Sana karşı mahalleden demeyeceğim bundan böyle…
Belki yan mahalle, belki de hemen arka sokaktan. İlginç ve bir o kadar da acı ki, bizim mahallenin bu kadar tanınmaz bir şekle-şemâle evrileceğini hayal bile edemezdim.
Destursuz girip çıktığımız, bir gün olmasa ötekisi gün değişik bir yemek yapıp götürdüğümüzde tabağımızı boş göndermeyen komşular… Sofralarına çağırdıklarında sadece ekmeğini-aşını değil dostluğunu, akrabadan bile öte can kardeşliğini sunan ahretlikler… Bir evde yaşanan acıyı tüm mahalleye bölen dert ortakları, yükselen neşeyi hasetsiz ve kıskanmadan alabildiğine paylaşan o güzel insanlar… Elimde fener, zifiri karanlıkta onları arıyorum.
Nerede bu insanlar diye sorup duruyorum kendi kendime, çaresizce sağa sola bakınıyorum…
Anlıyorum ki, biraz para kazananlar ya mahalleyi değiştirdiler ya da huylarını. Öksüz kaldı bizim aşure kâseleri, dolaştığı evleri unutup uzlet köşelerine çekildiler. Selam ve kelam bahsine gelir isek; selamda lafız, kelamda mevzular değişti. Efendim neymiş, zamanın bizi getirdiği doğal süreç imiş, hiç kaçar tarafı yokmuş. Amma da zayıfmışız demekten başka bir hayıflanma serzenişi sarf edersek el-Hak ayıp olacak. Hülâsa her ne olduysa da oldu ama seküler tufanın bizim mahallede bu kadar zarar-ziyana sebep olmasına şaşkınlık ve hayretten başka bir hissiyatla bakamıyorum. Yetinmekten bahsederken, karnına taş bağlayan karakter abidesini misal verenlerin bugün pek yazık ki şişkin göbeklerinden secdeye gitmeye üşenir olmalarına öylesine içerliyorum ki…
O yüzden sana artık karşı mahalleli demeyeceğim.
Neredeyse bizim mahalleye yaklaşmış, hatta komşumuz bile olmuşsun. Yok yok, bir yakınlaşma ve özdeşleşme sevinci değil bunlar. Bilakis dermansız bir ıstırabın kelimelerle giydirilmiş libası.
Bizim mahallede sözün dolaştığı toz-toprak yollarda, günün sonunda çamur içinde ve heybemiz boş eve dönerken sizin mahallenin ışıl ışıl asfaltında nelerin ne kadar değiştiğini, hangi kutsallarınızın örselendiğini de sizin zaviyenizden merak etmiyor değilim. Neticede komşu olmuş durumdayız, istesek de istemesek de…
Senin için “Bize çok uzaktır, olabildiğince karşıdır.” kabilinden sözler söyleyip kendi mahallene savurmuşluğum çoktur, aynı senin bize mukabele ettiğin gibi. Belki sen de kendi mahallenin ahalisinden mustaripsin. Belki değil, epey bir dertliymişsin, duydum…”Ah seküler yaşam, ah vahşi kapitalizm! “ diye dertlenip iç çekmelerin bayağı zamandır artmış diyorlar, dizlerindeki kronik sancılar gibi.
Sen “Koşun, kurşun eritmeye çağırıyorum.” nidasıyla seslenirken, ben “sağına ve soluna bakınmadan fert fert ben varım diyen bir gençlik” diye mahallemin yiğit delikanlılarının gururla tarifini yapıyordum.
Dedim ya Üstat;
Bizimkiler de, sizinkiler de, ya mahalleyi değiştirdiler ya da kafalarını…
Ulvî sohbetler, çaylarımızın en yakın yoldaşı iken şimdilerde bizim çocuklar hangi elektrikli araçta menzil çok, hangi kaymaklı rant kimin adresinden geçer işleri ile meşguller, nihai menzili unutarak. Tabii sizin çocuklar da farklı şeylerden dem vurmuyorlar. Başkasının derdiyle dertlenmeye biz diğerkâmlık derdik, siz toplumculuk derdiniz seneler evvel. Senin mahalle eşrafı ve onların yeni yetmeleri de bırakıvermişler toplumculuğu. Daha nereye kadar gidecekti bu toplumculuk işleri değil mi canım(?) “Sen yanmasan/ben yanmasam/biz yanmasak/nasıl çıkar karanlıklar aydınlığa” diye gırtlağın patlarcasına Nazımca bağırdığında, bir ibadet aşkıyla etrafında çelikten halka olanlar, canciğer belediyelerinde şimdilerde hangi kupon arsanın imar plânını değiştirmekle uğraşıyorlardır kim bilir…
Kabullenme vaktidir. Sancılar ortak.
Seni, sizin mahallenin mavi gözlü devine benzeterek zirveleştirenler, iliklerine kadar hissederek okuduğun o şiirleri romantizmin ara sokaklarına bırakıp terk ettiler. Aynı beni öksüz bıraktıkları gibi Eyüp’ün, Fatih’in bol dumanlı, harareti ile ısındığımız çay ocaklarında…
Son tahlilde mahalleler birleşmiş gibi duruyor. Hatta mahalleleri kentlilik bilinci denen ne menem bir şey olduğu pek de bilinmeyen manasız bir sarmala kurban etmişler ve bizim mahalleler böylece arada kaynamış gitmişe benziyor. Her yer tek tip, birbirinin aynı, ruhsuz, sıra sıra betonlara dönüşüvermiş, aynı içinde yaşadığını zannedenlere benzer gibi.
O sebeple, şimdiye kadar sana karşı mahalleden dediğim ve seni kendimden uzağa attığım için kusuruma bakma. Sen ne kadar bensen, ben de o kadar senim demenin dayanılmaz acısını eminim sen de benim kadar ciğerlerinde hissediyorsundur yanık yanık.
Buyur etmeme gerek yok, çat kapı gelecek kadar yanı başındayım yeni komşum…
Sana karşı mahalleli demeyeceğim…
