Edebiyat
Ziya Paşa’nın Virane Beldeleri
EKLENDİ
-:
Yazar:
Adnan Oktay, Doç. Dr.Şair hayata bakar, havayı solur, kendi iç dünyasına döner, duygularıyla düşünceleri arasındaki gerilimden şiiri çıkarır. Bu adeta bir bebeğin doğumu gibidir. Bir bebeğin ana rahminden çıkmasının acı ve ıstıraplarını anneler fevkalade iyi bilir. Aslında şiir yazarken şairin bundan kalır eksik bir yanı yoktur.
Şair kendini asıl hedefine kitler. İçinde yaşadığı toplumu kendi ruh dünyasından çözümlemek zorundadır. Bu da ona uykusuz geceler olarak geri dönecektir. Şair burada hiçbir şey yapamazsa bile hislerini, duyuşlarını kâğıda dökmek ihtiyacı hisseder. “Neyin var fırlat, hiç olmazsa bu inkisarı kâğıda geçir.” der İsmet Özel bu durum için…
Fuzuli’den Mehmet Akif’e, Şeyh Galip’ten Peyami Safa’ya, Ziya Paşa’dan Yahya Kemal’e kadar birçok şairde reel gerçekliği yansıtma geriliminin izlerine rastlamak mümkündür. Klasik dönem şairleri bu gerilimi genel itibariyle aşk ile nitelendirmiştir.
19. Asırdan itibaren şiirin başat unsuru olan aşkın yerine toprak geçmiştir. Çünkü toprak vatandır, gelenektir, kültürdür, geçmiş ve gelecektir. Toprak âşık olunacak bir sevgili, uğruna can verilecek bir maşuk, kadeh sunan bir saki olarak tasavvur edilmiştir.
Toprağı mülk olarak niteleyen Ziya Paşa (1825-1880), Osmanlı’nın toprak kaybettiği bir dönemde yaşamıştır. Onun hayat serüvenine denk gelen yıllarda hüküm süren Osmanlı sultanları arasında II. Mahmut (1808-1839), Abdülmecit (1839-1861), Abdülaziz (1861-1876), V. Murad (3 ay-1876) ve II. Abdülhamit (1876-1909) yer almaktadır. Bu yıllar Osmanlı’nın dağılma dönemine denk geldiği için özellikle II. Mahmut ile II. Abdülhamit’in çabaları Osmanlı’nın tarih sahnesinde ana unsur olarak kalmasına yöneliktir.
Ziya Paşa hayatında Eflak, Boğdan, Sırbistan, Yunanistan, Yeni Ada ve Kıbrıs’ın Osmanlı toprağı olmaktan çıkmasını idrak etmiştir. Bu çözülme, Osmanlı’nın özellikle Balkanlar’da derin kayıplar yaşadığını göstermektedir. Savaşların ülkenin genelinde atmosferin arka fonu olduğu da dikkate alınırsa bir şairin terennümlerinin o fonu daha da belirginleştirmeye yönelik olduğu anlaşılacaktır.
Bu noktada Ziya Paşa’nın yazmış olduğu aşağıdaki gazelden hareketle hangi coğrafyaları dolaştığı bir muammadır. Şükrü Kurgan’ın Ziya Paşa’nın hayatı, sanatı ve eserlerinden (1963) bahsettiği çalışmada yer verdiği gazelde gezilen ülkelerin tasvirlerine yer verilmiş, ancak herhangi bir ülke isminden bahsedilmemiştir. Şair gazelinde “diyâr-ı küfr” ile “mülk-i İslâm” kavramlarını kullanmıştır.
Kaynaklar İstanbul’da doğup yaşayan Harabat müellifi Ziya Paşa’nın Anadolu’da çeşitli görevler, valilikler yanında Kıbrıs, Bosna-Hersek, Fransa, İngiltere, Suriye’de üst düzey görevlerde bulunduğunu kaydeder. Ömrü sürgün-kaçak geriliminde geçmiş olan şair, görev ya da kaçak-sürgün olması sebebiyle söz konusu ülkeleri ziyaret etmiştir. Dönemin siyasi haritasına uygun olarak da bu ülkelerin çevresindeki coğrafyalara da şairin turistik olarak gitmiş olması ihtimal dâhilindedir. Bu itibarla Suriye’ye giden şairin Kudüs’te de bulunabileceği, Bosna-Hersek’te görev yapan şairin Kosova’yı da rahatlıkla görmüş olabileceği unutulmamalıdır.
Doğuyu ve batıyı iyi bilen, bir taraftan divan ve âşık edebiyatını öte taraftan başta Fransız edebiyatı olmak üzere batı edebiyatını yakından tanıyıp idrak eden Ziya Paşa’nın problemleri anlatış biçimi, adeta insanlığın gidişatına yönelik pratik çözüm önerilerini de içinde barındırmaktadır. Bu edebiyatlarla yakından ilgilenmesi, onun romantik-gerçekçi bir çizgide şiirler yazma yeteneğini geliştirmiştir.
Bu aşamada şairin söz konusu gazeline artık bakılabilir. Ziya Paşa’nın belki de en meşhur beyitlerinden biriyle başlayan bu gazel adeta doğu-batı karşılaştırması yapmaktadır.
Diyârı küfrü gezdim beldeler, kâşâneler gördüm
Dolaştım mülkü İslâm’ı bütün vîrâneler gördüm.
“Küfür diyarını gezdim, nice şehirler, gösterişli yapılar gördüm. İslam ülkelerini dolaştım, hep harabeler gördüm.”
Bulundum ben dahi dârüşşifâ-yı Bâbıâlî’de
Felâtun’u beğenmez anda çok dîvâneler gördüm.
“Ben Babıali’nin (hastane gibi) iyileştiren kapısında bulundum. Orada Eflâtun’u beğenmeyen birçok kendini bilmezle karşılaştım.”
Cihân nâmındaki bir makteli âma yolum düştü
Hükûmet derler anda bir nice salhâneler gördüm.
“Dünyadaki toplu ölümlerin yapıldığı yere yolum düştü. Hükümet denilen mekânlarda nice kesim yerleri gördüm.”
Huzûru kûşe-i meyhâneyi ben görmedim gitti
Ne meclisler, ne sahbâlar, ne işrethâneler gördüm.
“Ben meyhane köşesini ve huzuru hiç görmedim. Hayatımda ne toplantılar, ne içkiler, ne içkili yerler gördüm.”
Ziyâ değmez humârı keyfine meyhânei dehrin
Bu işretgehte ben çok durmadım, ammâ neler gördüm.
“Ziya, bu dünya denilen meyhanenin sarhoşluğunun baş ağrısı verdiği keyfe değmez. Bu meyhanede ben çok durmadım, ama neler gördüm neler…”
Sonuç itibariyle Ziya Paşa’nın İslâm coğrafyasında gezip gördüğü ve şiirinde esefle bahsettiği coğrafyalara bugün yeniden baktığımızda geçen yüz elli yıllık zaman diliminde değişim, dönüşüm, ilerleme ve refahın bu coğrafyaya gelmediğini görüyoruz. Şairin gezdiği yerler arasında Kıbrıs, Bosna-Hersek, Suriye yanında Fransa ve İngiltere yer alıyor. Fransa ve İngiltere’nin bugün dünyaya rota çizme kabiliyetleri dikkatten kaçmıyor. Kıbrıs parçalanmış, Balkan ülkeleri Bosna-Hersek gibi sakat bırakılmış, Suriye darmadağın edilmiş olarak İslam coğrafyasında kan kırmızısı rengiyle aydınlık günlerin geleceğine olan inancını korumaya devam ediyor.
Beğenebileceğiniz Gönderiler


Kışın Serencamı

Yahudilikte Tanrı’yı Bilme ve İnanma

Vefa Taşdelen’in “Düşünmek Özgürlüğü” Kitabında Düşüncenin Diyalektiği veya Düşünceye Giden Yol Üzerine

Çok Okunanlar
- Düşünce-
Ayçin Kantoğlu: İsrail Örgütlü Bir Kötülüktür…
- Düşünce-
Prof. Dr. Erol Göka: Modern Zamanlar için Yeni Bir Milat; Gazze’den önce ve Gazze’den Sonra…
- Edebiyat-
Tiflis Müftüsü (Doğu Gürcistan Baş Müftüsü) Eminov Etibar Bey’le Röportaj
- Dünya-
Özbek Mutfağının Nazende Güzeli: Kök Çay
- Dünya-
Selam Sana Gazze
- Din ve Hayat-
Mehmet Taşkıran Hoca’nın Vefatına Tarih
- Din ve Hayat-
Elleriyle Yazıp Allah’a İftira Atanlar
- Edebiyat-
Kışın Serencamı