ölçü gereği ömrü olanlar için bir yıl sonra yine gelecektir Ramazan. Yeni Ramazana kavuşanlar “rahmet ” tarafına layık olabilecek mi?

Ramazan; oruç tutan, tut(a)mayan Müslümanların çoğunu şu ya da bu şekilde etkiler. Kimi oruç tuttuğu belli olsun diye çabalarken, bazıları  tut(a)mamanın sıkıntısını hisseder. Halbuki oruç bir şey yapılarak değil, yapılmayarak ifa edilen bir ibadet. Namaz kılan birini gören  herkes ibadet ettiğini anlar. Ancak günlük hayatta biri,  oruçlu tuttuğunu ima edecek özel bir çaba sarf etmiyorsa oruçlu olduğu  anlaşılamaz.  Bu nedenle oruç, riya barındırmayan tek ibadet. Helâl olanlardan bile yararlanmayarak söz dinleyen bir kul olmanın tadına varıldığı müstesna zaman dilimi.

Bu riyasızlığa uygun davranan insan, oruç incinmesin diye  kendisine ve bütün yaratılmışlara karşı   daha dikkatli ve naif davranır, davranmalı. Bu durum elbette “Ramazan dışında alabildiğine ölçüsüz olabilir” anlamına gelmez. Diğer zamanlar taştan tespih yapan bir usta gibi davranabilse de; oruçluyken, elmas işleyen bir sarraf gibi hassas ve dikkatli olur, olmalı ki  Ramazanı hoş tutabilsin.

Orucu bozan /bozmayan davranışlar hakkında oruçla ilgilenen herkesin aşağı yukarı bir fikri var. Ama oruçtan; sadece bedene oruç tutturmayı anlayan insan; orucun ayarını bozan, kalibresine zarar veren, değerini düşüren  düşünce ve davranışlar hakkında pek de bilgi sahibi değil gibi davranılabiliyor, ya da bunları önemsemiyor.

Ancak oruçlu şuna da dikkat edilmeli: Oruç yeme içme ve benzeri bedensel ihtiyaçlara sınır getirmez sadece. Bahanesi oruç gösterilen sinire de sınır getirir. İftar yaklaştıkça evlerde “Aman babanıza/annenize  bir şey demeyin, bugün sigara içemedi, … onun için çok asabi” yaklaşımını temellendiren davranış  Kur’an ve Rasulün(sav) sünnetinden referans alamaz.  Bu nedenle oruç sadece çevremizdekileri kırıp dökerek iftarı beklemek değildir. Oruç tahammül değildir, sabırdır. Tahammül çekilen ıstırabın bitmesini beklemek; sabır, bir mükafata ulaşmak için gereğini yerine getirmektir.

Rahmet ayında, yapılacak ufak dokunuşlarla hane halkı da unutamayacakları hoş hatıralar biriktirebilmeli.  Hatırlarda iftar öncesi gerilen sinirler, asık suratlar değil; sabırla tebessüm eden çehreler, teravihten alınan tat, mukabelede yaşanan huzur kalmalı. Hane halkı bu Ramazanda yaşadıklarını hatırladığında bir sonraki yıl “Yine mi geldi Ramazan” duygusuna kapılmamalı; “İyi ki geldi Ramazan” diyebilmeli.

Orucu bahane ederek yaptığı işi, mesaisini ihmal edip aksatanların; “Orucu hurma ile mi su ile açmak daha sevaptır” tartışmaları boşuna. Bizim ibadetimize ihtiyacı olmayan Allah’ın emrini yerine getirirken; bizim yaptığımız işe ihtiyacı olan kulların ve diğer yaratılmışların işlerini aksatmak orucun ruhuna uygun ve hakça bir davranış değil. Bunu da dikkate almalı insan.

Rahmet ayı Ramazan çok büyük fırsatlar getirir inananlara. İçinde Kur’an ifadesiyle bin aydan daha hayırlı bir geceyi barındırır. Açlığın tadını çıkarmak için bir fırsattır mesela. Susadığımızda yüreğimizin serinlediğini hissedebilmektir oruç. Açlığımızla açgözlülüğümüzü doyurabilmedeki lezzettir. Bireysel ve toplumsal rahatsızlıklarımızı tedavi eder. Hırsızlara, arsızlara bile tesir ettiğini, onları bile insafa getirdiğini biliyoruz orucun.

İnsanlar uzun süren pandemide servetinin değil, sağlığının daha önemli olduğunu yaşayarak tecrübe ettiler. Şimdilerde memleketimiz ve insanımız deprem ve sel gibi daha ağır felaketlerle karşı karşıya.

Ekonomide “krizlerin fırsata çevrilmesi” diye bir olgu var. İşin finans tarafı elbette bizi doğrudan ilgilendirmiyor. Ancak böyle büyük bir felaketi yaşadığınız dönemde idrak ettiğimiz  Ramazan; felaketlerle bütün maddi serveti, varlığı bir dakikada yok olan, gelecekle ilgili planlarını sil baştan yapmak zorunda kalan, nice sevdiklerini ebedi ahiret yurdunu uğurlayan kardeşlerimizin hayatına yapabileceğimiz bir dokunuşla; vicdanımızın, merhametimizin, kardeşliğimizin, samimiyetimizin pas tutan çarklarını yeniden döndürme fırsatı tanıyor bize.

Bunlar orucun daha verimli geçmesine vesile olan Ramazan fırsatları. Merhamet, paylaşmak, hal hatır sormak, aynı sofraya oturamadığımız  dostlarımıza yapacağımız ikramla birilerinin iftar etmesine vesile olmak; tüketmekle övünme yarışından, yetinme ile şükretme alışkanlığına terfi etmek; özellikle bu günlerde varlık içinde yokluğun ne anlama geldiğini hissetmek…

Ramazan ve oruç,  abartmaya başladığımız bazı alışkanlıklarımızı da düzeltmemize vesile olur inşallah, olmalı. İftar niyetine açılan israf sofralarının riyasız ibadete yakışmadığını anlama fırsatı vermeli. Soframızdan artanla kaç ihtiyaç sahibinin doyabileceğini anlayabilmemize vesile olmalı. “Komşusu aç yatan bizden değildir” hükmü gereği sadece kapı komşumuza değil, çığlığı kulaklarımıza ulaşan dünyanın öbür ucundaki insanlıkta kardeş olduğumuz komşularımıza da elimiz uzanabilmeli. Fitrelerimin ölçüsü kendi soframız olmalı. Elimizde olanı paylaşmak; cimriliğimizin ölümü, imanımızın ve vicdanımızın bayramı  olabilmeli.

Yakın aile paylaşımları hoş görülebilse de, adeta iftar sofralarının besmelelerine ve dualarına eşlik eden öz çekimler ve sosyal medya paylaşımları riyasız ibadetin ruhuna uygun düşmüyor.  Öz çekimlerini; “Bakın biz kimlerle ne yemekler yedik, sizde ne var ne yok …” dercesine, tanıdık-tanımadık, aç-tok, oruç tutan-tut(a)mayan birçok insana ulaştırma çabası içinde olmamalı insan. Allah için ibadete niyet etmişken;  görünür ve gösterişli olmanın, onayı ve takdiri insandan beklemenin tuzağına düşmemeli. Günümüzün en yaygın bağımlılığı haline gelen sosyal medyada her şeyi paylaşma alışkanlığına da bir nebze çözün olmalı Ramazan. Dış dünya için yaşamaktan; kendi iç yolculuğuna, kalbinin  basamaklarını tırmanmaya dönmeli, buna özen göstermeli mü’min. Yaşadığı her anı birilerine anlatayım derken kulluktaki samimiyeti kaçıramamalı,  kendisini unutmamalı insan.

Bayram da hak edilmeli. Bayramda bizim bayram etmemiz kadar, kaç kişinin  daha bayram etmesine katkı sağlayabildiğimiz de önemsenmeli.  Hak edilmiş bir bayrama kavuşabilmek hedef olmalı.

Oruç  ayı sonundaki bayramın “şeker” mi, “Ramazan” mı, “tatil” mi olduğu doğrudan algımızla ve bayramın gönlümüzdeki yeriyle ilgili. Oruçtan aklımızda kalan  yediğimiz içtiğimiz ise şeker bayramı; planladığımız tatil ise tatil bayramı; gösterdiğimiz sabır, başkalarının hayatına yaptığımız olumlu katkı ve daha da önemlisi söz dinleyen bir kul olmanın hazzı ise   Ramazan Bayramını idrak ediyoruz demektir.

Hepimiz için hayırlara kapı açacak bir Ramazan, bayram tadında bir Kadir Gecesi, kandil bereketinde bir bayram dileklerimle…

Daha Fazla Yükle

Yorum Bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Çok Okunanlar