Bizimle İletişime Geçin

Edebiyat

Yüksek İslam İlahiyat Oldu

Yüksek İslam Enstitülerinde Tefsir-Hadis ve Fıkıh-Kelam bölümleri vardı, bir de bölümlere girmeye notu yetmeyenlerin bölümü, Temel İslam Bilimleri vardı. Tefsir-Hadis bölümüne gireceğim diye epey gayret sarf etmiştim. “Fakültede böyle bölümler olmaz” mantıksızlığıyla bölümleri de kaldırmışlar. Hadi bölümleri kaldırdınız Kur’an-ı Kerim dersini bile üçüncü ve dördüncü sınıflarda kaldırmışlar hatta birçok İslami ilimlerin yerine dört çeşit Felsefe dersi koymuşlar.

EKLENDİ

:

 

1982 Eylül ayında üçüncü sınıfa devam etmek için geldiğimizde bir baktık okulumuzun ismini değiştirmişler. İsim büyümüş ama imkânlar ve kalite daralmış. Biz parasız yatılı öğrenci idik, “Fakültenin yatılısı olmaz” mantığıyla pansiyonumuzu kapatmışlar meslek yüksekokulu yapmışlar. Henüz ihtilal rüzgârları esiyordu, kimseye söz geçiremedik, müktesep hakkımız elimizden alındı. Sizi burslu yapacağız dediler onu da yapmadılar.

Sille-Esentepe mahallesinde Karamanlı arkadaşım Mehmet’le ev kiraladık, bir yıl boyunca yaklaşık yirmi km gittik yirmi km geldik. Bir otobüsle Zafer Meydanına geliyorduk, bir otobüsle de Meram Yeniyol’daki okulumuza ulaşıyorduk. İnsan alışıyor demek ki, pansiyonda iken geç kalırdık ama Sille’den hiç geç kaldığımız olmadı. Sille, Konya’nın tarihi bir semti, eskiden çarşı ve pazarlarıyla, Ermeni vatandaşlarıyla bir ticaret merkezi imiş. Esentepe’ye Tahir Büyükkörükçü hocanın Erenköy Mahallesinin önünden geçip giderdik.

Yüksek İslam Enstitülerinde Tefsir-Hadis ve Fıkıh-Kelam bölümleri vardı, bir de bölümlere girmeye notu yetmeyenlerin bölümü, Temel İslam Bilimleri vardı. Tefsir-Hadis bölümüne gireceğim diye epey gayret sarf etmiştim. “Fakültede böyle bölümler olmaz” mantıksızlığıyla bölümleri de kaldırmışlar. Hadi bölümleri kaldırdınız Kur’an-ı Kerim dersini bile üçüncü ve dördüncü sınıflarda kaldırmışlar hatta birçok İslami ilimlerin yerine dört çeşit Felsefe dersi koymuşlar. “Biz bu okulları kapatmayalım ama buralardan aklı başında hoca da çıkmasın” mantığını çalıştırmışlar bu sefer. Felsefeye Giriş, Sistematik Felsefe, İslam Felsefesi, Sosyoloji, Psikoloji, Kelam vb dersler. Şayet harici destek almıyor, kendini yetiştirmiyorsa buradan mezun olan bir öğrenci tam da istedikleri gibi oluyor.

Olmuş her işte bir hayır aramak gerekiyor. Esentepe de çok güzel günlerimiz geçti. Aile ortamı gibi mahallemiz vardı. Bir gün cami imamımız, aynı zamanda okul arkadaşımız olan İsmail hoca: “Hacı Süleyman amca, kızını sana vermek istiyor” dedi. Ben de gevezelik ettim, “Bir ev bir de araba verirse Hacının kızını alırım” dedim. Boşboğazlık işte. Bir hafta sonra İsmail hoca, “Tamam hacı amca taleplerini kabul etti, sana ev de araba da alacak” dedi. Yaptığım gevezeliğe çok üzüldüm, evliliği düşündüğüm oluyordu ama henüz erkendi, bir de Konya’dan evlenmeye niyetim yoktu. Özür diledim, farklı gerekçeler beyan ettim, işi kapattık.

Dördüncü sınıfın ikinci döneminde evlilik işini ciddi olarak düşünmeye başladım. Babam, “hadi oğlum seni evlendirelim” dese ne derim diye hazırlık yaptım. Kendimce aday listesi oluşturdum, beş kişi filan vardı ama sıralamayı yapmakta zorlanıyordum. Son sınıfta Melikşah Mahallesi’nde okula yürüme mesafesi bir eve taşınmıştık. Bu arada listemde olmayan silik bir ışık daha yanmaya başladı. Her gün okul dönüşünde bir kızcağız evlerinin önünde bekler ve tam ben geçerken yolun karşısına doğru yürürdü, yol ortasında karşı karşıya gelirdik. Utandığımdan pek bakamazdım ama görebildiğim kadarıyla güzel bir kızdı. Bu hadise her gün devam etmeye başlayınca işkillendim, “bende gönlü var galiba” diye düşünmeye başladım ve ümitlenmesin düşüncesiyle yolumu değiştirdim.

Benim hayallerim ve rüyalarım Göksun’da idi. Rüyamda listemde olan üç kızı gördüm. Üçüyle de telefonla görüşüyorum, biriyle uzun, diğeriyle biraz kısa, üçüncü ile çok kısa konuşuyorum. Liste üçe düşmüş oldu diye düşündüm ama onlar arasında yine sıralama yapamadım. Hafız, sınıf arkadaşım Ali Çiftçiye; “Şu rüyamı bir yorumla ben içinden çıkamadım” dedim. “Çok konuştuğun seni çok uğraştıracak, en az konuştuğun seni en az üzecek,” dedi. Yorumu aklıma yattı, ben de öyle yaptım. İyi ki yapmışım, bu yazıyı hanım da okursa görsün, sevinsin.

Himmet Başkaldırım’ larda şubat ayında kavun ve karpuz yediğimizi, nisan ayında Hızır’la Mustafa’yı havuza attığımı, yetmişlik hacı amcaların hacı teyzelerle birlikte bisiklete bindiklerini unutamam.

Artık mezuniyete hazırlanıyorduk ama ne var ki Koçkuzu hocamın Fıkıh dersi final sınavı iyi geçmemişti. Ağırlıklı konu feraiz (miras taksimi) idi. Üç-dört sayfa işlem yaptım ama baştan bir hisse taksimini yanlış yapınca tüm işlemim yanlış olmuş, seksen puanlık soru. Hocanın takdirine kalmıştı, bıraksa hakkı var ama geçirse lütuf olurdu. Okulu birincilikle bitirdiğini tahmin ettiğim Mustafa Algün ile beraber hocalarımıza veda turuna çıktık. Koçkuzu hocanın kapısı ana-baba günü. Herkes not kavgası yapıyor, okulu uzatmak istemiyorlar. Bizi görünce, bizim de not için geldiğimizi düşünerek, biraz da sinirli bir şekilde “Siz niye geldiniz,” dedi. “Hocam vedalaşmaya, helalleşmeye geldik,” deyince yumuşayıverdi, “Siz Fıkıhtan geçtiniz mi ki vedalaşıyorsunuz” dedi. Ben dedim ki: “Hocam şimdi geçemezsek, bütünleme de geçeriz, hayırlısı olsun.” Arkasından elini öper gibi yaptık, öptürmezdi zaten. Sonuçlar asıldı bir de ne göreyim yetmiş almışım. Hoca, öğretmene saygımızı, hürmetimizi değerlendirmiş ve kanaatini lehimize kullanmış olmalıydı.

Çok Okunanlar