Bizimle İletişime Geçin

Düşünce

Zenginliğe Afrika’nın Ortasından Bakmak

İnsanlar daha çok gündelik yaşar, uzun vadeli düşünme yok gibidir, buna fırsatları da yoktur aslında. Küçük unsurlardan, örneğin bir öğün yemekle mutlu olmasını bilirler. Elektriğin var olmasının ne büyük nimet olduğunu burada daha iyi anlarız. Devletten beklentilerinin ne olduğuna dair kuvvetli düşünceleri yoktur. Var olan hizmetlerle yetinecek kadar sabırlıdırlar. Güç ise itaat edilecek en önemli unsurdur, bundan dolayı da kendi hakkı adına talep oluşturma çok düşük oranda seyreder.

EKLENDİ

:

Orta Afrika ülkelerinden biridir Çad. Kabile dillerinin dışında Arapça yaygın ana dili sayılır. Fransız sömürgesi olduğu için de Fransızca konuşulur ve diğeri Arapça olmak üzere iki resmi dilden biridir. Ama Arapçaya yönelik aidiyetleri güçlüdür. Müslüman ve hristiyan nüfus birlikte yaşarlar. Fakirlikten her ikisi de nasibini almıştır. Burası tüm Afrika’nın en yoksul üç ülkesinden biridir. Aynı zamanda bir çok şey dışarıdan geldiği için de bir o kadar pahalı bir ülkedir. Hem pahalılık hem fakirlik birlikte var olunca zenginlik ve yoksulluk arası makas iyice açılır. Ama ilginçtir ki intihar vakaları sömürgeci ülkelerin zengin şehirleri ile kıyaslanmayacak kadar düşüktür, hatta yoktur bile denebilir.

İnsanlar daha çok gündelik yaşar, uzun vadeli düşünme yok gibidir, buna fırsatları da yoktur aslında. Küçük unsurlardan, örneğin bir öğün yemekle mutlu olmasını bilirler. Elektriğin var olmasının ne büyük nimet olduğunu burada daha iyi anlarız. Devletten beklentilerinin ne olduğuna dair kuvvetli düşünceleri yoktur. Var olan hizmetlerle yetinecek kadar sabırlıdırlar. Güç ise itaat edilecek en önemli unsurdur, bundan dolayı da kendi hakkı adına talep oluşturma çok düşük oranda seyreder.

Evet bir çırpıda Çad’la ilgili sosyo ekonomik konularda söyleyeceklerimiz ve gözlemlerimiz bunlar. Aslında diğer Orta Afrika ülkelerinde değişen çok fazla bir şey yok. Fakat sabırla öğretilecek çok şey var. Bizim yardım kuruluşlarımızın tam olarak karşılığı dünyanın hiç bir yerinde yok hakikaten. Sabırla, bıkmadan, tehlikelere göğüs gererek ve devamlılık içinde cansiperane yardım dağıtımını başka bir ülkede bu ölçüde göremeyiz. Bu da bizim genetik kültürel kodlarımızdan kaynaklanır. Maneviyatımız en önemli dayanma gücümüzü oluşturur. Gönlümüzü katarak yaptığımızdan işin devamlılığı bu şekilde sağlanır.

Yoksulluğun Kültürü

Yardımı devamlı hale getirdiğinizde muhatabınızda bir tembellik belirir, yardım alma alışkanlık haline gelir. Bundan dolayı üretici konuma gelebilecek olanları kesinlikle bu yola sokmak gerekmektedir. Zira üretici konuma gelmek insan için hem onur hem de mutluluktur. Bunu ancak sistemli bir programa yayarak başarabiliriz. Bu yüzden bölgedeki yıllanmış tembelliği ancak küçük çaplı iktisadi projelerle aşabiliriz.

Yoksul kesim meslek edinme konusunda da ciddi problemler yaşamaktadır. Üniversite eğitimine daha çok finansal durumu iyi olan aile çocukları gidebilmektedir. Yoksul kesim gün bulup yediği için aklından bile geçirmemektedir. Dolayısı ile meslek eğitimi konusunda bir teşebbüs başarılı olur kanaati yaygındır, denemeye değerdir. Bölgede etkin bir kurum olan Maarif Vakfı; kâr amacı gütmeyen ancak kendi ayakları üzerinde durabilecek ve işletme mantığı ile çalışacak yani; uygulama yaparken üretim de yapan ve bunu pazara sunan bir format geliştirebilirse bu alanda cazibe yaratabilir görünüyor. Aynı zamanda kısa süreli meslek kazandırıcı kurslarla yaygın eğitim alanına da açılabilir. İki çalışmayı muvazi bir şekilde sürdürmekten maksatın hasıl olması kuvvetle muhtemel görünüyor.

Evet, Afrika gönlümüzü verdiğimiz bir kara kıta. Sömürgeci uygulamalardan o kadar bezmiş ki karşılıksız yapılan hizmetlerden dolayı tereddüt aşamasından sonra bizlere gönlünü açıyor. Sadece Türkler bu kadar hesapsız bir şekilde bölgede var oluyorlar. Hem de devlet ve sivil toplum birlikte, el ele. Bölge insanı bunu görüyor. İşte bunun karşılığı olarak bizlere özel bir muhabbet besliyorlar. Nüfuz alanımıza dahil oluyorlar. Aslında bu durum; bizim Anadolu irfanı olarak biriktirdiğimiz tecrübe ve inşa ettiğimiz gönül coğrafyası anlayışının bir tezahürü olarak beliriyor. Bu anlayış bu hali ile hiç bir millette yok demeyi hamasi bir yaklaşımla ifade etmiyoruz, rasyonaliteyi ortaya koyuyoruz. Keşke insanlığın ortak birikimi olarak var olsa idi.

Bir oranda cetvelle çizilerek oluşturulan ülke sınırları ve kabile mantığının uzlaşı değil çatışma boyutunun körüklenmesi, mevcut hali ile Afrika kıtasının, bir kader değil kurgu olduğunu o kadar net olarak ortaya koyuyor. Koca coğrafyanın sömürgeci yaklaşımdan bir an önce kurtulması ve tahriklere kapılmadan inatla uzlaşıyı tercih eden bir anlayışı yeşertmesidir asıl olan. Dil, Din, renk ve kabile ayrımı yapmayan ve bu unsurlara saygıyı esas alan yaklaşımı canlı tutmamız gerekir. Savaş ve çatışma yerine paylaşmanın daha insanî olduğunu ve bunun hakikatini uygulamalarla canlı tutmak da büyük önem taşıyor.

Kabileler halinde yaratılmanın bir savaş unsuru değil; tanışma, bilme ve barış unsuru olması gerektiğini dillendirmek önemli görünüyor. En büyük zenginlik kanaatkârlıktır aslında. Bu da sömürgeci mantıkla hareket eden açgözlülük değildir kuşkusuz. Bu yüzden yoksulluğa değil zenginliğe Afrika’nın ortasından bakmak daha değerli ve anlamlıdır. Gönül zenginliği ile orada var olmak ve üretici boyutu tahrik ederek, yönlendirerek halkın itibarını yükseltmek daha insanîdir. Osmanlı döneminde atalarımız bu kara kıta ile hep ilgili olmuşlar, bize de bunu devam ettirmek düşer. Zira insanlık da Müslümanlık da bunu gerektirir.

Daha Fazla Yükle

Yorum Bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Çok Okunanlar