(anlatı)
***
…ayaklarım gidiyordu, kalbim gitmiyordu… gitmek istemiyordum, gidiyordum… ben gitmesem belki kimse gitmez yalanıyla kendimi dinledim… yalan… tamamen yalan… gitmesem de gideceklerdi, neden gittim o zaman?
…bir martının peşine ben de takıldım… ağzında bir lokma ekmek vardı… deniz kenarında… birden… on, yirmi, otuz, bir sürü martı… o ağzındaki bir lokmayı kapmak için bu martıyı kovalamaya başladılar… ben de peşlerinden gittim…
…iki arşın dalga üstüme döküldü birden…
***
Bir yakaza âleminde
Halil Cibran’ı karşımda görünce;
-Sana bir şey sorabilir miyim, dedim.
-Sor bakalım, dedi.
-Bir yazar yeteneksiz olursa yine de yazmaya devam etsin mi?
Tane tane konuşarak dedi ki:
-Yetenek, yavaş yavaş gelen bir baharın başlangıcında bir ardıç kuşunun söylediği bir şarkıdır yalnızca!
***
Seninle işim bitmedi ZeZe.
Ben ölürsem beni denize at demiştim,
Vazgeçtim, beni toprağa göm…
***
-Kiminle konuşuyordun öyle uzun uzadıya ZeZe?
-Dağla, denizle, vadiyle, bayırla! Çimenle, çiçekle, gökle, bulutla…
-Öyle konuşmana gerek yok ki cihazlarla ZeZe! Hiç ses çıkarmasan bile bir ömür boyu konuşurlar seninle!
***
Bugün kirlilik her yerde var çünkü maya bozuldu. Maya bozulunca bu maya insanlık mayası olunca dolayısıyla insanlık bozuldu… Onun için her yanda kirlilik var. Günümüzde en büyük kirliliklerden biri de sosyal medya üzerinde… Herhâlde çoğu kişi sosyal medyaya inanmıyor, inanmak istemiyor(!) Doğrudur, doğru kullanmadığımız sürece diğer yaşamın her dalında olduğu gibi gidişata da kimse inanmıyor.
Medya bozulunca sosyali de bozuldu. İnek bozulunca sütü de bozuldu gibi ama öncesinde ot bozulunca inek bozuldu. Süt bozulunca beden bozuldu. Beden bozulunca yani metabolizma bozulunca akıl kirlenmeye başladı…
***
Merhamet! Ey Güz!
Merhamet istiyorum!
Bu gülkurusu ince “eylülü cebimden çıkarmak istiyorum ve atmak istiyorum ve içinde eylül biriktiren bir kadın gibi vakti geldiğinde havaya saçmak istiyorum eylülleri ve hangi eylülün kapkara olduğunu bilen varsa ona koşmak istiyorum.
Ne kötü bir şöhret bu?
Terk etmenin adını eylül koymuşlar!
***
Hani KIŞ diye bir mevsim vardı ya / Sen gelmeyecek zannederdin / Altmış yıldır her gün azar azar geliyordu, sen uykudaydın / Uyandığında ise kış çoktan gelmişti / Ne yazık?
***
“Kelimelerden duvar yapılmaz” demiş Plutarkhos. Gel gör ki biz duvarımızı kelimelerle inşa ederiz. Ne kast etmiş diye düşünürken kelimelerin gücünü üst üste koydum, onlarla bir duvar örmeye başladım. Derken bir ses beni bu hülyadan uyandırdı. “Hey!” dedi ses. Der demez duvarın içindeki tek “hey” yerini terk etti, duvar üstüme yıkıldı…
***
Ne bütün düş’ler yalan ne bütün sonbaharlar hüzün, say ki sabah uyandığım yer ile akşam uyuduğum yer arasında sadece dört gecelik bir zaman, onu da bitirdim baharda bütün bütün…
***
(sürecek)

 
						 
											 
				 
				 
				 
				