1. Anasayfa
  2. Edebiyat
  3. İnceleme

İlham Rüzgârları

İlham Rüzgârları
0

İlham; ruhun kıpırtısından satıra düşen ateştir. İlham yüzyılları delen, yazıyla kaleme gelen kitaba dönüşen kalbe işleyen kurşundur. Yazmak hem bir disiplin işi hem de ilhamla olur. Yazmak… Kimi zaman masa başında saatlerce sabırla beklenen ve özenle işlenen bir nakıştır. Kimi de bir rüzgâr gibi aniden eser, kalbin iklimlerinden doğan sabah güneşi. İçinizi ısıtan bir mısra bir cümledir. Kimilerine göre ilham, yazmanın olmazsa olmazı; kimilerine göre ise disiplinli çalışmanın yanında bir misafir, belki de lüks. Bir süs. Ancak şunu inkâr etmek güç: İlham, duygunun damarıdır. O geldiğinde, kelimeler bir başka akar, satırlar başka bir tat taşır. İşte bu yüzden ilham, insanın duygularını anlatmadaki ateşleyici ve tatlı bir güçtür.

Yazmak… İçten gelen bir çağrıdır. Bir duygu aniden beliriverir; bir cümle, bir kelime hatta bazen tek bir imge bile yüreği titretir. İşte o anda yazmak gerekir. Çünkü o his, zaman geçtikçe solar, ilk doğallığını yitirir. Eğer o an yazılmazsa, sonradan yazılan her şey biraz eksik kalır; tıpkı sıcağıyla insanın içini ısıtan bir yemeğin soğuduktan sonra aynı tadı vermemesi gibi. Okur da bunu hisseder; sıcak duygularla yoğrulmamış, bekletilmiş cümleler hemen kendini ele verir.

Bazı yazar ve şairler için ilham, tıpkı bir gece vakti pencereden sızan ay ışığı gibidir: Gelip gelmeyeceği belli değildir ama geldiğinde her şey parlar. Eski şairlerin, şiirlerini tütün sardıkları cıgara kâğıtlarına, ya da paketin içindeki o bir parça beyaz kâğıda, peçetelere, bulabildikleri herhangi bir kâğıt parçasına yazdığını okumuştum bir yerde. İlk gençlik yıllarımdı. O zamanlar bunu romantik bir efsane gibi düşünürdüm, şimdi biliyor ve hissediyorum ki kalemin yakaladığı duyguyu, o sıcaklığıyla kaçırmadan cümleye döküleceği o vakti kaçırmamak gerek.

Türk Edebiyatının üstad kalemi, rahle-i tedrisinden geçen pek çok şair ve edebiyatçının kalemine yön veren Ahmet Hamdi Tanpınar’a dikkat çekmek istiyorum. Tanpınar, ilhamın gücünü kabul ederdi ancak onun yazım süreci daha çok düşünceye ve estetik bakışa dayanırdı. Saatleri Ayarlama Enstitüsü gibi bir başyapıt, rastlantısal bir ilhamla değil, yıllar süren düşünsel bir birikimin sonucudur. Yine de şiirlerinde, özellikle “Bursa’da Zaman” gibi eserlerinde, ilhamın estetik duyguyla nasıl birleştiğini görmek mümkündür. Tanpınar’ın şiiri, ilhamdan çok düşünceyle, zamanla, kültürle yoğrulmuştur. “Bursa’da Zaman” gibi şiirleri bir içsel sesin değil, büyük bir iç disiplinin, estetik kaygının ürünüdür. Onun şiiri, uzun düşünsel yürüyüşlerin ardından gelen, çok sesli ve katmanlı bir edebi yapıdır. İlhamı küçümsemez ama ona bel bağlamaz.

Biraz da ilhamın şiir kanadına bakalım. Şiir, bazen bir sabah serinliğinde, bazen bir kalp kırığında, bazen de bir bakışın içinde filizlenir. Kelimelerin ötesinde bir sezgi, bir dokunuş, bir iç yangınıdır şiir. Türk şiiri, işte bu yangınla yanmış, bu serinlikle ürpermiş şairlerin dizeleriyle doludur. Kimileri duygunun coşkusunu anlık bir ilhamla kâğıda dökmüş, kimileri ise mısraları sabırla işleyerek, sözcükleri bir kuyumcu titizliğiyle örmüştür.

Bazı şairler vardır, şiiri bir doğum sancısı gibi yaşarlar; dizeler onları bulur, onlar dizeleri tutar. Bazılarıysa her sabah erkenden kalkar, masasına oturur, ilhamı aramaktan çok, onu beklemeden inşa eder şiirini. Her ikisi de kutsaldır. Çünkü şiir hem kalbin hem emeğin dilidir

Şiire adanmış bir ömür olarak tanımlayabileceğimiz Behçet Necatigil, şiirini bir ev düzeni gibi kurar. İlhamla gelen sesi, sabırla, titizlikle işler. Onun dizelerinde sadelik ve derinlik yan yanadır. “Evler, insanlar kadar yaşar” derken, yalnızca bir nesne değil, bir hayat felsefesi inşa eder. Şiiri inşa etmek, onda günlük bir ritüeldir; her kelime ölçülmüş, tartılmış ve yerleştirilmiştir. Toplumcu realist bir edip olan Necatigil ilhamı es geçmediği ‘Sevgilerde’ şiirinde okuruna seslenirken sevginin, bütünüyle duygunun ne kadar ehemmiyetli olduğunu şöyle vurguluyor

Siz geniş zamanlar umuyordunuz
Çirkindi dar vakitlerde bir sevgiyi söylemek.
Yılların telâşlarda bu kadar çabuk
Geçeceği aklınıza gelmezdi.

Gizli bahçenizde
Açan çiçekler vardı,
Gecelerde ve yalnız.
Vermeye az buldunuz
Yahut vakit olmadı

Yazmak ve disiplin deyince aklıma hep Akif gelir. Safahat şairi Mehmet Akif, şiiri bir sorumluluk ve görev gibi görür. O, duygudan ziyade hakikat için yazar. İlhamı beklemez; halkın acısını, memleketin sorunlarını, İstiklâl’in nabzını tutar. “Korkma, sönmez bu şafaklarda yüzen al sancak!” mısraı, bir milletin sesi olmak için sabırla, emekle yazılmıştır. Hem duygu vardır ama daha çok yaşadığı toplumun her haline ayna tutar. O yüzden Akif pek duygu gelsin diye beklemez yazmak için. Hatta hatırlatayım İstiklal Marşı için düzenlenen yarışmaya önce katılmayan şair daha sonra dönemin Maarif Vekili Hamdullah Suphi Bey’in kendisine yazdığı 5 Şubat 1921 tarihli davet mektubuyla İstiklal Marşı’nı kaleme alır.

Türk edebiyatının en değerli şairlerinden Nâzım Hikmet hakkında hep beyaz pantolon giydiği, ilham geldiğinde dizine yazdığı anlatılır. Nâzım Hikmet ilham geldiğinde aklındakileri sözleri hemen beyaz pantolonuna not alıyormuş.  Bu davranışın sürekliliği ne kadar doğru bilmiyorum ama çok sahici geliyor bu hikâye bana. Dostu Vâlâ Nurettin, ‘Bu Dünyadan Nâzım Geçti’ kitabında bir anekdot olarak veriyor bu bilgiyi. Adada yaptıkları bir yürüyüş sırasında aklına gelen dizeyi yazmak için kâğıt bulamayınca not etmiş o an üzerindeki beyaz pantolona.

İlham bazen öyle bir anda gelir ki—ne defter ne masa arar insan, yalnızca o anı yakalamak ister. Nazım, şiirlerinde sık sık anlık duygu patlamalarıyla konuşur. Onun şiirlerinde ritim, duygu ve imgeler neredeyse bir solukta yazılmış gibidir. Nazım’ın “Ben senden önce ölmek isterim” dizeleri, sevdayı anlatırken bir anda gelen, sarsıcı bir içsel patlamanın sonucudur. Kendisi de çoğu zaman mısraları yakaladığında hemen yazmak gerektiğini, yoksa o hissin bir daha aynı şekilde geri gelmeyeceğini söylerdi. Hakkında anlatılan “beyaz pantolonuna dizine şiir yazma” hikâyesi, ilhamın geldiği anı kaçırmamak için yapılan her şeyin bir simgesidir.

Nazım, Türk şiirinin ilhamla yoğrulmuş devrimci kalemidir. Onun şiiri yalnızca politik değil; coşkulu, sevdalı, hayata tutkuyla bağlı bir dildir. “Mavi gözlü dev” olarak anılan Nazım, mısralarını çoğu zaman hapishane duvarlarının içinden yazmış, ama kelimelerine gökyüzünü sığdırmıştır. İlham onun için bir yoldaş gibidir; “Bugün pazar. Bugün beni ilk defa güneşe çıkardılar” dizelerinde olduğu gibi, bir anlık iç ışıkla gelen ve satırlara dökülen gerçek bir ruh hâlidir.

Nazım gibi, Ahmed Arif de cebinde hep küçük bir not kâğıdı taşırmış. Karanlıkta, sokakta, otobüste gelen o kelimeyi hemen not edebilmek için.

Orhan Veli de hayatın içinden kelimelerle yazardı şiirini. İlham onun için, bir martı sesi, sokakta yürüyen bir kadın, hatta bir kaldırım taşı olabilirdi. Kendi deyişiyle: “Her şey şiirdir.” Bu yüzden şiirleri yalın, sade ama bir o kadar güçlüdür. “Anlatamıyorum” şiiri, belki de tam da bu ilham anında gelen duygunun yoğunluğuyla doğmuştur.

Orhan Veli’nin de o yokluk yıllarında nadir de olsa cebinden eksik etmediği küçük not defterleri varmış. Balık tutarken bile yanındaydı defteri; çünkü onun için de şiir, hayatın tam içindeydi. “Garip” akımına adını veren bir garip Orhan Veli öldüğünde, ceketinin cebinde, diş fırçasına sarılmış bir kâğıt bulunur. Kâğıtta, yarım kalmış ve bir kısmı da okunamayacak kadar silik bir şiir vardır.

Bir iddia sonucu soyadında ki ‘y’ harfini kaybeden Cemal Süreya ‘da duygu ve ilham adamıdır. Cemal Süreya’nın dizeleri âdeta ilhamın kalbe dokunuşudur. Onun şiirinde aşk, yalnızlık ve özlem en ince haliyle süzülür. “Sevda Sözleri” bazen bir rüyadan, bazen eski bir fotoğraftan dökülür. Cemal Süreya için şiir bir akıştır, bir duygunun kâğıda temas ettiği andır. “Üvercinka”dan “Sıcak Nal”a kadar birçok şiiri, yüreğine değen bir ânın yankısıdır.

Edip Cansever’in şiiri, içsel bir sesin izini sürer. İlham onun için rastlantı değil, ruhun en kırılgan noktasında beliren bir sesti. “Masa da masaymış ha” derken yalnızca bir nesneyi değil, insanın dünyadaki ağırlığını anlatır. Onun şiirlerinde, ilham neredeyse soyut bir dost gibidir; gelir, oturur ve şiire dönüşür. Edip Cansever ise bir defasında, “İlham beklemem, ama geldiğinde kaçırmam” demiş. O cümle, ilhamın değerini çok yalın ama güçlü bir şekilde anlatır.

İlham ve emekle uçan iki kanatlı bir kuştur şiir Uyar’ın mısralarında. Biri olmazsa uçmaz ve kalbe konmaz o duygu. Turgut Uyar hem duygunun coşkusunu hem de şiirsel kurgunun matematiğini bilen bir şairdir. “Göğe Bakma Durağı” gibi şiirleri ilhamın yoğun izlerini taşırken, “Tütünler Islak” gibi yapıtları uzun bir iç sorgunun ve titiz bir işçiliğin meyvesidir. Onun şiiri duygudan doğar, düşüncede olgunlaşır.

İlhamsız ve fikirsiz şiir olmaz diye bağırır ‘Hayatta Ben En çok Babamı Sevdim’ şirinin şairi.! Can Yücel’in şiiri, yaşanmışlıkların, gözlemlerin ve kalpten gelen kelimelerin ürünüdür. Mizahı da hüznü de aynı satıra sığdırabilir. “Her şey sende gizli” gibi dizeleriyle insanın özüne iner. İlhamı anın içinden alır, ama onu halk diliyle yoğurur.

Dünya edebiyatından diğer ediplere bakalım.

Amerikalı şair, yazar, editör ve edebiyat eleştirmeni ve Amerikan edebiyatında Romantizm akımının önemli figürlerinden biri olan Edgar Allan Poe’nun şiirleri ve öyküleri, çoğunlukla karanlık, gotik ve yoğun duygularla bezelidir. İlhamı bir rüya, bir kâbus ya da melankolik bir hayal gibi kucaklayan Poe, “Kuzgun” adlı şiirini bir gece vakti gelen ilhamla yazdığını belirtmiştir. İlham onun için güzelliğin melankoliyle buluştuğu yerdedir.

Öte yanda Rilke’ye göre, şiir yazmak, derin bir varoluş hâlidir. O, ilhamı sabırla bekleyenlerdendir ama geldiğinde de onunla bütünleşir. “Genç Bir Şaire Mektuplar” adlı eserinde, ilhamı nasıl taşıdığını, onun iç dünyasında nasıl büyüyüp şekillendiğini açıkça anlatır: “Şiir, duygular aniden ortaya çıktığında değil, onları uzun uzun yaşayıp sindirdikten sonra doğar.”

Dünya edebiyatında modernist hareketin en önemli kişilerinden biri olarak tarihe geçen ve roman türünün gelişimine büyük katkıda bulunan Wirginia Woolf’un yazı tarzı, bilinç akışı tekniğiyle ilhamın en saf halini yakalama çabasıdır. Onun eserlerinde, karakterlerin iç dünyası, o anın duygusu, en küçük kıpırtılar bile ilhamın izlerini taşır. “Mrs. Dalloway” romanı bu yönüyle, adeta bir günün içine sığan sayısız ilham kırıntısıyla örülüdür.

İlham beklemeksizin yazmayı seçenler vardır. Bir duygu yoğunluğunu, İlhamın gelmesini beklemeden, yazıyı bir disiplin olarak gören, yazma alışkanlığını günlük bir eyleme dönüştüren yazarlar da vardır. Onlar için yazmak, duygunun değil emeğin sonucudur.

Ekonomik ve abartısız üslubuyla tanınan, maceracı yaşam tarzı, açık sözlülüğü ve dobra imajıyla sıklıkla romantize edilen Amerikalı yazar Ernest Hemingway, her gün sabah erken saatlerde yazı masasına oturur ve belirli bir kelime kotasını tamamlamadan kalkmazmış. “İlham, her sabah saat 9’da gelir. O saatte masamda otururum” derken, yazının bir çalışma işi olduğunu vurgular. Çanlar Kimin İçin Çalıyor ya da Yaşlı Adam ve Deniz gibi eserleri bu disiplinin meyveleridir.

Hayatı intiharla son bulan ve okunan, sevilen pek çok esere imza atan Stefan Zweig, düzenli olarak çalışan bir yazardı. Onun eserleri, yoğun bir iç gözlem ve gözlemle beslenen üretimin sonucudur. İlhamı küçümsemez ama ona bağlı kalmaz. Satranç gibi derin psikolojik eserlerinde, bu düşünsel birikim ve sabırlı yazım süreci açıkça görülür.

İlham, insanın içini birden bire ısıtan, yazma isteğini tutuşturan o ilk kıvılcımsa o an yazıya dökülmediğinde, bazen o hissin tazeliği kaybolur. Tıpkı sıcak yenen bir yemeğin soğuduğunda tadını yitirmesi gibi… İlhamla yazılmış metinler, okura daha hızlı ulaşır. O samimi duygu, kelimelerin arasından geçip doğrudan kalbe dokunur. Buradan mütevellit ilhamın kıymeti soğumadan yazmak da gizlidir. Anları ve duyguları iyi değerlendirmek gerekir.  İlham, kapıyı çaldığında evde olmazsak, o misafir bir daha gelmeyebilir. O yüzden yazmak gerek. Bazen peçeteye, bazen telefonun notlar kısmına, bazen bir peçetenin köşesine… Yeter ki içimizdeki sesin sözcüklere dönüşmesine izin verelim. Çünkü en sıcak, en sahici metinler, tam da o anlarda doğar. Ve en çok onlar ulaşır okurun kalbine. İlham, kalbin en derin köşesinden yükselen sıcak bir sestir. İlham, yazıya can veren ilk nefestir. Kimileri onunla başlar, kimileri onunla son dokunuşu yapar. Ama her yazar, her şair ve dahi eli kalem tutan safiyane bir kalple kalbini döken her yürek, içinin bir köşesinde onun sıcaklığını taşır. O bazen bir çocuk kahkahası, bazen bir ayrılık cümlesi, bazen bir sessizlikteki yankıdır.

Elbette ilham tek başına yeterli değildir. Şiir ya da edebi türlerin hiçbiri yalnızca ilhamla yazılmaz; terle, emekle, tekrarlarla ve reddedilen dizelerle, uykusuz gecelerce kalbin ateşinde harlanan cümlelerle örülür. Türk edebiyatının büyük ustaları, bu iki kutbu da şiirlerinde yazılarında birleştirmişlerdir. Bazısı bir bakışla, bazısı düzenli çalışmayla dizelerini dökmüş ama hepsi de aynı ateşi taşımıştır içinde: Kalpten kalbe uzanan bir şiir sıcaklığını… Şiirler de diğer edebi metinler de hem bir nefeslik ilham hem de ömürlük emektir.

Eğitimci, yazar, seslendirmen Tayinci bir babanın evladı olarak çocukluğu Anadolu coğrafyasında geçti. Üniversite yılları ve eğitimci olarak göreve başlaması Karadeniz’de gerçekleşti. Eli kalem tuttuğu günden beri okumayı, gezmeyi ve yazmayı hayatın merkezine koyan yazar Türk Dili ve Edebiyatı alanında lisans ve yüksek lisans eğitimini tamamladıktan sonra Radyo ve Televizyon alanında doktoraya başladı. Masal üzerine akademik araştırmalarına üniversite yıllarında başlayan yazar, bu birikimlerini 'Masal Anlatıcılığı Eğitici Eğitmenliği' kurs ve seminerlerinde katılımcılarla paylaşmaktadır. Bunun yanı sıra “Osmanlı Türkçesi (Temel düzey), Beden Dili, Etkili ve asıl alanı olan Güzel Konuşma, Diksiyon, Yaratıcı Yazarlık” başlıklarında seminerler vererek çalışmalarını sürdürmektedir. Halen bir kurumda seslendirme ve sunuculuk yapmakta, evli ve bir çocuk annesidir. Akademik ve edebi dergilerde çeşitli yazıları yayınlandı. Deneme türünde iki kitabı mevcut. Ya Kebikeç Şafakla Gelen 2021 Yalnızlar Senfonisi 2025

Yazarın Profili

Bültenimize Katılın

Hemen ücretsiz üye olun ve yeni güncellemelerden haberdar olan ilk kişi olun.

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir